"Kör Baykuş" ve "Anayurt Oteli" Eserlerinde Yalnızlık Temasına Sosyolojik Bakış

"Kör Baykuş" ve "Anayurt Oteli" Eserlerinde Yalnızlık Temasına Sosyolojik Bakış
  • 14
    0
    2
    1
  •  - YALNIZLIK KAVRAMI VE SOSYOLOJİK BOYUTU 

      Yalnızlık, insan deneyiminin evrensel bir gerçeğidir ve toplumlar üzerinde derin bir etkiye sahiptir. Birçok araştırmaya göre “Yalnızlık” kavramı “Ontolojik” ve “Sosyal” olarak ikiye ayrılmaktadır. Ontolojik yalnızlık, bireyin kendisinden gelen, tekliği üzerine oluşmuş olan yalnızlıktır. Çünkü birey, kendi doğruları ile yaşayan özgün bir kişi olma isteği içindedir. Sosyolojik yalnızlık ise, bireyin diğerleriyle ilişkilerinin bozulmasından, diğerleri tarafından dışlanmasından ve başkalarından yoksun olmaktan kaynaklanır. Başka bir deyişle diğerleri tarafından terk edilen, tek başına kalan bireyin yalnızlık durumudur. (Günay, 2016, s.98-99). Bu bağlamda yalnızlık, hem fiziksel hem de duygusal boyutlarda ortaya çıkabilir ve bireylerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. 

      Sosyal bağlantılar ve ilişkiler, insanların kimliklerini şekillendirmekte ve sosyal destek ağları, bireylerin sağlıklı bir şekilde işlev görmesini sağlamaktadır. Yalnızlık, bu sosyal bağlantıların eksikliği veya zayıflığı sonucunda ortaya çıkmaktadır aslında. Böylelikle sosyologlar, yalnızlığı çeşitli boyutlarıyla incelemişlerdir. Yalnızlık, kişisel yalnızlık (bireysel yalnızlık) ve toplumsal yalnızlık (toplumsal izolasyon) olarak iki temel şekilde ele alınır. Kişisel yalnızlık, bireyin sosyal bağlantılarının eksikliği ve içsel bir izolasyon hissiyle ilişkilendirilebilmektedir. Toplumsal izolasyon ise bireyin toplumla olan bağlarının koptuğu veya sınırlı olduğu durumları ifade etmektedir. Araştırmalarda görülmektedir ki; yalnızlık, modern toplumlardaki sosyal değişimlerle yakından ilişkilidir. 

      Bu kavram, bireylerde depresyon, anksiyete, düşük özsaygı, uyku bozuklukları ve fiziksel sağlık sorunları gibi olumsuz etkilere neden olabilmesi ile beraber aynı zamanda toplumun genel refahı üzerinde de etkisi bulunmaktadır. 

    - KÖR BAYKUŞ VE ANAYURT OTELİ’NDE “YALNIZLIK”

       Eserin başlangıcında, adamın yalnızlık duygusu okuyucuya derinden işlenmektedir. Adam, toplumun beklentilerine uymayan ve onun tarafından dışlanan bir birey olarak verilmiştir. Bu dışlanma, onun kendini yabancılaşmış ve anlaşılmaz hissetmesine yol açmıştır. Eser boyunca, adamın iç dünyasına ve yalnızlıkla başa çıkma çabalarına tanık olmaktayız zaten, ancak Hidayet’in, daha romanın başında ele alınan temayı hem içselleştirip hem de sosyolojik nedenlerini birkaç cümleyle rahatça sunduğunu da görebilmekteyiz. Adamın, yani karakterin yaşadığı yalnızlık, fiziksel ve duygusal boyutta kendini göstermektedir.

      “Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılmaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı hem de alaycı bir gülüşle dinlerler bunları.” (Hidayet, 2022, s. 15). 

      Kendini sürekli uyuşturmak istemesinden, depresif, karamsar ve uykulu ruh halinden fiziksel olarak da, adamın kendini toplumdan izole etmeyi tercih ederek, yalnızlık içinde bir yaşam sürmeye ittiğine şahit oluruz. Duygusal olarak ise, yalnızlık duygusu onun iç dünyasına yayılmıştır ve derin bir çıkmazın içine sürüklemiştir. 

