Nazilerin Yaktığı Kitaplar

Nazilerin Yaktığı Kitaplar
  • 3
    0
    0
    0
  • ’'Kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır’’

    Heinrich Heine, 1820

     

    ‘’Bu, zeki olmayan bir çetenin ‘’kendi başına bir eylemi’’ değildi. Nazi devlet politikasıyla tutarlı, kasıtlı ve dikkatlice düzenlenmiş bir olaydı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’ın yakılması nasıl tüm faşizm karşıtlarına karşı tehdidin habercisi olduysa, 1 Nisan 1933’teki Yahudi boykotu da, tıpkı 2 Mayıs’ta sendikaların dağıtılması ve yağmalanması yaşanacak tüm rezilliklerin habercisi olmuştu. Tüm bunlar Almanya’nın resmen ilan edilen ve kelimenin tam anlamıyla terörist yöntemlerle yürütülen ahlaki, entelektüel yozlaşma ve barbarlığının başlangıcı oldu’’

    Alfred Kantorowicz

     

    Adolf Hitler’in 30 Ocak 1933’te Weimar Cumhuriyeti Şansölyesi olarak atanması, nasyonal sosyalistler tarafından tam anlamıyla iktidarı ele geçirme sürecinin başlangıcı oldu. Yegâne amaçları devletin tüm kurumlarını nsdap’nin(nasyonal sosyalist alman işçi partisi) tam kontrolüne tabii kılmaktı ve bunu da hiçbir şekilde gizlemiyorlardı. Totaliter bir nazi diktatörlüğünün yaratılabilmesi için hukukun üstünlüğünün temellerinin yıkılması, demokratik kurumların tasfiye edilmesi, muhalefetin yok edilmesi ve ayrıca Alman toplumunun ve kültürünün değişmesi gerekiyordu. Devletin ve toplumun demokratik yapısına karşı başlatılan bu taarruz sürecinde baskıcı mekanizmaların inşa edilmesi, kitle iletişim araçlarının tam anlamıyla kontrol altına alınması ve bunların resmi propaganda organlarına, nazi ideolojisinin iletkenleri hâline getirilmesi ilk öncelikleriydi. 

    Öte yandan, Almanya’da nasyonal sosyalistlerin iktidara gelmesi halktan hatırı sayılır bir destek gördü. Olayların bir görgü tanığı olan Berlinli gazeteci ve yayıncı Sebastian Haffner, daha sonra, o zamanlar Almanya’da hakim olan genel ruh hâlinin nsdap’a yetki devretme kolaylığını şöyle açıkladı; ‘’Demokrasiden kurtulma duygusu yaygınlaşmıştı. Halkın çoğunlu artık onu istemiyorsa demokrasi ne yapabilir? İnsanlar yeni bir şey istiyorlardı: halktan yana bir hükümet ve popüler bir lider figürü’’ Dolayısıyla nazilerin saldırgan politikası çok fazla halk direnişiyle karşılaşmadı. Aksine, 1933’ün ilk aylarındaki baskı eylemleri, vatandaşların da aktif suç ortaklığıyla gerçekleşmeye başladı. 

    Reichstag’ın yakılması, Yahudilere ait dükkânların ve işyerlerinin boykot edilmesi, bağımsız sendikaların bastırılması ve ırkçı ‘’yeni kamu hizmeti yasası’’nın kabul edilmesi gibi kendini ‘’Alman olmayan ruha karşı eylem’’ olarak nitelendiren önlemler iktidarı ele geçirme ve nazi ideolojisini Alman toplumuna yerleştirme sürecinde önemli bir rol oynadı. 

    olayların kronolojisi 

    Bu eylemlerin başlatıcısı ve organizatörü, 1931’den beri nsdap’nin kontrolü altında olan Alman Öğrenci Birliği idi. 1931’deki Genel Öğrenci Komitesi seçimlerinde, nasyonal sosyalist alman öğrenci birliği temsilcileri oyların çoğunluğunu aldı(%44.4). Almanların Yahudi işletmelerini boykot etmesinin ertesi günü 1 Nisan 1933’te, yeni kurulan öğrenci birliği basın ve propaganda departmanı ülke çapında ‘’Alman olmayan ruha karşı eylem’’ planlamasına başladı. 6 Nisan’da yerel yönetimlere gönderilen bir genelgede şundan bahsediyordu;

    Eylem, 12 Nisan’da ‘’Alman olmayan ruha karşı on iki tez’’in yayımlanmasıyla başlayacak ve 10 Mayıs’ta ‘’halkı yozlaştıran’’ literatürün yakılmasıyla sona erecekti. Bunun duyurusunun yapılması, konu hakkında posterler bastırılması, broşürler dağıtılması, basında konu hakkında yayımlar yapılması ve radyoda yayınlar düzenlenmesinin gerekliliği genelgede belirtiliyordu. Aynı zamanda, Alman üniversitelerinde ‘’Alman olmayan ruha karşı mücadele komiteleri’’ oluşturuldu. Amaçları sakıncalı gördükleri profesörlerden kurtulmak, kütüphaneleri nazi ideolojisine uymayan eserlerden ‘’temizlemek’’ ve üniversitelerin Alman milliyetçiliğinin kalesi hâline gelerek ‘’Yahudi ruhunu’’ ortadan kaldırmasına yardımcı olmaktı. 

