'Bana olanlara oldukça sinirlenebilirdim ama dünyada bunca güzellik varken sinirli kalmak oldukça zor.'
Sinema sektöründe yıllarca çok değişik hayatlara tanıklık ettik. Karizmatik milyarderler, süper kahramanlar, psikopatlar, mafyalar.. Bu filmlerde tanık olduğumuz hayatların ortak noktası sıradanlıktan uzak olması. İşte bu noktada American Beauty sıradan bir hayatı ele almasıyla bu filmlerden net bir şekilde ayrılıyor. Ama bu sıradanlığı ele alış biçimi olarak oldukça başarılı bir iş ortaya koyan film 5 Oscar ödülüne layık görülmüş.
Filmi özet geçecek olursak filmde başrolümüz Lester Burnham heyecanını yitirmiş bir evlilikte, tipik bir ergen kızla baş etmeye çalışan bir aile babası. Sıradan hayatına devam ederken birgün kızının eve getirdiği arkadaşı Angela'dan oldukça etkilenen Lester hayatında köklü değişiklikler yapmaya karar veriyor. Düzenli olarak spora başlayıp, kendisini daha az kısıtlayan bir işe başlayan Lester yıllardır monotlaşmış hayatına bir heyecan katmış olmanın verdiği mutlulukla bohem bir hayata geçiş yapıyor. Sonunda etkilendiği kızı elde eden Lester tam da işi pişirecekken gerçek mutluluğun bu olmadığının farkına varıyor.
Lester'ın film sonunda ailesinin bulunduğu fotoğrafa bakarkenki mutluluğu aslında monoton hayatının ne kadar da güzel olduğunun farkına varmasının göstergesi. Filmde özellikle son sahnede karakterimizin hayatından gördüğümüz enstanteneler karakterimizin basit hayatının güzelliklerle dolu olduğunu bize anlatıyor. Filmin felsefesine gelecek olursak bu felsefeyi yine filmden bir alıntıyla anlatmak daha kolay olacaktır. Filmde Ricky karakterinin çektiği bir videoda duvarın önünde rüzgarda savrulan bir poşet görüyoruz. Fakat Ricky'nin bu videoyu betimleme şekli basit bir poşetin rüzgarda uçuşunun insanı ne kadar etkilebileyeceğini ortaya koyuyor.
(Ricky'nin anlatımından) kar yağmaya bşlamadan önce havadaki elektriklenmeyi neredeyse duyabileceğin günlerden biriyidi. Bu poşetin benimle dans ettiğini fark ettim. 15 dakikda boyunca onunla oynanamı isteyen bir çocuk gibi bana yalvardı. O gün her şeyin ardında hayat olduğunu fark ettiğim gündü. Yardım sever, iyilik dolu bir güç korkmak için hiçbir neden olmadığına inanmamı istiyordu. Video zavallı bir bahane, biliyorum. Ama hatırlamama yardım ediyor. Bazen dünyada o kadar çok güzellik var ki, bunu kaldıramayacağımı hissediyorum. Sanki kalbim içine kapanacak'
Gerçekten de hayatta güzelliklerin farkına varabilmek için her zaman uçağa atlayıp Ege sahillerine veya Karayipler'e gitmeye gerek yok. Bazen bir duraksamak, etrafa bakmak, havayı hissetmek, belki bir çicek koklamak, doğayı veya insanları incelemek, hatta rüzgarda savrulan bir poşeti izlemek bile hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlamamıza yardımcı olabilir. Sıradan bir hayat yaşamak, basit şeylerden mutlu olmak belki de göründüğünden keyifli bir şeydir. Bu gibi anlatımlarından dolayı American Beauty film kütüphanemde her zaman benim için özel bir yere sahip olacak.
Yorum Bırakın