En yakın arkadaşlarla sohbetin, yemeğin,
müziğin ve eğlencenin dibine vurulan mükemmel bir kızlar gecesinde, sıra geldi en kararsız kaldığımız o "Ne izlesek?" kısmına... Şimdi tüm geceyi gereksiz aşk acısı çekip ağlayarak mı geçirsek, kendimizi büyük bir dram seline bırakıp harakiri mi yapsak, yakışıklı başrol oyuncularına yükseldiğimiz komedilerin içinde mi erisek yoksa gizemli suçların peşinde Sherlock'culuk mu oynasak?
Bu kısımda saatlerce film düşünmekten bıktığınızı çok iyi bildiğim için sizler için böyle bir gecede izlenebilecek en güzel filmleri türlerine göre ayrı listelerde sıraladım. Birinci listemiz gecenize eşlik edecek birbirinden güzel romantik/dram filmlerinden oluşuyor. Çereziniz, tatlınız ve peluş pijamalarınızla hazırsanız başlıyoruz!
1. Legend of the Fall (1994)
19. yüzyıl sonlarında, savaş gazisi
Albay William Ludlow, hepsi erkek olan üç çocuğunu, Montana'nın kırsal bölgelerindeki çiftliğinde, anneleri olmadan büyütmüştür. Aralarından birinin nişanlısı olan
Susannah, şehirden kırsala geldiğinde bu ailenin hayatına yepyeni bir hava gelir. Ancak Birinci Dünya Savaşı'nın ayak sesleri uzaklardan duyulmaya başlamıştır...
Baş rollerinde
Brad Pitt, Antony Hopkins, Aidan Quinn, Henry Thomas ve
Julia Ormond gibi isimlerin yer aldığı
Legend of the Fall (İhtiras Rüzgarları) muhteşem atmosferi ile hafızalarda yer ediyor.
2. The Painted Veil (2006)
The Painted Veil (Duvak), 1920’lerde genç bir İngiliz çift arasında geçen bir aşk hikâyesini konu alıyor. Üst sınıfa mensup bir kadın olan
Kitty (Naomi Watts), orta sınıfa mensup bir doktor olan
Walter (Edward Norton)’la yanlış nedenlerden ötürü evlenmiştir. Çift Şanghay’a gider ve genç kadın burada bir başkasıyla aşk yaşar. Walter karısının bu sadakatsizliğini öğrenince, intikam için Çin'in küçük bir köyünde yayılan ölümcül bir salgınla ilgili iş teklifini kabul eder. Karısını da beraberinde götürür. Yaptıkları bu yolculuk sayesinde ilişkileri bir anlam kazanan çift, dünyanın bu uzak ama güzel köşelerinden birinde ortak bir amaç edinirler.
3. What's Eating Gilbert Grape (1993)
Küçük kasabasında sıradan bir yaşam süren
Gilbert (Jonny Depp)'ın hayatı, sadece sorumluluklardan ibarettir. Bir yandan obezite hastası annesi, diğer yandan ise otizm ile mücadele eden kardeşi
Arnie (Leonardo DiCaprio) ile ilgilenmek zorundadır. Hayatındaki en sıra dışı durum ise kasabalarından geçmekte olan
Becky ile karşılaşması olur. Bu karşılaşma ona daha önce hiç tatmadığı bir şeyi, aşkı armağan eder. Ancak Gilbert'ın sorumlulukları, bu aşkın arasında büyük bir engel olarak durmaktadır.
4. Twice Born (2012)
Gemma ve
Diego Saraybosna’da tanışmıştır. Gemma'nın hayatı Diego’ya aşık olması ile beklenmedik şekilde değişir. Fakat Diego, Bosna savaşı sırasında hayatını kaybeder, Gemma ise başka bir ülkeye savrulur. Savaş bittikten yıllar sonra Gemma oğlunu da yanına alarak, Diego'nun öldüğü topraklara geri döner. Geçmişte yaşananları ve Diego'nun izlerini Saraybosna'da arar...
Oyuncu kadrosunda
Penélope Cruz, Emile Hirsch, Sergio Castellitto ve
Saadet Işıl Aksoy'un bulunduğu
Twice Born (Sen Dünyaya Gelmeden Önce); aşkı, savaşı, dostluğu, sevgiyi ve nefreti hayatın tam içinden anlatan, kaçırılmaması gereken bir dram filmi.
