Çarpıtılan Tarihi Hakikatler (3)

Çarpıtılan Tarihi Hakikatler (3)
  • 2
    0
    0
    0
  • Merhabalar dostlar bir süredir özellikle sosyal medyada karşıma çıkan, Osmanlının Türkleri yok saydığı, ötekileştirdiği, aşağıladığı ve Anadolu da Türklerin çoğunluklu yaşadığı bölgelere yatırım yapmadığı ile alakalı bazı kulaktan dolma paylaşımlara denk gelmekteyim. Son olarak Twitter da konuyla alakalı bir paylaşımda hiçbir kaynak verilmeksizin, Osmanlı padişahları ve şairlerinin söylediği sözler paylaşılmış, Türklüğü aşağıladıklarından bahis geçmiştir. Esasen bu paylaşımın amacı cumhuriyeti yüceltmek adına geçmişi kötüleme politikasının hala devam etmesinden kaynaklı saçma bir tutumun eseridir. Cumhuriyetin kurulması ve sonrasında yeni düzenin sağlanması adına eskinin kötülenmesi o yıllar için anlaşılır bir tutum olmakla beraber, aradan yüz yıl geçmesine rağmen tarihimizle barışamayışımızı anlamak gerçekten güç...

    İlgili paylaşım şu şekildedir:

     

    Görüldüğü üzere yazılan iddialarla alakalı bir tek kaynak paylaşılma gereği duyulmamış, e tabi ne gerek var altına iki Atatürk sözü, cumhuriyet güzellemesi yapsak yeterli olur inanırlar nasıl olsa. Namık Kemalinde tamda bu konuyla alakalı bir lafı var ama hoş kaçmaz şimdi... Zaten bu iddialar esasen Soner Yalçın’ın 23 Mayıs 2019 tarihli yazısına dayanmakta. Paylaşan ablamız gazeteci adam yanlış yazacak, sallayacak hali yok ya doğrudur deyip almış olabilir. Sosyal medyada paylaşan kişilerin kaynak olarak bu yazıyı aldığına eminim, ancak işin garibi, Şevket Süreyya Aydemir ve Falih Rıfkı Atay’ın kitaplarından örnekler haricinde bu yazıda da iddia edilen kısımlarla alakalı bir kaynağa yer verilmemiş. Gazetecilik zor meslek vesselam geç masa başına salla dur…

     İlgili yazının linkini aşağıya bırakıyorum.

    https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/rum-mu-dediniz-4898043/

    Ayrıca bu yazıda iddia edilen sözleri 2019 yılında iyi parti millet vekili Aytun Çıray da paylaşmış. Milletin vekili de okuyup araştırmıyor çok güzel valla.  Paylaşım linkini de bırakıyorum.

    Şimdi gelelim iddia edilen sözlerin doğruluna, öncelikle Yavuz Sultan Selim’e atfedilen söz uydurma konuyla alakalı ben hiçbir yorum yapmadan sizlere Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun konuyla alakalı ilgili yazısını paylaşacağım:

    https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2019/05/26/osmanli-turkluguyle-iftihar-ederdi

    2019 yılında Osmanlı Türklüğü ile iftihar ederdi konu başlıklı yazısında bu sözle alakalı ayrıca şu ifadelerde kullanmıştır:

    ‘’Türk, Yavuz’a göre eşek idi diye sağda solda yazılıp duruluyor. Yavuz’un Türklerle ilgili böyle bir ifadesi yoktur. Aslı astarı olmayan bu iddiaya göre Çaldıran Savaşı öncesinde Yavuz’la Şah İsmail arasındaki yazışmalarda “Ben Sultan Beyazıt oğlu Sultan Selim, sen ki ey eşek Türk” şeklinde ifadeler geçmiş. Yavuz’un Şah İsmail’e gönderdiği ikisi Farsça ikisi Türkçe dört name elimizdedir. Yavuz Şah İsmail’e bu mektuplarda “İsmail Bahadır” veya “Emir İsmail” diye hitap etmiştir.’’ 

