Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu Eserinde "Çingene" İmgesi

Victor Hugo'nun Notre Dame'ın Kamburu Eserinde "Çingene" İmgesi
  • 16
    0
    0
    1
  • İMGE VE İMGEBİLİM ÜZERİNE

      Birbirinden çok ayrı özelliklere sahip olan nesne, olgu ve düşünceleri “imge” olarak adlandırmak mümkündür. Farklı düşüncelerin ortaya attıkları sonucunda imge hakkında birçok tanım ortaya konmuş, imge kavramı incelenip, irdelenmiştir. 

      İmge'yi, bir mesajın iletim şekli (Ulağlı 2018, s.25) olarak ele alabiliriz. Bu mesaj toplumdan topluma değişmekle birlikte anlaşılma ve kabul edilme şekli de değişmektedir. Edebiyat çerçevesinde ele aldığımızda, iletim şeklinden çok, toplumların yaşadığı dönem, yazarın eseri verdiği dönem, toplumların siyasi, politik yaklaşımları, ortak kültür paylaşımlarının etkileri ve toplumların kendi içinde yarattığı anlam kalıpları doğrultusunda imgeler algılanmakta ve şekillenmektedir. Yazar edebi metinler kullanarak okuyucu ile iletişim kurmakta ve inandırıcı (gerçek) olduğu sürece imgeler kabul görüp tutunabilmektedir. Bu iletişimde de bir diğer önemli unsur okuyucunun (alıcı) bir bilgi birikimine sahip olması gerektiğine yöneliktir zira, bu noktada ön yargılar devreye girmektedir.

      Ön yargı etimolojik olarak, bir kişi ya da bir şey hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan bir değer yargısı geliştirmek ya da taşımak anlamına gelmektedir (Éric, 2018 Cilt 11 s.2 ss.1019-1049). Ön yargıların temelinde, önceden birikimi sağlanmış doğru ya da yanlış bilgiler doğrultusunda kategorileşmiş imgelere başvurarak bir kanıya varmak yatmaktadır. İçine bulunulan toplum ve bu toplumun her alanda ona direttiği olgular sonucu; kalıp yargılar gibi ön yargılar da şekillenip köklenir, böylelikle, bireylerde kendine yer edinir. 

      Öteki kavramında karşı duyulan merak sayesinde imgebilim çalışmalarına da ilginin büyük oranda artması ile ön yargı ve kalıp yargı kavramları da imgebilim içerisinde belirginlik göstermiştir. Öteki kavramı genellikle “ben” kavramı ile tanımlanmaktadır ve “ben” aslında ötekinin ayrımını belirtmektedir. İkisinin de birbirini ötekileştirdiği düşünceler olmakla birlikte “ben” de aslında “öteki” için ötekidir. İmgebilim olaylara birden fazla açıdan bakma gereksinimi barındırması sebebi ile stereotiplerde, ön yargılarda ve ötekileştirmede yapılan çalışmalar imgebilim çatısı altında irdelendiğinde farkındalık yaratmaktadır. 

    “ÇİNGENE” KAVRAMI VE TARİHİNE GENEL BAKIŞ 

      Kendilerine “sadece insan” anlamına gelen “Roman” kelimesinin kullanılmasını tercih eden bu toplum; tarihler boyunca bulundukları her coğrafyada ötekileştirilmiş, göçebe bir toplum olmaya itilmişlerdir. Hint-Avrupa asıllı olan romanlar, kendilerine ait bir ülkeye sahip olamadıklarından çok azı yerleşik hayata uyum sağlayabilmiş ve bulundukları coğrafyalarda asimile olmuşlardır.

     Bu göçebe yaşam, romanların özgürlüğüne düşkün bir yapısı olmasına ve farklı kulvarlarda geçici, düşük kazançlı mesleklerde çalışmasına sebebiyet vermiştir. Her ne kadar neşeli, renkli, eğlenceli yönleri ile tanınsalar da toplumlar tarafından kabul görmek adına zor bir tarihi süreç geçirmişlerdir.