      Adam içinde bulunduğu duyguları bize anlattıktan sonra sanki bir şeylerin sebebini sunmak ister gibi kendinden, ailesinden bahsetmeye başlar. Ailesinden bahsederken okuduğumuz gizemli ve bir o kadar da hüzünlü olan bu hikaye aslında adamın “aşk” ve “sevgisizlik” üzerine çektiği acının ve yalnızlığın ilk ifadesi gibidir. İkiz kardeşler olan babası ve amcasının annesine olan aşkını; bu aşk uğruna ölen babasını daha sonra da aklını yitiren amcasını okuruz eserde. Bütün bunların üstüne annesi de adamı terk etmiştir ve adamın yalnızlığı, aslında daha doğar doğmaz başlamıştır. 

      Yaşadıklarının onu etkilediğini ve ona yön verdiğini düşünen karakter, süt kardeşi olan halasının kızı ile evlenir. Adam, kadına anormal derece bağlıdır, ancak, eserde bu kadından hem nefretle hem de arzuyla bahsettiğini görürüz.

          “Onun pislik aşkı ölümle aynı şeydi aslında. Ben onunla gerçekten yatmak istiyor muydum? Benim başımı döndüren, dış görünüşü müydü onun, yoksa onda uyandırdığım tiksinti miydi; tavırları davranışları mı yoksa? (…)

           Yalnız bildiğim bir şey var ki, bu kadın bu kahpe, bu cadı ruhuma hangi zehri damlatmıştı ki, onsuz olamıyordum. Tenimin her zerresi onun her zerresine aşeriyordu.” (Hidayet, 2022, s.45) 

      Kadının, adamı içinde hapsettiği çaresizlik ve sevgisizlik, Hidayet tarafından okura milim milim işlenmiştir. Hidayet, her bir cümlesinde okura adamın içinde boğulduğu yalnızlığın nedenlerini biraz daha altın tepsiyle sunmaktadır aslında. Kendisini adadığı, el değmemiş ve birlikte hayaller kurduğu kadının da diğer herkes gibi onu terk edişini izler adam. 

      Sevgisizliğin getirdiği yalnızlığı görmeye başlarız bu noktada. Adamın ontolojik olarak yalnızlaştığını düşünürken, yaşadıklarının getirdiği mecburi (sosyal) bir yalnızlıkta boğulduğunu gözlemleriz. 

     Hidayet, okuyucuyu, karakterin ve belki de kendisinin iç dünyasını anlamaya ve onun yalnızlıkla mücadelesini deneyimlemeye çağırmaktadır. Roman, insan psikolojisi ve toplumsal ilişkilerin karmaşıklığını anlamamıza yardımcı olur. Bu eser, yazarın son eseri olarak da bilinmektedir. Yazar, bu eseri yazdıktan hemen sonra, yarattığı karakteri gibi, intihar etmiştir.

     Türk Edebiyatının önemli yazarlarından biri olan Yusuf Atılgan da, “Anayurt Oteli” adlı eserinde yalnızlık temasını en az Hidayet kadar güçlü ve derinden işlemiştir. İki eseri de incelediğimizde karakterlerin benzer yalnızlıklar çektiğini ve bunun benzer sonuçlarıyla boğuştuklarını görmekteyiz. Farklı kültürlere mensup olan, farklı mesleklerle uğraşan, farklı yaşanmışlıkları olan bu iki karakter de ontolojik yalnızlıklarından, sosyal yalnızlığa sürüklenmek zorunda kalmıştır. Zebercet, Kör Baykuş’un aksine farkında olmadığı bir bunalım yaşamaktadır. Yaşadıklarından ziyade, toplum; insanlar tarafından yalnızlaşmıştır. Hor görülmüştür, bir kadın tarafından hiç kendi öz iradesiyle beğenilmemiştir, görmezden gelinmiştir, bazen görünüşü sebebiyle bile ötekileştirilmiştir.