     Twitter çöplüğünde paylaşılan asılsız iddialardan biri daha asıl senden bir cacık olmaz güzel kardeşim bunu da not olarak ekleyeyim.

    Yavuz Sultan Selim iddiasını çürüttüğümüze göre, yazarların sözlerine geçmeden evvel Sultan Vahideddin’e atfedilen ve Araştırmacı Gazeteci Murat Bardakçı’nın Şah Baba isimli kitabından aktarıldığı söylenen ‘‘Türkler soyu sopu belirsiz cahiller sürüsüdür’’ sözleri de palavra…

    Konuyla alakalı Murat Bardakçı’nın bir de yazısı var Reddi Miras isimli yazısında bu sözlerim Vahideddin’e ait olmadığını ve idda edilen palavranın kitabında yazmadığını belirtmiştir. İlgili yazının linkini de paylaşıyorum.

    https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1239996-reddimiras

    https://www.malumatfurus.org/soner-yalcin-vahdettinin-turklere-hakaret-ettigi-iddia-edilen-sozunu-gercek-addetmis/

    Ayrıca Malumatfurus.org da bu konuyla alakalı analiz yapmış ve iddiaların asılsız olduğunu kanıtlamıştır.

    Şimdi gelelim diğer iddiaların asılsızlığını kanıtlamaya:

    Hoca Sadettin Efendi, Naima, Nef-i, Baki, Hafız Çelebi, Aksaraylı Keramettin Mahmut ve en önemlisi Kuyucu Murat Paşa gibi şair ve paşaların söylediği sözler kısmen doğru olmakla beraber tarih bilmez arkadaşlarca yanlış aksettirilmiştir. Orada yazan Türk ve Türkler kelimeleri bir ırkı temsil etmekten ziyade Anadolu ve taşradaki devletin tüm uyarılarına ve imkân sağlamalarına rağmen isyan eden Türkler için kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bu konuda Erhan Afyoncu paylaştığım yazısında şunları dile getirmektedir:

    ‘‘Bazı Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde Türkler için etrâk-ı bî-idrâk, yani idrâksiz Türkler gibi olumsuz sıfatların kullanılmasından hareket edenler, Osmanlı İmparatorluğu'nda Türkler'in aşağılandığını iddia ederler. Bu tutarsız bir yaklaşımdır. Osmanlı tarihçilerinin eserleri incelendiğinde Türkler'le ilgili bu tür ifadelerin etnik kimliği değil sosyolojik ve siyasi bir durumu belirtmek için kullanıldığı görülür. Ayrıca bu ifadeyle kötülenenler, genellikle devlet otoritesine karşı çeşitli hadiselere karışanlar, Timur, Şeyh Bedreddin, Uzun Hasan veya Şah İsmail'le birlikte hareket eden Türkmenler veya Anadolu'da büyük kaosa sebep olan Celali isyanlarıyla, Kanuni’nin oğlu Şehzâde Bâyezid isyanı gibi ayaklanmalara katılanlar kastedilmiştir. Osmanlı tarihçileri, düşman olarak görülen bir devlete destek verenleri veya asileri aşağılamak için bu tür sıfatlar kullanmışlardır. Hatta bu ifadenin iç oğlanı olup etnik olarak Türk olmamasına rağmen otoriteye karşı gelenler için kullanıldığı da görülmektedir. Mehmed Halife'nin Târih-i Gılmânî isimli eserine bakılabilir.’’

