Yandaş tarihçilerin iddialarıyla insanların beyni zehirleniyor. Dillere destan yalanlardan biri ise Atatürk'ün camileri yok ettiğine dairdir. Camiler Kurtuluş Savaşı'nda düşman ellerinde mahvedilmişti. Bunun dışında Osmanlı Saray Hükümeti, Ağa Cami'sini satmaya çalışmış ve arasına apartman yapılmak istenmişti. Basından gelen saldırılar yüzünden hükümet bu uygulamayı yapmaktan vazgeçti. Harap olan o cami Atatürk döneminde tamir edilmişti.
Caminin tamir edilmesinden sonra caminin geçirdiği talihsizliğin unutulmaması adına gerekli atılımlar yapıldı.
Camilerin giriş kısmında "Dünü Unutma Bugünü İyi Anlarsın" yazıyor.
Sadece Ağa Cami değil,birçok cami tadilat edilmişti. Birkaç belgeden bunu anlayabiliriz...
Belgelerde camilerin "ahıra çevirmek" yerine tamir edildiğini görüyoruz. Atatürk, Yunanlıların mağlubiyeti sırasında düşman ellerinde mahvolan camileri görünce 1922 yılında Bakanlar Kurulu'nun ilk görüşmesinde: "Bu camileri yenilemek görevimzdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim." dedi ve dediğini yaptı...
Bir diğer söylem ise camilerin amacı dışında kullanılmasıdır. Bu kullanıma sadece cumhuriyet döneminde değil, ilk olarak Osmanlı döneminde rastlıyoruz. O dönemde olan Osmanlı-Rus Savaşı'nda camiler göçmenler tarafından amaç dışı kullanıldı. Konya Alaaddin Camisi 1914'ten başlayarak 1945'e kadar aralıklı olarak askerî yuva haline geldi. Onun dışında padişahlarca karargâh olarak kullanıldı. Değerli okurlar dönemin şartlarına bakmak lazım iki dünya savaşı arasındaki yoklukta ne yapılması gerekirdi?
İlber Ortaylı 29 Nisan 2012'de Milliyet Pazar'da konuya anlamlandırıyor:
"Türkiye iki cihan harbinin birincisine savaşan güç olarak katıldı. Denebilir ki, Britanya İmparatorluğu bütün savaş boyunca esas olarak Türk imparatorluğu ile Süveyş’ten başlayarak Ortadoğu’nun her yerinde çarpıştı; müttefiklerimizden hiçbiriyle bu derece yoğun çarpışmamıştır. Çanakkale ise (Gallipoli) Britanya hükümetini de halkını da fevkalade sarsan bir savunmaydı. Bu nedenle savaşın suçlusu, onu başlatan Almanya ve Avusturya değil de adeta Türkiye olarak görüldü. İmparatorluk bu savaşta ilk defa umumi seferberlik ilan etti. Askerlikten muaf tutulan medreseliler ve gayrimüslimler bile silah altına alındı. 1.5 milyon asker bu devletin gördüğü bir kalabalık değildi. Toplanan askere ne silah, ne kalacak yer, ne de tayın verilebildi. Medreseler, camiler, zaten harap halde olan vakıf eserler ve İstanbul halkı askeri barındırıp beslemekle görevlendirildi. Zaten 1912-13 kışında Balkan felaketini yaşayan Türkiye’nin İstanbul, Bursa ve Edirne gibi şehirleri perişan muhacir dalgalarını barındırmak zorunda kalmıştı. Camiler cami olmaktan çıktı. Başka ne yapılabilirdi ki?"
Cami dışında bir diğer yalan ise genelevleri Atatürk'ün açtığı iddiasıdır. Genelev cumhuriyet döneminde değil Osmanlı döneminde açıldı. İlk olarak gece kulübü olan "Encümen-i Ülfet Dostluk Cemiyeti" 24 Kasım 1870'de açıldı Alkollü olan bu mekân Ramazan ayının ilk gününde açılyor. Bu tür tepkilerin gelmesi üzerine kulüp 1871'de kapatıldı. Kapatılmasının ardından sokak arasında yayılmaya başlayan bu tür mekânlar fuhuşun çıkmasına sebep oldu. 1884'te fuhuşun yaygınlaşması üzerine resmî olarak ilk genelev Şura-i Devlet kararıyla açıldı ve sadece 1 tane olarak kaldı (Bazı kaynaklar 1915'te olan genelev sayısının 359 olduğunu iddia eder). Osmanlı bu genelevlerden vergi almıştır.
Buradan çıkaracağımız şey genelevi açanın Atatürk olmadığıdır. Atatürk'e atılan bir yalandır bu.
Söznün özü şu:
1- Camilere sahip çıkan kişi Atatürk'tür.
2- Genelevi ilk olarak açan Osmanlı Devlet'nin kararıdır. Atatürk genelev açtı diyenler bir "İslam Devleti" olan Osmanlı'nın bunu yapmasını eleştirmezler!
Yorum Bırakın