     

      Yalnız olmanın ona keyif verdiğini ve insanların yanındayken özgürlüğünün kısıtlandığını hisseden Zebercet’in, aslında bu yalnızlığı türlü bahanelerle ve kusurlarla örtmeye çalıştığını gözlemleriz. Çünkü düşünmektedir ki hepsi için önemsenmeyip, görmezden gelinen bir adamdır; öyleyse, neden onları kendi zevklerinden ödün verecek kadar önemsesin?

    “‘-Bıyığını kesmişsin sen.’

    ‘-Ağırlık veriyordu da’ dedi gülerek. Sonra yavaş sesle sordu:

    ‘-Bu sabah var mıydı bıyığım?’

    ‘-Fark etmedim’ dedi adam; çıkıp gitti.” (Atılgan, 2022, s.29)

      Sosyolojik açıdan incelendiğinde, Zebercet'in yalnızlık deneyimi, toplumsal normlara uymama ve iletişim eksikliği ile daha çok bağlantılıdır. Bu durum, onun yalnızlık duygusunu daha da derinleştirmiştir.

     

      Zebercet, sapık, sapkın bir karakterdir. Normal hayatta tanısak belki de uzak durmamızın söyleneceği türden sağlıklı düşünemeyen ve hastalıklı bir bireydir. Bu sapkınlığının en büyük sebebi çektiği yalnızlıktır çünkü yalnızca toplumdaki arkadaşlık ve aile ilişkilerini değil; özel hayatını da yakından etkileyen bir yalnızlıktır bu. Yoksunluk, onu sapık ve vahşi birisi haline getirmiştir. Artık o da insanların ona ruhen verdiği zarar kadar insanlara fiziksel zarar verebileceğinin farkındadır. Bu sapkın zararın en yakın örneğini, Ankara treniyle gelen kadının eşyaları ve temizlenmemiş odasıyla kendini tatmin ettiğinde ve yanında çalışan hizmetli kadına (yine) tecavüz ettiği günlerin birinde, kadın ona istediği karşılığı vermediği için bu sefer onu öldürdüğünde görmeye başlarız.

     Yalnızlık onu Kör Baykuş’un aksine sevgi açlığı içinde bir bunalıma sürüklememiş, bunalım içinde bir sapkınlık, hastalıklı bir ruh yaratmıştır. Zebercet artık bu yalnızlığına, çabalamasına karşın insanlarla arasında olan iletişimsizliğine, sevgisizliğe ve hiç arzulanmamış olmaya, adaletsizliğe, vücudunun ona ettiği işkencelere dayanamamaya başlamıştır. En çok da bir katil olarak özgür olmak ona ağır gelmektedir. O, artık yaşamayı hak etmiyordur. Bir karar vermesi gerektiğini düşünür.

    “Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm. (…) Dayanacak mıydı ağırlığına on sekiz gün sonra? Neden, neyi bekliyordu?” (Atılgan, 2022, s.124).

    Bu yalnızlık ve doğurduğu sonuçlar Zeberceti de Kör Baykuş gibi insani bir kurtuluş olarak görülen intihara sürüklemiştir.

    - Sonuç

      Eserlerde belki de en çok görebildiğimiz, yaşantının ve sosyolojinin insan üzerinde görülebilecek en negatif taraflı etkileridir. Her iki roman yalnızlık temasını farklı hayatlar ve edebi kültürler içinde ele alsa da, sonuçlarının ve nedenlerinin benzer olabileceği, bireyleri yalnızlaştıran etmenlerin neler olduğu; toplumsal faktörlerin yalnızlık üzerindeki etkilerinin ne derece önemli olduğu, edebiyat biliminin de yardımı ile incelenerek, kısaca sunulmuştur. 

     

     

     


    Yorumlar (2)
    • ``Yazar, bu eseri yazdıktan hemen sonra, yarattığı karakteri gibi, intihar etmiştir.`` demişsiniz. Yusuf Atılgan kalp rahatsızlıkları sebebiyle vefat etti diye biliyorum. İntihar ettiğine dair bilgiyi nereden edindiniz?

      • İki farklı eserdede insanın karşı gözle ne derece önemsendiği yada kişinin karşı gözden ne beklediği çok güzel anlatılmış ve beyza hnm tarafından bu eserler minimalize edilerek noktasal dokunuşlarla özetlendiği bu anlatım için kendisine tşk ederim🙏👍

        Yorum Bırakın

        Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.