    Osmanlı bir kabile devleti değildir her milletten insanı barındırır, kuran ekip su götürmeksizin oğuzların kayı boyundan gelmekte olup Türk oğlu Türk’tür buna mukabil ırkdaşlarına özel muamele gibi bir şey asla olmamış tüm tebaa eşit görülmüştür, devlete asi duran her kim olursa da cezasını misliyle ödemiştir. Yaşanan olaylar göz önüne alındığında devlet erkanı ve şairlerin bu denli kızgınlık duymaları empati yapıldığında pek tabi doğaldır. Ayrıca şunu da unutmamak lazım bu isyanlar sırasında sapkın inançlar ve Şiilik ile de toplumsal yapı ve İslam dini bozulmaya çalışıldığı için ve dini konular diğer tüm konuların önünde olduğu için Osmanlının Bu kadar ketum davranmasını normal karşılamak lazım gelir.

    Son olarak Koçi Bey ve Mustafa Sabri efendiye ithaf edilen iddialara da açıklık getirdikten sonra yazımı sonlandıracağım.

    Tarihçi Erhan Afyoncu, Koçi Bey’e ait olduğu iddia edilen Türkler için “mezhepsiz ecnebi” şeklindeki sözlerinin doğru olduğunu ancak bu sözleri Türkler için değil “devşirme kanununa aykırı olarak sisteme girenlerle (Türk, Yörük, Yahudi, Kürt, Laz, Roman, Ecnebi vs.) ilgili kullandığını” dile getirmiş ve yazısında bunları teferruatıyla anlatmıştır.

    https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2019/05/26/osmanli-turkluguyle-iftihar-ederdi

    Erhan Afyoncu aynı zamanda  yazarların kitaplarında Türklüğü öven bir çok sözlerininde olduğunu dile getirerek:

    Tarihçi Aşıkpaşazâde, Süleyman Paşa'yı anlatırken "Devri zaman Türk'ün oldu" demektedir. Hoca Sadeddin, eserinde Osmanlı fetihlerini anlatırken "Türk yiğitleri", "Zaferleri gölge edinmiş Türk askerleri" gibi ifadelerle Osmanlı ordusunu över. Tarihçi Mehmed Neşrî, eserinde I. Murad'ın Sırp Kralı'nın kendisini savaşa davet ettiğinde hiddetlenerek, "İnşallah ona Türk erliğin gösterem" sözüyle padişahın Türklük'ten gurur duyduğunu ifade eder. Gazavât-ı Sultan Murad isimli eserde ise "Türk askerinin savaşçılığı karşısında, daha önce Türklere karşı ileri geri konuşan kâfirlerin dayanamayıp nasıl kaçtıkları" vurgulanır. Tâcizâde Cafer Çelebi, Fatih dönemindeki Osmanlı askerlerini "Muzaffer Türk ordusu" olarak anar.
    17. yüzyıl tarihçilerinden Solakzâde de tarihinin birçok yerinde Türk ismini olumlu olarak kullanır ve Cem Sultan'ı "Kostantiniyye'yi fetheden Türk'ün oğlu, Türk padişahının oğlu" diye anar. 16. yüzyılın en büyük tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Âli ise "Künhü'l-Ahbâr" isimli dünya tarihinde Türk boylarını anlatırken bunları "seçkin millet, güzel ümmet" olarak zikreder. Tahsin Paşa hatıralarında, Söğüt Alayı'ndan bahsederken "Türk neslinin temiz ve mübarek kanı dolaşan Karakeçili bölüğü" olarak zikreder.
    Bunlardan başka pek çok Osmanlı tarihçisinin eserlerinde de bu tür olumlu ifadelere rastlanılır.

    Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin “Türklüğünü reddettiği, Türk olmaktan tövbe ettiği” ifadelerinin yer aldığı bir şiiri bulunuyor. 1927 yılında yazılan şiirin ilgili bölümü şöyle:

    “Ben de ayniyle red edip Türk’ü, Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme Beni Türk milletinden ad etme”

    Ancak tam metni oldukça uzun olan bu şiirin tamamını okuduğumuzda anlatılmak istenenin çok farklı olduğunu anlıyoruz. Şiirde anlatılmak istenen, Türklük ve batılılaşma adına yanlış atılan adımlar ve hilafetin kaldırılması konusuna duyulan sitem dile getirilmiş. Şiirde anlatılmak istenenlerin doğruluğunu başka bir yazımda anlatmakla beraber Türklüğü kötülemek için yazılmadığı çok belli. Şiirin Tamamı:

    İSTİFA EDİYORUM 

    Bir zaman dehre şan veren Türkler
    Ne idi evvel, ne oldu şimdi de bak:
    Müteavi olur abalılar
    Görmeden göz, işitmeden kulak;
    Derbeder fikri, aklı…, zikri elem!
    Deli mazurdur delirdi desem!
    Yapamaz kıyıp da divane,
    Türkün endişesizce yaptığını
    Dini İslam’dan muhinane
    Hareketlerle küfre saptığını;
    Hâlâ zilletle zulüme taptığını,
    Akıl almaz cihanda bir kavmin…
    Tapar insan olur ki hayvana!
    O zelaletde bir samimiyet
    Hissi icra, hüküm eder, lakin;
    Zalime kulluk eden bizim millet
    Tapandır ölmeyip sürünmek için!
    Memleket sanki bir dev aynasıdır
    Kocaman gösterir çocuklarını,
    Hokkabazlarla dalkavukları
    Arz eden bir tiyatro sahnesidir…
    Hareket, hem hayat: oyuncuların;
    Çalkanır bin çeşit göbek ve karın.
    Ekseriyet adetçe en azim
    Ekseriyet seyirci; lakin hem
    Bakıyor hem de titriyor tir tir,
    Çünkü onlardan intihap edilir
    Kanlı rollerde harcanan eşhas;
    Hep ölen kurtuluş, kalanlar için:
    Daha müşküldür ihtimal halas
    Daha müşküldür, ah, can sağ iken
    Ölüden beş beter olanlar için
    Deniyor, uhrevi ruha bulmak;
    Bu hakikat acıklıdır cidden:
    Çıkamaz Türk kolay kolay yüzü ak!..
    Sokularak bazı kere bir emni,
    Atlayıp sahneden: seyircileri
    Oynatır, salta durdurur saf, saf;
    Coşturur, koşturur mutaf, mutaf!

    Türkün artık bugün işittiği ses
    Yeni rehberlerinden aldığı ders:
    Ananet, mukaddesat, ahlak,
    Din, iman, azap, vicdan, hak,
    Muadelet, merhamet, haram ve helal
    Belki bir devre-i hesab ve sual
    Kesem, biat, ah, mazlumun
    Hürmet-i nefs el emr doğru yalan,
    Kader ve kısmet, fazilet, İnsaf,
    Hakkı bikeste olsa istihfaf
    İmandan biraz haya ve hazer,
    Dünkü mağrurlardan ahz-ı gubur,
    Akıl ve mantık, ayıb, günah, tevih
    Irz ve namus, edep, şeref gibi her
    Kayd, mülefi ve meydan işte fesih
    Eski rençberler kırılsın hep
    Kılsın erkek kadınla bizim türap!..
    Hele şeri Muhammedi denilen
    On asırdır önünde Türk eğilen
    Eski kanun ki gökten inmiş imiş
    Onu yıkmaktır en mukaddes iş:
    Kalmasın memlekette doğru dürüst
    Hiçbir varlık olmadan alet evsat!
    Çünkü manayı inkılap budur!
    Türke çıldır, kudur! Duy, tek deme=Dur!
    Bir avuç eşkıya aid-i hal,
    Olamaz bilumum millete mal
    Diyerek itizar ider hala
    Ya tarafgirlik yapar, ya riya…
    Bir avuç eşkıyaya, on milyon
    Şu kadar her adam esir olmaz!..
    Memleket dahilinde mekr farz
    Etseniz türkü= haric ez kanun!
    Gösterir hep: o der ikmihari
    Müteveccih muhacirin akını,
    Türkün aklında zahmet olduğunu!
    İş kalmış okumak Allah’a!..

