Advertisement Tracker

Şeyh Sait Gerçeği

Şeyh Sait Gerçeği
  • 4
    0
    0
    0
  •     Şeyh Sait bugün Hüda Par ve HDP’nin baş kahramanı oluştur. Amaç ve ilkelerine baktığımızda kaldırılan halifeliği yeniden diriltme ve bir Kürt devleti kurma çabası içine düşen hain ve gerici isyanın gerçeklerine bakacağız.

       1925 yılında ortaya çıkan bu isyanın gerici ve karşıdevrim çabası içinde olduğunu biliyoruz. Bağnazlığın Türkiye’ye zararlarından olan Şeyh Sait İsyanının 2 temel niyeti vardır:

    1- Kaldırılmış olan hilafetin getirilmesi,

    2- Saltanat rejimine geri dönüş,

    3- Kürt devleti kurmaktır.

       Bu isyan başladığında TBMM içten kaos yaşamaktaydı; Halit Paşa’nın öldürülmesi tartışma açmıştır. Halit Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gerçekleşen ilk cinayet olayıdır. Milletvekili Ali Çetinkaya ile yaşadığı bir kavga sırasında vurulmuştu. 

    “Deli Halit” olarak tanınan Halid Karsıalan’ın Öldüğü Dönemde Şeyh Sait İsyanı Çıkmıştı.

     

        İsyan daha tam isyan olmadan önce sadece devrime karşı din sentezi uygulamıştır. Bu uygulamanın altında elbette İngilizler vardı. Planlamaların arında da İngilizler ve Şeyh Sait’i kullanılması gayet normaldir. Çünkü Şeyh Sait’in faaliyet olarak başarılı olacağı umuluyordu. Dış işlerinde Musul sorunu bu isyanı tetikleyen faaliyetlerdendir. Bildiğimiz gibi Musul meseleleri uzlaşma olmayınca Milletler Cemiyeti’ne kadar uzanmıştır. İngilizler Musul’un Türkiye’den uzak durmasını istediği için o coğrafyada bir karışıklık çıkarmak arzusundaydı. Elbette sadece İngilizler değil, Hilafet Komitesi ve Kürt İstiklal Komitesi de isyanın suçluları olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Kürt İstiklal Komitesi ile İngilizler 14 Ekim 1924’te gizli bir antlaşma yaptıktan sonra alınan karar:

    1- 1926’ta ayaklanma faaliyet gösterecek,

    2- İsyan başarılı olursa yeni kurulacak Kürt Devleti’nin Akdeniz’e kıyısı olacak,

    3- İngilizler para, silah ve cephanede desteğini esirgemeyecekti.

     

        Aslı niyet ve istek bu olmasına rağmen bugün sadece tıpkı İskilipli Atıf gibi “şehit” ilan edilen Şeyh Sait İsyanı sadece insanî olarak değil, kültürel olarak da zarar vermişti. Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasındaki büyük etkenlerden birisi Şeyh Sait İsyanında bu mekânların kullanılmasıydı. Din içerikli sözleri ile “dinsizleştirldik” yalanını dillendirmeye çalışan Şeyh Sait açıkça din sömürüsü yapmıştır. Buna örnek olarak 13 Şubat 1925’te birdiği bir köye nutuk vermişti:

    “…Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Milli Eğitime bağlandı. Gazetelerde bir takın dinsiz yazarlar dine hakaret etmeğe, Peygamberimize dil uzatmaya cür’et ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükselmesine gayret ederim.”

       Şeyh Sait özelliklere Kemalistleri dinsiz ve din düşmanı gibi göstererek itibarlarını kırmaya çalışmıştır; tıpkı İngilizlerin stratejisiyle hareket etmesi bile İngilizler ile bir bağı olduğunun kanıtıdır. Öncelikle cumhuriyetin ve özellikle Atatürk’ün din konusunda yazı yazmıştım. Cumhuriyet ve Atatürk’ün özünde din düşmanlığı yoktur.

     

    Dinin bitirildiğini söyleyen Şeyh Sait mahkemeye çıktığında “fena yaptık” diyerek pişmanlığı dile getirmişti. Mahkemede Şeyh Sait’e sorgular ve onun cevabı şöyleydi:

    Soru: “Niye isyan ettin?”

    Cevap: “Medreselerde fıkıh okudum… Şeriat hükümleri uygulanmazsa kıyam vaciptir. Kaza ve kader beni buraya sevk etti… Binaenaleyh şeriatımız yolunda ölürsek dinsiz gitmeyiz!”

    Soru: “Yunan ordusu İslamiyet'in merkezini ayaklar altına almışken cihadın farzlarını niye yerine getirmediniz?”

    Cevap: “O zaman muhacirdik ve perişan haldeydik!”

    Soru: “Din hükümlerinin zedelendiğini söylerken neyi kasettiniz?”