    26 Nisan’dan itibaren, Alman Öğrenci Birliği’nin talebi üzerine 29 yaşındaki Berlinli kütüphaneci ve nsdap üyesi Wolfgang Hermann tarafından derlenen ‘’kara listeler’’ temelinde yaygın bir kitap koleksiyonu vardı. Özel ve halk kütüphanelerinden ‘’yok edilmesi gereken’’ metinlere sistematik olarak el konuldu ve kitapçılardan müsadere edildi. 

    Wolfgang Hermann öncülüğünde hazırlanan ‘’kara liste’’ toplamda 300’den fazla yazarın eserlerini içeriyordu. 9 Mayıs’ta, Alman Öğrenci Birliği’nin basın ve propaganda departmanı, yakılacak kitaplar listesini keyfi olarak genişletmeye izin veren yeni bir genelge yayımladı. Bu genelgede ayrıca kitaplarının yakılması zorunlu olan ve kitap yakma etkinliği sırasında da isimleri yüksek sesle lanetlenmesi zorunlu kılınan 15 yazar da yer aldı. Yazarlar şunlardı; Georg Bernhard, Theodor Wolff, Ernst Glaeser, Karl Kautsky, Alfred Kerr, Erich Kastner, Emil Ludwig, Heinrich Mann, Karl Marx, Carl von Ossietzky, Erich Maria Remarque, Kurt Tucholsky, Friedrich Wilhelm Foerster, Sigmund Freud ve Werner Hegemann. 

    10 Mayıs’ta Almanya’da yirmiden fazla üniversite şehrinde geniş çaplı kitap yakma törenleri düzenlendi. Berlin’de yaklaşık 70.000 kişi, şehir merkezindeki Friedrich Wilhelm Üniversitesi(1949’da Humboldt Üniversitesi olarak değiştirildi) ile Devlet Operası arasındaki Opera Meydanı’nda(şimdiki adıyla Bebelplatz) dev ateşte dünya edebiyatı eserlerinin nasıl yakıldığına tanık oldu. Yağmura rağmen meydanda adeta izdiham yaşanmıştı. İzdihamın sebebi meraklı halka nazaran tüm öğretmenlerin, üniversite profesörlerinin ve çeşitli kurum memurlarının katılımın zorunlu kılınmasıydı. 

    Radyodan canlı yayınlanan törenin açılışını propaganda bakanı Joseph Goebbels yaptı. Konuşmasına, ‘’nasyonal sosyalist hareket 30 Ocak 1933’te iktidarı ele geçirdiğinde’’ diye haykırarak başlayan Goebbels, ‘’Almanya’yı bu kadar hızlı ve bu kadar radikal bir şekilde tasfiye etmenin mümkün olacağını hayal bile edemezdik’’ diyerek devam etti. Her bir kelimesi düşünen ve her şeyin mantıksız gidişinin farkında olan insanın akıl sağlığını kaybetmesine neden olacak konuşmasını; ‘’bu ateş sadece eski bir çağın sonunu değil, aynı zamanda yeni bir çağı da aydınlatıyor’’ cümlesiyle tamamladı. 

    Konuşmanın ardından gruplara ayrılan öğrenciler kitapları ateşe taşıdılar. Her grup, kitapları ateşe atmadan önce önlerindeki mikrofonlara kitapları yakma gerekçelerini haykırdı:

     

    ‘’Milliyetçi ve idealist bir dünya görüşü için Marx ve Kautsky’nin yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Kahrolsun ahlaki çöküş! İyi bir aile yapısı oluşturmak için Heinrich Mann, Ernst Glaeser ve Erich Kastner’in yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Sapkınlara ve hainlere karşı sesimizi yükseltelim! Bütün gücümüzü millete ve devlete verelim! Friedrich Wilhelm Foerster’in yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Ruh cinsellikle açıklanamaz! Yaşasın insan ruhunun asaleti! Sigmund Freud’un yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Ulusal tarihimizin tahrif edilmesine ve atalarımıza iftira atılmasına izin vermiyoruz, geçmişimiz kutsaldır! Emil Ludwig ve Werner Hegemann’ın yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Yahudi tipi halk karşıtı gazeteciliğe hayır! Theodor Wolf ve Georg Bernhard’ın yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Dünya savaşının kahramanlarına ihanet edenlere hayır! Yaşasın gençliğin gerçek tarihselcilik ruhuyla yetiştirilmesi! Erich Maria Remarque’ın yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Almanca bizim dilimizdir ve onurumuzdur! Halkımızın en büyük hazinesi dilimizdir! Alfred Kerr’in yazılarını ateşe veriyorum!’’