    xxx

    Gitme ey yolcu! Dön yolundan, eğer
    İzzet nefse malik insansan,
    Şeyhe doğru bir Müslümansan
    Sana olmaz o memleket muhacir!…
    Oradan geldim, ibret al benden:
    Yol yakınken nasihat al benden
    Beni hain tanıttılarsa sana
    Sen de hain de! Dikkat et ama
    Yeni Türklerce doğru söyleyenin
    En (mutena) ismi hanidir “hain!”
    Olduğun memlekette tercihen
    Otur… İmkanı yoksa Türkiye’den
    Başka yer bul… Ya ölmeden ikdam!…
    Gömül ecdadının mezarlığına!
    Gitme tuan kaza bela ağına!
    Yoktur: akli selim mantığına
    Dar-ı idamdan diyar-ı adem!…
    Galiba eski isme aldandık
    Orda din kardeşleri mi var sandın?
    Yaşıyor varsa son nefeslerini:
    Hiç işittik mi dünkü seslerini
    Şimdi görsen tanır mısın Türk’ü?
    Git de bir kere gör!… O gün bil ki
    Öğreneceksin geçip de kendinden
    Ailen, ailen değil; sen, sen!..
    Bulanan Türk’ü, ben de nalanım,
    Ararım: nerde milletim vatanım?
    İnanılmazdı girse rüyaya
    Dönmeler şaştı “dönme” Türkiye’ye!

    xxx

    Bu fenalıkların vukuuna hep,
    Milletin cehli gösterilse sebep
    Ya münevver denen erazil-i nas
    Cehlinden ziyade yüz karası;
    Vatanının en onulmayan yarası;
    Onların ilmi varsa: ilm iflas
    Ediyor Asya-i suğrada;
    Daha bin yıl kalırsa razıdır,
    Eski cehliyle şimdi halk, orada
    Aranan her türlü mazidir.
    Hani; sünnet düğünlerinde çocuk
    Kesilirken; gürültü, mesherelik
    Yaparak, bastıran adamlar olur
    Çocuğun can hıraç nalesini;
    İşte bunlar da milletin sesini
    Boğarak zulm içinde sür sürur
    Top ve nekkaresiyle ortalığı
    Doldurur… Ve muttasıl çalgı
    Nağra, alkış, kaside, tazimat!…
    Ne hazin mahşer hayat ve memat
    Halk, rahat döşeklerinde ölüm
    Bekleşirken zelil, dört büklüm;
    Kaplamış cevvi bir alay baykuş
    Handeden asumanı çınlatıyor.
    Ölüler aleminde: Tafra füruş
    Bir hayasız hayat, keyf çatıyor.
    Bitme bilmez bu bahis, uzundur çok;
    Varılan bir netice var şöyle:
    Zir-i belası has ve amile
    Türk’ü mazur görmenin yolu yok!…
    Mülfet ve minnetle anlamış
    Kalpler sanki mincemid taşmış!
    Öyle şeyler yapıldı Türkiye’de
    Ki tahammül getirmeyip te aman
    Ölüler kalkmalıydı kabirden,
    Hareket hissi yoksa ihyada!
    Şuna en çok hayıflanır yanarım:
    Ne felakettir ey büyük Tanrım,
    Ki, demek mümkün olur: Bana ne?
    “Bakınız Türk’ün rezaletine”
    Denilirken içinde ben de varım!
    İnsanda fikri milliyet,
    Ne kadar cahilane bir illet.
    Hep o himaye cehli coşturarak
    Sevk ederler avamı her tarafa,
    Kah olur, bir paçavradan bayrak
    Yapılır taçlar kalır turfa!
    Ne zamandır bu korku, bizde pek
    Had bir devre girdi işleyerek;
    Şahlanır Türk ocaklarında duman
    Bu dumandan kurum alan ve satan
    Yosma beyler, hain oğlu hain paşalar,
    O ocaklarda çöp çatan maşalar;
    Bir düzendir ki değme keyfine sen:
    İyi düzen bu destgahi düzen!
    Ayıran fikirdir her insanı
    Asıl insanca; yoksa cinsi değil;
    Var mı, milliyetim benim; batıl
    Denerek hak sayılmak imkanı!
    Sen Arapsan felan da Çerkesdir
    Herkesin imtiyazı: Herkesdir!..
    Kendi şahsınla iftihara yüzün
    Tutmasın, sonra milletinle öğün!
    Aynı suretle bir tenezzüldür,
    Bu tenezzülde bir tekamüldür…
    Haklı haksız vazife: Milletini
    -Cemi olmak meziyetiyle seni-
    İltizam eylemekse milliyet
    Hissi insanca his değil elbet.
    Ne yazıktır ki asr-ı hazırada
    İş bu hodkamlıkla hasta şuur,
    Medeniyette irtica ediyor!
    Eskiden alır azınca müvda!
    Hem bu hodkamlık: Mukaddesmiş!
    Sanki mantık: hava imiş, esmiş!
    Bence: Millet iddiasıyla
    Yapılan her nevi hafiflikler,
    Görmemişlikten inbiaş eyler…
    Öyle eblehgarab ahvale,
    Kudretim iktizası zaten ben
    Mücezib bir nazarla bakmazken,
    Hele; milletiyle birlikte
    Türk’ü bozkurda kaptıran, maymun
    Gibi oynattıran tutup bir gün
    Şarkdan garba attıran, hem de
    Güya Türk’ün inkılab adlı.
    Mütenakıs, feci kurt masalı
    Bu sebepten oldu mucib nefret!
    “Kendi cinsimde olsa bin lanet
    ona!” dersem değil miyim haklı?
    Bu kadar iddiayı hürriyet
    Eden asrilerin esir aklı,
    Almıyor yoksa, alsa ben çoktan
    Alacağım zavallı boynumdan
    Türk’e nisbet vebal ve töhmeti…
    Alsın Allah için hacaletini!…