    Cevap: “İçki yasağı kaldırıldı.”

    Soru: “İslam'a kılıç çeken İslam değildir' hadisinden haberiniz yok mu?”

    Cevap: “Müslümanlara din hükümleri bıraktırılmıştı.”

    Başkan, “Hamdolsun! Hepimiz Müslümanız. Kuran okuyoruz, zekât veriyoruz”

    O sırada Şeyh Sait: “Din hükümlerinden hangisi var?”

    Soru: “Şeyh yalan söyler mi?”

    Cevap: “Eh! Söyler ya! Allah bilir!”

    Soru: “Hükümetin dine karşı olduğunu nereden çıkardınız?”

    Cevap: “Gazetelerden, dergilerden, gelen tüccardan ve milletvekillerinden.”

    Soru: “Hangi gazetelerden?”

    Cevap: “Sebilürreşad, Tevhid-i Efkâr.”

    Soru: “Sana dinin kalmadığını söyleyen tüccarlar ve milletvekilleri kimlerdi?”

    Cevap: “Erzurum Mebusu Raif Hoca”

    Soru: “Ziya Hoca'nın beyanatını duydun mu?”

    Cevap: “Ziya Hoca'nın beyanatını Sebilürreşat'ta, daha başka yerlerde okurduk. Bir kere okudum ki Kılıçzade Hakkı Bey, Peygamberimizin aleyhinde bulunmuş… Okurduk ki kız mekteplerinde İslamiyete aykırı şeyler oluyormuş! Kızlar piyano çalıyorlar, erkekler keman çalıyorlar, sabaha kadar sohbet ediyorlarmış… Sebilürreşat'ın her nüshası beni müteessir ediyordu. Farmasonluk, laiklik de bizi çok müteessir ediyordu.”

    Soru: “Sait Efendi! Geçen celsede ‘beni isyana sevk eden üç neden var' demiştin. Birincisi, din hükümlerinin uygulanmaması; ikincisi, basının etkisi; üçüncüsü, meclisteki muhalefet… Bunları açıklar mısın?”

    Cevap: “Sebilürreşat'ta şeriata aykırı olan şeyler hep yazılıyordu. Derdik ki, ‘Yalan ise nasıl yazar?' ‘Nasıl söyler?' ‘O halde doğrudur ki yazmaya cesaret diyor!' Zaten Sebilürreşat yazdığını hep bir gazeteye dayandırırdı. Başka bir neden de Tevhid-i Efkar'dı… Sonra Cibranlı Halit bir gazete gönderdi. Gazetede “Allah'ü Teâlâ yoktur. Her kulun dayanağı ne ise Allah odur!' diyordu. Buna da kızdık… Velhasıl! Din, ırz, namus, farmasonluk, laiklik hakkındaki yazılardan kin ve nefret duyuyorduk.”

    Soru: “Neden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın programını beğendin?”

    Cevap: “Çünkü ‘içkiyi, fuhuşu yasaklayacağız!' demesi hoşumuza gitti. Bir de ‘dine hürmetkâr olduklarını' söylüyorlardı.”

    Soru: “Asker-i Rum nedir?”

    Cevap: “Biz Kürtler, Türk askerlerine ‘Asker-i Rum' deriz. Tabirdir, öyle deriz!”

    Soru: “Din kalktı!' diyorsun. Namazını kılmıyor muydun? Camilerde ezan okunmuyor muydu?

    Cevap: “Evet, ibadetime kimse karışmıyor, her isteyen namazını kılabiliyor ve camilerde ezan okunuyor… Fena yaptık! Bundan sonra iyi olur inşallah!”

       Daha fazlası için Uğur Mumcu’nun “Kürt-İslam Ayaklanması” isimli eserine başvurabilirsiniz. Gördüğünüz gibi Şeyh Sait burada yenilgiye uğradığı açıktır. Daha sonra çok daha garip itiraflarda bulundu. 26 Mayıs 1925, Şark İstiklal Mahkemesi’nde: “Başarılı olamadık ve şimdi anladığıma göre başarılı da olsa idik bu halk ile bir şey olamazdı. Çünkü bu halktan sıdkın sıyrıldı.” Başarılı olamayınca isyanı halka etmişti.

    Şimdi Hüda-Par ve HDP’ye sormak isterim:

    1- Türk askerine kurşun sıkan,

    2- Şehirleri yağmalayan,

    3- Din sömürüsü yapıp halkı kandırmaya çalışan,

    4- İngilizlerle iş birliğine giren

    5- 10 jandarma esir alan,

       Ve daha fazlasıyla hainlik ve pislik yapanları nasıl oluyor da “şehit” sayıyorsunuz? Siz sadece bir adamı savunmuyor, tüm devlete ihanet ederek vatan hainliği yapıyorsunuz!


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.