5. Frances Ha (2012)
Bir dans topluluğunda yer alan 27 yaşındaki
Frances (Greta Gerwig), pek de parlak bir kariyere sahip olmayan bir dansçıdır. Tam anlamıyla istikrarlı bir işe sahip olmayan Frances'in tek hayali, çalıştığı bu şirketin daimi çalışanı olabilmektir. Öte yandan yaşıtları gibi birçok farklı işe de atılmakta ancak hiçbirinde başarılı olamamaktadır. Frances'i anlayan tek kişi ise aynı daireyi paylaştığı
Sophie (Mickey Sumner)'dir. Ancak, Sophie'nin hayallerindeki şehre taşınacak olması; ilişkilerini sarsacak, Frances'in gerçek hayat ve sorumluluklarla tanışmasına neden olacaktır.
6. Only Lovers Left Alive (2014)
Eve ve
Adam, insanlık tarihine çok uzun zamandır tanıklık eden ve bunun etkisiyle çoğu şeye karşı inancını yitiren iki ölümsüz aşık, iki depresif vampirdir. Adam, büyük ölçüde terk edilmiş, hayalet şehir görünümünde olan Detroit'te yaşayan, tüm zamanını müziğe ve kimseye dinletmediği şarkılarına ayıran başarılı bir müzisyendir. Tek aşkı Eve ise uzun süredir Fas'ın Tanca şehrinde, bambaşka bir kültürün içerisinde nefes almaktadır. Eve'ın, Adam'ın yanına geldiği zamanlardan birinde, kız kardeşi Ava'nın da beklenmedik ziyaretiyle karşılaşırlar. O ana dek beladan başka bir getirisi olmayan Ava, bir kez daha işleri içerisinden çıkılması zor bir noktaya sürükler...
Başrollerinde
Tom Hiddleston ve
Tilda Swinton'ın bulunduğu
Only Lovers Left Alive (Sadece Aşıklar Hayatta Kalır)'ın yönetmenliği ve senaryosu ise Amerikan bağımsız sinemasının başarılı ismi
Jim Jarmusch'a ait.
7. Belgica (2016)
Belçikalı yönetmen
Felix van Groeningen'in gerçek bir hikâyeye dayanan filminde,
Frank (Tom Vermeir) ve
Jo (Stef Aerts) adlı kardeşler, Ghent'te
"Belgica" adında bir gece kulübü açarlar. Kulüp müthiş başarılı olur ve Belçika'nın en iyi konser mekanları arasına girer. Ancak mekan büyüyüp tanınırlığı arttıkça, yarattığı sorunlar da büyüyecek, kardeşleri çok zor durumlarda bırakacaktır.
8. My Blueberry Nights (2007)
My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam), kendisi ve hayatı ile ilgili soruları olan genç bir kadının bütün bunlarla yüzleşebilmek, kendisine ve aşka dair bütün sorularını cevaplayabilmek için çıktığı ruhani yolculuğu, bir yol hikâyesi olarak anlatıyor.
Wong Kar Wai, İngilizce olarak çektiği bu ilk filminde, gönül yarası ve yeni başlangıçlar arasındaki mesafede dramatik bir gezintiye çıkarken; yönetmenin şiirsel tavrını,
Natalie Portman, Norah Jones ve
Jude Law güçlü oyunculuklarıyla beyaz perdeye yansıtıyor.
9. The Broken Circle Breakdown (2014)
Yine
Felix van Groeningen imzalı harika bir Belçika yapımı olan
The Broken Circle Breakdown (Kırık Çember), karakterlerindeki farklılıklara rağmen ilk görüşte birbirlerine aşık olan
Elise (Veerle Baetens) ve
Didier (Johan Heldenbergh) çiftinin ilişkilerini ele alıyor.
Elise konuşkan ve çılgın bir kadınken, Didier daha içine dönük yalnız bir kovboydur. Bu iki farklı karakter birbirlerini tamamlayıp, her günlerini hayatın son günü gibi dolu yaşayarak, mutlu bir yaşam sürmektedirler. Ama küçük kızları Maybell altı yaşına geldiğinde ciddi bir hastalığa yakalanınca, aşkları ve ilişkileri de büyük bir sınavdan geçecektir.
10. Submarine (2010)
15 yaşında bir ergen olan
Oliver Tate (Craig Roberts), ailesi ile birlikte bir sahil kasabasında yaşamaktadır. O da diğer tüm ergenler gibi, kendi yaşının getirdiği sancıları çekmektedir. Cinsel uyanışına eşlik eden sıkıntılara bir de anne ve babasının evliliklerindeki çatlaklar eklenir. Bu süreçte Oliver, bir taraftan anne ve babasının ayrılmaması için uğraşacak, diğer yandan sevgilisi
Jordana (Yasmin Paige)’yı geri kazanmaya çalışacaktır.
Alex Turner'ın şarkılarıyla eşlik ettiği
Submarine (Denizaltı), izlediğinize asla pişman olmayacağınız bir melodram.