    xxx

    Hal-i hazan-ı istimal böyle iken
    Yeni bir nağme, bir acaib haber:
    Karakuşlar haber vermişler
    Beni iskat-ı tabiyetten!
    İşitip kahkaha ile güldüm ben!
    Ve teşekkür ettim işte…Fakat
    Beni iskat edenler, etmiş halt!…
    Haydi ordan muhannesin nizam!
    Sizi çok bildiğim için tanımam!
    Biz ki bir lahza dostunuzdan: adam;
    Hak tiğan susturan (sehpa ipi)niz
    Çıksa ipsiz kalırsınız hepiniz:
    Müslüman Türk’ü; öldürüp ne kadar
    Mal-ı muruşu varsa hep kapışın,
    Bir de ıskatı arkasında koşun
    Muhtelis, muhteris haramiler!
    Ne kadar aklınız sizin kıttır,
    Asıl iskatdır ki: sakattır!
    Çoook geç kaldınız!! Ve beyhude
    Zahmet etmeyiniz şu meselede…
    Sizin olsun karanlık Ankara’nız;
    Bana mebus olur mu hiç dinsiz
    Bir hükümet ne haddi var zaten?
    Ona tabi değildim evvelden!
    Bu asarım elde şahittir;
    Tabiyet telaşı zaittir!
    Ben asıl isterim ki: Türklükten
    Çıkayım, Ah! Kabul olsun da;
    Sökeyim derdi iste ta kökten,
    Beşeriyet ilaç bulsun da!..
    Biraz evvel de söyledim; İnsan,
    Çıkamaz yoksa her bataklıktan;
    Yenilikler satar da hep geridir;
    Diyemez: hür değil misin? Çık, gir!
    Kimi hemşerilik alır fahri,
    Şu benim Türklüğüme pek cebri!
    Evet Allah’a itimadım çok;
    Ona hiçbir cihetçe güçlük yok;
    O benim ilticamı red etmez
    Şu yürekten ricamı red etmez
    Türk eğer… her gelenle Türkiye’de
    Uyuşan… İnönü de, Çankaya’da
    Kapansın… ustalıkla tedricen
    Güzelim inhisar-ı aileyi
    Bozarak herkes ihrakından
    Müşterek istifade etmeği
    Düşünüp zevcenin feraşı için
    Hazır olmuş birer dekolte gelin
    Gibi şık, musteha, birer kelebek
    Kadar oynak kadınlı, erkekli
    Muhtelif ailetten mah
    Muhtelit bizim veselat-ı akid iderek
    Medeni bir nevi Kızılbaşlık
    Olmasıycün de mum söndürmek
    Şöyle düşün: latif, rengarenk
    Nurlar altında: aşıkare, açık
    Aguş aguş, çift çift yapışık,
    Birbirinden hayat alıp vererek,
    Kalbden kalbe sevgi sızdırarak
    Raks eden… ciddi olsa, geçmişine
    Küfr edip, daima elha cedid
    Bergahında dest bir sine
    Yaşayan her gününde bir iki iyd;
    Dün: hilafetci, Müslümancı, bugün:
