Gazeteci Ersoy Dede 2017’de bir televizyon kanalında: “1934’te seçme seçilme hakkı verilmiş palavracılar sizi! Geçen sene 7 Haziran’a kadar kadınlar parlamentoda temsil edilemiyordu bu kadar basit, bu kadar basit!” diyerek konuyu ilk başta bambaşka yerlere çekmiş ve 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiğini inkâr etmiştir. Şimdi Osmanlı’dan itibaren kadının durumuna bakalım…
1800'lerde Bir Osmanlı Kadını
Kadınların siyasi işlere karışıp karışmaması Osmanlı’da tartışılmıştır. Babanzade İsmail Hakkı, Celâleddin Arif kadın konusuna muhalif bakış açısına sahiptirler. Babanzade, kadın erkek eşitliğine bakanların aleyhindeydi. Siyasal hak tanınmasını istemiyordu. Felsefesi kadının ve erkeğin işlerinin birbirinden ayrı olduğu bundan dolayı devletsel yönden erkeklerin daha güçlü olduğunu düşündüğünden kadınların siyasete karışmaması yönündeydi. Babanzade gibi düşünenlerin karşısında Muslihiddin Adil vardı. Muslihiddin Adil bir müddet yurtdışında kalmış ve bilge bir şahsiyettir. Feminist yönden bakış açısına sahipti. Bu konular Osmanlı’yı bir müddet fikir ayrılığına düşürmüştür. Yol, kadınların siyasete yönelmesine doğru gidiyordu. 1909 ve 1912’de İttihatçıların etkisiyle kadın siyasete girişmiştir. Mesela İttihat ve Terakki’nin kadın şubesi bile vardı; fakat bu zaman diliminde olan yetersiz bir hareketti. Daha sonraki yıllarda özellikle cumhuriyetin kurulduktan sonra kadınlar artık meclise girebilecekti (1935). Kadınlar aslında siyaseti bilmek istemişlerdi, bunun için 1908’de Meclis-i Mebusan’a dinleyici sıfatıyla gitmek isteyen bir grup vardı.
Meclis-i Mebusan
Siyaset dışında bazı kadın dergileri çıkmıştı; bu yayınların içerisinde bir dergi olan “Kadın” dergisi: “Bir milletin nisvanı derece-i terakkisinin mizanıdır.” Bu cümlelerle birlikte kadının değeri hep vurgulanmıştır. Bu hem psikolojik hem de sosyolojik bir etki yarattığından dolayı daha fazla kız çocuğu okula gitmeye başladı. Bu ise iş ve meslek hayatında akademik yönden bir yol açılmasının göstergesi haline gelmişti. Kadınların vatanperverliğini bize en iyi gösteren olay Kurtuluş Savaşı olmuştur. Kara Fatma bunu kanıtlayanlar arasındadır.
Atatürk, Mart 1923’te: “Memleketimizde cehil varsa umumisir, yalnız kadınlarımıza değil, erkeklerimize de şamildir… Binaenaleyh, kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok münevver, daha çok feyizli daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar…” diyerek kadınların da bilgili olmasına önem vermiştir.
Bu kadar erken bir zamanda kadına seçme ve seçilme hakkı tanınması olanaksızdı. Bu yüzden kadınlar ancak 1935 seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur. Daha erken bir tarihte bu yapılmak istense bile TBMM tarafından reddedilmiştir. Babanzade gibi düşünenler vardı. Bunun karşısında Recep Peker, kadınların da birer Türk vatandaşı olduklarını belirterek milletvekili seçilebilme hakları olması gerektiğini belirtti. Lakin kadınların seçme ve seçilme hakkı tanınması o yıllarda reddedilmiştir. 1925’te Atatürk:” Bir milletin yalnız erkeklerinin terakki etmesiyle o millet yükselemez. Çünkü eğer kadın aynı nispette ilerleme halinde olmazsa, erkeğin yükselmesi mümkün değildir” diyordu. Her ne kadar 1924’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmasa bile Atatürk bu işin peşini bırakmamıştı. Bundan sonra aşamalı olarak ilerleyeceklerdi:
1- 1930’da belediye seçimleri için kadınlar hak kazandı,
2- 1933’te kadınlar artık muhtar olabilecek ve muhtarlık seçimlerine katılabileceklerdi.
3- 1934’te ise artık milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olmuşlardı.
Ara seçimler ve 1935 seçimlerinde toplamda 18 kadın milletvekili olarak TBMM’ye girmişti. Hatta her sene 5 Aralık bu yüzden “Dünya Kadın Hakları Günü” olarak Türkiye’de kutlanmaktadır. Yani sayın Dede’nin iddiası burada tarihin çöplüğüne gidiyor… Sadece seçme ve seçilme hakkı değil, Mahmut Esat Bozkurt’un liderliğinde kurulan bir grubun 1926’da çıkarmış oldukları “Medeni Kanun” da kadınların erkeklerle eşit olması için çabalamıştır.
İşte TBMM’nin İlk Kadın Milletvekilleri
Eline sağlık