İstanbul’un en değerli ve en görkemli yapılarından birisi olarak kabul edilen Kız Kulesi, güzelliği sayesinde her yaştan ve her kesimden insanın dikkatini çekmektedir. Oldukça eski bir tarihe dayandırılan bu kadim yapı, M.Ö. 410 yılında Atinalı komutan Alkhibiades tarafından Karadeniz’den gelen gemileri kontrol altında tutabilmek maksadıyla bir gümrük yeri olarak inşa edilir. 12. yüzyılda ise Bizans Kralı I. Manuel Komnenos buraya zarif bir kule yapar. Sonrasında 1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, kuleye bir nöbetçi birliği yerleştirmesinin ardından yapıyı tamir ettirip sağlamlaştırır.
1720 yılında çıkan bir yangınla tamamen yok olan kule, sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın emriyle beraber yeniden yapılır. Ayrıca bir dönem veba salgını nedeniyle karantina alanı olarak da kullanılan Kız Kulesi, 1832 yılına gelindiğinde II. Mahmut eliyle tekrar güçlendirilir. Devam eden süreçte Türkiye Cumhuriyeti devrinde de sık sık restorasyon geçirdiği bilinmektedir.
Bu kısa bilgilendirmenin ardından şimdi efsanelere geçebiliriz...
Kız Kulesi ile ilgili anlatılan ilk efsaneye göre; Antik Yunan döneminde Makedon Kralına karşı mücadele etmesi için İstanbul’a gönderilen Atinalı amiral Chares, deli gibi aşık olduğu eşini de yanında getirir. Ancak ne yazık ki eşi İstanbul’da vefat eder ve üzüntüden kahrolan Chares onun anısını yaşatabilmek için Kız Kulesi’ni yaptırarak burayı eşinin anıt mezarına dönüştürür.
Diğer bir efsaneye göre; Afrodit’in rahibelerinden biri olan Hero, bir kral oğlu olan Leandros’a ilk görüşte tutulur. Rahibelerin evlenmesinin yasak olmasından ötürü imkansız bir aşkın pençesine düşen bu ikili gizli gizli görüşmeye başlarlar. Hero her gece Kız Kulesi’nin fener kısmında meşale yakıp karşı kıyıdan yüzerek gelmekte olan sevgilisinin yolunu aydınlatır. Uzun bir süre ilişkilerini bu şekilde devam ettirirler. Ancak bir gece boğazda şiddetli bir fırtına çıkar ve Hero’nun yaktığı meşale söner. Leandros sert dalgalarla boğuşurken bir de ışıksız kalıp yolunu kaybedince daha fazla mücadele edemez ve boğulur. Sabah sevgilisinin cesedinin kıyıya vurduğunu gören Hero ise bu emsalsiz acıya dayanamaz. Kendisini Kız Kulesi’nden boğazın serin sularına bırakarak intihar eder. Onların bu hazin hikayesi de yüz yıllarca anlatılıp dilden dile dolaşır.
Leandros ve Hero
En sık karşılaştığımız diğer bir efsane, Bizans krallarından birinin güzeller güzeli kızıyla ilgilidir. Buna göre saraya gelen bir falcı, Kral’a kızının 18 yaşına bastığında yılan sokması sebebiyle öleceğini söyler. Bu kehanetten çok etkilenen Kral prensesi koruyabilmek adına denizin ortasına bir kule yaptırarak onu oraya kapatır. Fakat yıllar yılları kovalarken prenses makus talihinden kaçamaz ve hizmetçilerin kendisine getirdiği yemek sepetinin içerisine gizlenen bir yılan tarafından zehirlenip ölür.
Osmanlı döneminden kalan bir Kız Kulesi efsanesi ise Battal Gazi’ye atfedilmektedir. Ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin anlattıklarına göre; Battal Gazi İstanbul’u kuşatıp seneler süren amansız bir mücadeleye girişir. Bu sırada Üsküdar Tekfuru hazinesini ve kızını Kız Kulesi’ne kaçırarak müdafaa etmeye çalışır. Amacından hiçbir şekilde vazgeçmeyen Battal Gazi tam 7 yıl boyunca Kız Kulesi’nin karşısına karargah kurar. Nitekim Şam Seferi’ne çıkıp geri döndüğünde Kız Kulesi’ne ani ve beklenmedik bir baskın yaparak hem kızı hem de hazineyi ele geçirir. Ardından atına binip oradan uzaklaşır. “Atı alan Üsküdar’ı geçti.” deyimi de esasen bu olay vesilesiyle ortaya çıkar.
Anlatılan son efsane, Kız Kulesi ve Galata Kulesi’nin yaşadığı imkansız aşkla alakalıdır. Buna göre; birbirine deli gibi tutulan bu iki kulenin arasında boğaz bir engel olarak durmakta ve onları sonsuza kadar birbirinden ayırmaktadır.
Galata Kulesi Kız Kulesi’ne şiirler ve mektuplar yazar fakat asla gönderemez. Bir gün kendi burçlarına çıkarak uçmaya yeltenen Hezarfen Ahmet Çelebi’yi fark ettiğinde ise ondan mektuplarını sevgilisine ulaştırabilmesi için yardım ister. Seve seve kabul eden Hezarfen, kanatlarıyla birlikte havalandığı sırada mektupları boşluğa düşürür ve rüzgâr vasıtasıyla bütün o aşk dolu sözcükler Kız Kulesi’nin eline geçer. Sonunda hislerini duyurabilen iki aşık, asırlar boyu birbirlerini öylece seyretmeye devam ederler.
Kaynak: Vildan Göksoy Özkan, "İstanbul Silüetinin Vazgeçilmezi: Kız Kulesi", Dergipark
Yorum Bırakın