Ormanın derinlerine uzun süre bakarsanız dikkat etmediğiniz pek çok şeyi dikkate alırsınız. Örneğin sokak lambalarıyla süslenmiş yolun iki yanında orman varsa lambanın aydınlığından başkası karanlıktır. Ormanda bakılan karanlık gürleyen şelaleyi hatırlatmalı gibi geliyor bana. Çünkü karanlık bastırdığımız pek çok şeyi ifade ederken bu bastırılan şeyler niye şelale olamayasın ki? Üstelik şelale karanlıkta gürlüyor. Aslına bakarsanız ben aydınlıktan kaçmam ki karanlıktan da öyle. O'anlık yaşanması gereken neyse onu yaşarım. Buna şimdi şarkıyı açıp dinlemeyi ekledim bile. İnsan olacak olanlara engel oldukça asla gerçeklikten kaçamaz. Çünkü kaçtığımız şeyler genelde bizi bulurlar. Evrende bir yerlerde sesimiz geziyor ve bana kalırsa düşüncelerimiz de o mantıkta içimizde kalıyor. İhtimallerin heyecanına üzülmek insanın yaratılış huyudur. Elmayı yemeseydim demek yerine affını dilenir insan. Affedilmekte bir ihtimalse neden insan kendinden başlamıyor. Çevremizin gürültüsünü biraz kısalım ve dinleyelim bizi. Önce dilimizi değiştirelim mesela; o, sen, bu veya şu bunları kenara bırakalım. Biz olalım gayesiyle. İçimizdeki karanlığın gürleyen şelalesinin tınılarına kulak asalım. Aydınlık veya karanlık fark eder mi ki bu sesin çevremizdeki seslerden iyi veya kötü olduğunu yargılamaya? O bizim sesimiz. Çünkü düşüncelerimiz ile varsak "Ne istiyorum?" bize biraz haksızlık yapar.
Yorum Bırakın