    ‘’Alman halkına hürmet ediyor ve saygı duyuyorum! Bu yüzden Tucholsky ve Ossietzky’nin yazılarını ateşe veriyorum!’’

    Meydana gelip kendi eserlerinin halk tarafından yakılmasına tanık olmaya cesaret eden tek kişi olan yazar Erich Kastner daha sonra şunları söyleyecekti;

    ‘’Üniversitenin yakınında durdum. Üniforma giymiş öğrenciler tarafından her taraftan sıkıştırılıyordum. Ateşin kitaplarımızın kapaklarını yalamasını izledik ve bu küçük yalancıların süslü tiradlarını dinledik. Şehrin üzerinde bir cenaze rüzgârı esti’’

    Yalnızca Berlin’deki eylemlerde 20.000’den fazla kitap imha edildi. Yazarların hayatı 10 Mayıs olaylarından ‘’öncesi’’ ve ‘’sonrası’’ olarak ayrıldı. En ünlü Alman yazarların çoğu Almanya’yı terk etmek zorunda kaldı(Mann ailesi, Erich Maria Remarque, Lion Feuchtwanger, Bertolt Brecht, Kurt Tucholsky, Oscar Maria Graf vb). Birçoğu yazmayı bırakmak zorunda kaldı, bazıları açlıktan ve hastalıktan öldü(Maria Leitner, Joachim Ringelnatz). 

    1933’te yazarlık kariyerinin henüz başında olanlar için, eserlerinin yok edilmesinin ve yayın yasağının sonuçları bazen tamamen unutulmak ve ulusal hafızadan silinmek oldu. O zamana kadar zaten tanınanlar ise daha farklı ve geniş acılar çektiler: olağan yaşam tarzlarından, evlerinden, ülkelerinden ve geleceklerinden mahrum kaldılar. 

    Bavyeralı şair, nesir yazarı, kabare sanatçısı ve ressam Joachim Ringelnatz’ın(gerçek adı Hans Gustav Betlicher) yaşadıkları özellikle trajikti. Naziler iktidara geldikten sonra, önce Münih ve Hamburg’da ve daha sonra Dresden’de halkın önüne çıkması yasaklandı. Dolayısıyla ana gelir kaynağı tiyatro ve kabare olan Ringelnatz yoksulluğa sürüklenmiş oldu. Aynı zamanda kitaplarına el konuldu ve herkesin gözü önünde yakıldı. Resimleri ‘’yozlaşmış sanat ürünü’’ arasında gösterilerek Alman sergilerinden kaldırıldı. Kısa bir süre sonra tüberküloza yakalanan Ringelnatz, 17 Kasım 1934’te neredeyse tamamen yoksulluk içinde öldü. 

    Bütün bunların yanı sıra Yahudi profesörlerin ırkçı kanunlar temelinde yaygın bir şekilde üniversitelerden ihraç edilmesi dikkat çekicidir. Çünkü 7 Nisan 1933 tarihli bu kanuna ne öğrenciler arasında ne de Alman profesörler ve aydınlar arasında ciddi bir protestoya neden olmuştur. Görünüşe göre, kitap yakma eylemi o sırada hakim olan kamuoyu duygularını tamamen karşılamıştı. Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung kültür departmanının genel yayın yönetmeni Volker Weidermann bu konuda şunları yazdı;

    ‘’1933’te kitaplar bir grup akıl hastası nazi tarafından yakılmadı. Bu aslında toplumun çoğunluğunun bir eylemiydi. Bu fikri icat eden öğrenciler, buna katılan profesörler ve toplu hâlde bu etkinliği izlemeye gelen ve güle eğlene alevlere atmak için yanlarında kitap getiren halk da buna dâhildi’’

    ‘’Alman olmayan ruha karşı eylem’’, nazi rejiminin Alman kültürüne yönelik saldırısının yalnızca önsözü oldu. 22 Eylül 1933 tarihli bir hükümet yasası ile sinema, edebiyat, matbaa, yayın, tiyatro, müzik ve güzel sanatların bağlı olması gerektiğini içeren imparatorluk kültür odası kuruldu. İmparatorluk edebiyat odası, kitap yayımcılığı ve kitap ticareti süreçlerini tamamen kontrol altına aldı ve 1939’da 2.500 yayınevi, yazı işleri ve matbaa ve 23.000 kitapçının çalışmalarını tamamen kendisine tabi kıldı. Bundan sonra yalnızca odaya kayıtlı yazarlar(sayıları yaklaşık 3.000 idi) Almanya’da kitap yayımlayabildi. 

    10 Mayıs 1933’te kitapları yakılan Heinrich Heine’ın ‘’kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır’’ sözü adeta bir kehanet niteliğindeydi. Adına üçüncü reich denen akıl hastanesinde basılı kelimenin yok edilmesi, milyonlarca insanın yaşamının yok edilmesinin önsözüydü. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.