Siyasi Güç Olarak Din
Günümüzde bulunduğumuz coğrafyanın bir getirisi(!) olarak din hakkında aykırı düşünmek daha da ileri gidersek din hakkında sorgulayıcı olmak toplumumuz tarafından kesin yasaklı kabul edilmektedir. Geçmişten günümüze her toplum için farklı kutsal inanışlar olduğunu tarihi belgelerden, yapılan kazı çalışmalarından ve günümüzde varlığının sürdüren mimari eserlerden anlayabiliyoruz. Örnek vermek gerekirse ilk insanlar için doğaüstü görünen Güneş'e kutsallık atfedilmesi, eski Türk inanışı olan Gök Tanrı inancı, Eski Yunan mitolojisinde yer alan tanrılar, Babil'de Tiamat'ın başta olduğu tanrılar ve nicesi. Bütün bu inanışların temelinde insanın kendinden daha yüce bir varlık arayışının olduğunu söylemek çokta enteresan bir yorum olmaz.
Dinin zaman zaman siyasi otoriteyi sağlamak için araç olarak kullanıldığı tarih boyunca görülmüştür. Haçlı Seferleri, Gök Tanrı inancı ile Hakan seçilmesi ve peygamberlerin 'peygamber' sıfatı ile siyasi liderlik sağlaması bu duruma verilebilecek en basit örneklerdir. Bu durumun günümüzde de devam ettiğini söylemek pek mümkündür. ABD başkanlarının seçim zamanlarında desteklerini almak amacıyla Ermeni halkının ruhani liderleriyle görüşüp Ermeni diasporasını kabul ettiğine dair söylemlerde bulunması çok bilindik bir örnektir. ABD başkanı Biden'ın kısa bir süre önce bu durumu destekleyen açıklamalar yaptığını biliyoruz.
Ülkemizdeki bazı kurumların da verdiği kararların açıklamasının dine dayandırıldığına şahit oluyoruz. Bunun yanında günümüzde hala şeriat ile yönetilen ülkeler mevcuttur. En yakın örnek olan Taliban'ın geçmişte ve bugün Afgan halkına uyguladığı modern dünyanın 'işkence' olarak tanımladığı davranışlar aslında dinin siyasete alet edildiğinde ortaya çıkarabileceği potansiyel kaoslardan sadece bir tanesini gözler önüne sermektedir. Şeriatın getirdiği hükümlerin uygulanması ve bu durumun medyaya yansıma şekli günümüz jenerasyonunun dini değerlere bakışını ciddi ölçüde şekillendirmektedir.
Dinin tabiri caiz ise siyasi bir malzemeye dönüştürüldüğü bu ve bunun gibi politikalar neticesinde insanlar daha çok sorgulamaya ve dini benimsememeye başladıkları da görülmektedir.
Din yapay mıdır?
Bilimsel dayanaklı bilgilerin 'doğru' kabul edildiği günümüz dünyasında bu soru pek çok insanın hayatında yer edinmiştir. Özellikle merakı olan kişilerin kısa bir araştırma ile ulaştığı sonuçlar bu sorunun şiddetini arttırmaktadır.
Dünyada hakim olan Musevilik, İsevilik ve Muhammediliğin aynı kaynaktan gelen fakat zamanla birbirinden farklılaşan inançlar olduğu düşünülmektedir. Orta Doğu din geleneğinden beslenen bu inançlardan Museviliğin kökeninin 1874 yılında George Smith tarafından yapılan kazılar sonucunda Sümer ve Babil dönemine kadar gittiğini ortaya koymuştur. Hz.Nuh'un anlatıldığı Nuh Tufanı'nın aynısı olan mitler bu kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Bu kazılar neticesinde Hz.Nuh'un Babil yazıtlarında (Gılgamış Destanı) karşılığı olan kişi Utnapiştim, Sümer mitolojisinde ki karşılığı ise Ziusudra'dır.
Bu örnek dışında kutsal olduğu söylenen kişilerin yani peygamberlerin bazı hikayelerinin dinin belirli bir amaç için yaratıldığına dair düşünceleri kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz. Hz.Davut'un bir askerin eşini kendisine almak istemesi sonucunda o askeri öldürtmesi gibi hikayelerde bu kutsal kabul edilen kişilerin günümüz ahlak kuralları etrafında değerlendirilip kutsallıklarını yitirmelerine yol açmaktadır.
Celal Şengör'ün bir söyleşisinde aktardıklarına göre din Orta Doğu'da lokal bir gelenektir bu sebeple Hindistan ve Çin gibi yerlerde peygamberler ortaya çıkmamıştır. Hatta verdiği bir örnekte de bu lokal olma durumuna dikkat çeker : 'Türklerin Pasifik Okyanusu etrafında yaşayan kesimi Müslüman değildir fakat Orta Doğu'da yaşayan Türk halkı Müslümandır.'
Şahsi Olarak!''
Bütün bunların ışığında insanların dine bakışını ve benimseyişini hükümetlerin sağladığı koşulların ve yaşanılan ülke ortamının belirleyeceği kanaatindeyim. Düşünmenin ve sorgulamanın tabu olmadığı ülkelerde dinin açıklanmasında bilimin tercih edileceğini ve zamanla dinin bir etkisinin kalmayacağını fakat dini sorgulamanın ve konuşmanın dahi yasaklandığı ülkelerin hem günümüz modern halklarından geri kalacağını hem de dinin siyasi gücünün da hiçbir zaman azalmayacağına inanıyorum.
Yorum Bırakın