11. Kefernahum (2018)
Lübnan-Fransa ortak yapımı olan bu dram filmi, Lübnanlı bir çocuk olan
Zain'in hikâyesini anlatıyor. Film, Zain'in sıradan bir küçük çocuktan, kendisini istismar eden ailesine baş kaldırıp kaçan, zekası ve pratikliği ile sokaklardaki yaşam savaşından galip çıkan ve kendisine yapılan haksızlığın karşısında dimdik duran, 12 yaşındaki genç bir delikanlıya dönüşümünü gözler önüne seriyor.
Nadine Labaki'nin yönetmenliğini üstlendiği
Kefernahum filminde başrolü,
Zain Al Rafeea üstleniyor.
12. Brooklyn (2015)
Eilis Lacey (Saoirse Ronan), İrlanda'nın fakir mahallelerinden birinde yokluk içinde yaşayan bir kızdır. Sevmediği bir işte, annesinin hatırına çalışan Ellis'e, kasabasındaki kilise papazı yardımcı olur ve onu Amerika'ya güvenilir bir tanıdığın yanına gönderir.
1950'li yılların New York'unda Brooklyn’e gelen genç kız, Amerika'nın gelecek vaatleri için annesinin evini terk eder. Ayakları üzerinde durma mücadelesi veren Ellis, bu arada bir gençten de çok hoşlanır. Fakat ülkesine duyduğu özlemle, geri dönme isteği birkaç ay sonra iyice artar ve annesinden gelen bir haber ile İrlanda'ya birkaç haftalığına dönmeye karar verir. Amerikan rüyası İrlanda'daki geçmişi yüzünden bozulan Ellis, iki ülke ve üzerinde yaşadığı hayatlardan birini seçmek zorunda kalacaktır.
13. Atonement (2007)
1935 yazının en sıcak gününde, on üç yaşındaki
Briony Tallis (Saoirse Ronan), ablası
Cecilia (Keira Knightley)'nın soyunup yazlık evlerinin bahçesindeki küçük havuza girdiğini görür. Tıpkı Cecilia gibi Cambridge'den yeni dönmüş olan çocukluk arkadaşı
Robbie Turner (James McAvoy) da kızı gözlemektedir. O gün sona ermeden bu üç gencin hayatı bir daha düzelmemek üzere değişmiş olacaktır...
Atonement (Kefaret) çocukluğu, aşkı, savaşı, İngiliz toplumunu ve sınıf ayrımını akıcı bir anlatımla sunarken; izleyiciyi utanç ve bağışlamanın, kefaret ve günahları hoş görmenin güçlüğü üzerinde düşünmeye yöneltiyor.
14. Revolutionary Road (2008)
Revolutionary Road (Hayallerin Peşinde), Richard Yates'in 1961 tarihli aynı adlı romanından
Justin Haythe tarafından uyarlanan bir film. Yönetmenliğini American Beauty ile Oscar ödülü kazanan
Sam Mendes'in yaptığı filmin başrollerini
Leonardo DiCaprio ve
Kate Winslet paylaşıyor.
Filmde, 1950’li yılların ortasında iki çocuklarıyla mutlu gözüken bir hayat yaşayan ama konforlu bir yaşam elde edebilmek için göğüslenen baskılarla, kendi gerçek arzuları arasında sıkışıp kalan bir çiftin öyküsü anlatılıyor.
15. Her (2013)
Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı olan çok yönlü sinemacı
Spike Jonze, Her (Aşk) filminde yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın öyküsünü anlatıyor.
Theodore (Joaquin Phoenix), karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka programı sunan yeni bir işletim sistemi, onu son derece çekici bir kadın olan
Samantha ile tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken, yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır.
16. Lost in Translation (2003)
Bob Haris ve
Charlotte Tokyo’da iki Amerikalıdır. Bob, Tokyo’ya bir viski reklamında oynamak için gelmiştir, Charlotte ise işkolik bir fotoğrafçı olan kocasının peşinden sürüklenmiştir. Her ikisini de uyku tutmayınca, bir gece lüks bir otelin barında yolları kesişir.
Bu buluşmanın sonunda aralarında sıkı bir dostluk başlar. Birlikte Tokyo’yu keşfe çıkan ikili, bambaşka yaşamların mümkün olduğunu keşfeder.
Lost in Translation (Bir Konuşabilse) ile yönetmen
Sofia Coppola, melankolik ve etkileyici bir yapıma imza atarken, film oyuncuları
Bill Murray ve
Scarlet Johansson karakterlerinin iç dünyasındaki değişimi başarıyla yansıtıyor.
Kaynak:
1,
2
Yorum Bırakın