    Bolşevik, Türkçü, diktatör, halkçı,
    Karışık, zülvücuh bir münci
    Aşkının vecdiyle bütün
    Eski sermaye mefahirine,
    Ölmüş insanların kemiklerine
    Tükürüp, leş atıp bu şeylerde
    Yeni münciye, münkibat takdir
    Eyleyen kem bidaa, pestakir
    Dalkavuklarla sanki müttefikin
    Çekilip sahneden susan: Kardeş;
    Asılanlardan kalan asan: Kardeş;
    Kan içen hem de kan kusan: Kardeş
    Olarak; emirber cerideleri,
    Fırkanız, ihtilaftan ari
    Meclisi milletiyle best zaman
    Sahte haritayla Tu’elim olan
    Sahte asriyyetle, pek aleni
    İktisafata bakmadan medeni
    Geçinenlerle… bir de hariçden,
    Dahilin nevheva davul sesi
    Yılışık, mest bu el hoşçasına
    Kapılanlar… demekse, artık ben:
    Badema -Şahit olsun işte cihan-
    Yalnız Müslüman ve insan
    Olarak kalmak üzere, Türklükten,
    Şeref ve izzetimle istifa
    Ediyorum Allah’ın huzurunda!…
    Oh, hürriyetim tamam işte!…
    Ne: derununda gayret-i iman,
    Ne, arkanda mevce-i heyecan,
    Ve ne ecdadının kanından kan
    Kalmayan handan saltanata
    Ne de bir aslı nesli ne malum,
    Düşman-ı ırz ve din, cehil ve zulüm
    Şımarık, züppe sonradan görme,
    Kahbe, namerd, kafir el name…
    Usta hırsız, reis-i evtasan
    Yaman hırsız, haris-i servet, ve şan
    Rahmanı sefih, sefiha
    Mütecasir, dedim küstaha
    Neyim var hükme Allaha
    Tabiyim!… Milletim de İbrahim
    Milletinden, bu nakle fahr ederim!
    En büyük millet, en büyük devlet!
    Eski Osmanlı Türkünüm zaten
    -Hani İslam dini u zere iken
    İlm halinde yer bulan millet
    Buydu… Lakin sonuncu nesil deni
    O nebi-i celile nispetini
    Zayi etmekle kalmayıp, bir de:
    Türk’e, hatta o eski peygamber,
    Bilakis, kendi müntesiptir de
    Diye bir başka yave söylediler:
    -Hezeyanın hududu yok, ne diyeyim?-
    İşte bizzat hur-u İbrahim;
    Böyle tımarhane harici deli,
    Böyle hep akli ve nakli bilteleyan
    Çoğu makhur ve münderis, ahali;
    Azı kahır ve müfteris hayvan
    Denecek kavme intisabı nasıl
    Red ve inkar ederse, elhasıl
    Ben de ayniyle red edip Türk’ü,
    Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
    Beni Türk milletinden ad etme

    İskeçe, 1 Temmuz 1927
    Mustafa Sabri

    Sonuç olarak Osmanlının Türklüğe ve Türklere karşı kötü tutum sergilediği tamimiyle safsatadır, Türklüğü ile her daim iftihar etmiş, devletin resmi dilini Türkçe yapmış bir devlete bu denli bir iftira atmak komik kaçıyor. Ayrıca bu iftiraları atanlar, Osmanlı dönemi tarih kitaplarındaki Türklüğü yücelten şiirlerden de eminim ki bihaberler. Geçmişe olan kinimiz ne vakit bitecek ve geçmişimizi hatsıyla sevabı ile ne zaman kucaklayacağız çok merak ediyorum.

    Şimdi gelelim Anadolu’da Osmanlı hiç yatırım yapmadı yalanına…

    Öncelikle Osmanlının Anadolu’ya balkanlar kadar yoğun yatırım yapmadığı doğrudur, zira Osmanlının kendinden önceki devletlerle bir problemi olmadığı için, Selçuklu döneminde yapılan eserlere dokunulmamıştır. Bu tutum sadece Anadolu için değil Rumeli içinde yapılmıştır. Selçuklu döneminde ise Anadolu’daki alt yapı ve şehir yapılanmaları nerdeyse tas tamam olduğu için Osmanlı eksikleri gidermek ve gelişen teknolojiye göre alt yapıyı güncellemek, tadilatlarına ve bakım masraflarına bütçe ayırmak dışında belli bir dönem üst düzey sıfırdan bir yatırım yapmamıştır. İhtiyaçlar doğrultusunda yapılan yatırımların dışında o bölgede görev alan paşalar ve beyler kendi bütçeleriyle de pek çok eser bırakmışlar, devlete katkı sağlamışlardır. Özellikle son dönemlerde yapılan yatırımlar göz ardı edilemez. Sultan Abdülaziz ve Abdülhamid dönemlerinde ciddi yatırımlar yapılmış, hastaneler, okullar, demiryolları vb. pek çok eser bırakılmıştır. Sultan Abdülaziz döneminde bu gün Elâzığ olarak bildiğimiz bölge Ma‘mûretü'l-Azîz adıyla sıfırdan bir vilayet olarak kurulmuş ve bağlanmıştır. Bunlar dışında bugün Anadolu da günümüze ulaşan Osmanlı eserlerinin listesini içeren linki aşağıya bırakıyorum…

    https://www.academia.edu/50995624/Anadoluda_1000_Osmanl%C4%B1_Eseri

    https://www.bizevdeyokuz.com/osmanli-mimarisi-koyler/

    Kim ne düşünürse düşünsün Osmanlı bizim ecdadımız ve bu topraklardaki varlığımızı onlara borçluyuz. Hatası ve sevabı doğrultusunda objektif bir biçimde yaklaşmayı öğrene bilirsek eminim ki her şey daha iyi bir hal alacak, artık bir tarafları yüceltmek için bir tarafları küçültmeye son verip tarihimizi kucaklayalım ve objektif bir dille doğrusu ne ise onu yazalım. Mümkünse kaynaksız iddialara inanmayalım araştıralım sorgulayalım...

     Bu Türk Azdır deyu etme bahane 

    Odun bir şulesi bestir çihane...

    Bu Türk azdır diye etme bahane 

    Onun bir kıvılcımı yeter cihana

                         16. Yüzyıl / Akıncıbeyi

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.