                       

      Hint kökenli olan ve önce İran’a oradan da tüm Avrupa’ya yayıldığı bilinen çingeneler asıl olarak Hint-Avrupa halkıdır. 14. yüzyılda Avrupa skolastik düşünce ve din baskısı altında savrulurken, tam bu dönemde ilk çingene kafileleri yoğun olarak İngiltere, Almanya ve Fransa’ya göç etmeye başlamıştır. Fransa üzerinden İngiltere’ye geçip yerleşik düzen kurmaya çalışan çingeneler, bu ülkelerde büyük işkencelere maruz kalmış, acı ve ayrımcılık dolu bir tarihi süreç geçirmişlerdir. Özellikle 20. Yüzyılda büyücülük kisvesi altında Nazi Almanya’sında büyük katliamlar söz konusu olmuş, yaklaşık olarak 220.000 Roman katledilmiştir. Bir bakıma faşizmin kurbanı olan çingene toplumu, ağır soykırım tehditleri ile yüz yüze kalmış, ancak, zaman içinde toplumlar varlıklarını kabul etmek zorunda kalmıştır.

                       

    NOTRE DAME’IN KAMBURUNDA “ÇİNGENE” İMGESİNİN ELE ALINIŞI

      Eserde çingene imgesine “Esmeralda” karakteri üzerinden yoğunlaşılmıştır. Esmeralda aslında bir çingene çocuğu değil, yoksul bir annenin kızıdır. Ancak çingeneler tarafından kaçırılmış, onlar gibi yaşamış ve onlara adapte olmuştur. Her ne kadar özünde çingene olmasa da Esmeralda, eserde hem dış görünüşü hem de fiziksel özellikleri açısından bir çingene kızı olarak tasvir edilmiştir. 

     “Tüm bakışlar ona sabitlenmiş, tüm ağızlar hayranlıkla açılmıştı; gerçekten de, kırışıksız, altın sarısı bluzu, salındıkça kabaran alacalı bulacalı elbisesi, çıplak  omuzları, eteğinin altından ara sıra beliren zarif bacakları, siyah saçları ve alev saçan gözleriyle, yuvarlak pürüzsüz kollarının, bir yaban arısını andıran ince, narin ve ateşli başının üzerine kaldırdığı tefinin şıngırtısının eşliğinde dans ederken, doğaüstü bir yaratığa benziyordu (Hugo, 2019, s. 64).”

                         

      Çingene toplumunun bu yetenekleri ve hayvanlarla olan ilişkileri alenen bilinmektedir. Bu insani güdüleri çingenelere karşı büyücü oldukları ve topluma zarar verdikleri düşüncesini doğurmuştur. Yapmadıkları büyüler ve işlemedikleri suçlar yüzünden birçok çingene asılsız yaftalarla idam edilmiş ya da katledilmiştir. 

     “- Aman Tanrım! Bunu neden daha önce düşünemedim? Bu keçili Çingene kızı. Onun büyücü olduğunu ve keçisinin mucizevi maskaralıklar yaptığını duymuştum. (Hugo, 2019, s. 266).”

                          

      O dönem Fransız toplumu için bir çingenenin iyi insan olması, etik değerleri olması, güzel/yakışıklı olması veya dürüst bir yaşam sürmesi önem arz etmemektedir. Çünkü her ne olursa olsun çingene, çingenedir ve zaten böyle bir yaşam sürmeleri burjuvanın gözünde mümkün değildir. 

    “Çingenelerin hepsi yırtık pırtık giysiler içindeydi. Ardından büyük şefin krallığı yani Fransa’nın itibarlarına göre sıralanmış, en çapsızların en önde yürüdüğü tüm hırsızları geliyordu. Aralarında kulağı kesik ayyaşların, dolandırıcıların, sara taklidi yaparak, evlerinin yandığını söyleyerek, sakat organlarını göstererek, dilenen dilencilerin sokak çocuklarının, yetimlerin, muhbirlerin, eskicilerin, çapulcuların, cüzzamlıların ve sayması Homeros’u usandıracak çeşitli grupların yer aldığı, çoğunluğu topal, aksak, çolak olan bu özel uzmanlık alanları mensupları, rütbelerini belirten çeşit çeşit armalarla dörtlü sıralar halinde ilerliyordu (Hugo, 2019, s. 70).  

                                

      Aslında bu ötekileştirmeler ve yargılar çingenelerin de burjuva toplumunu ötekileştirmesine sebep olmuş, zincirleme bir toplumsal yabancılaşma ortaya çıkmıştır. Bunu, bir etki-tepki durumu olarak görmek mümkündür.

    “Çingene kervanıyla bir yanda Arnavutluk ve Yunanistan’la, diğer yanda İstanbul yolu üzerindeki Sicila deniziyle komşu olan Achaea ülkesinde yer alan Cezayir krallığına bile götürülmüştü. (…) Esmeralda’nın daha çok genç yaştayken Macaristan’dan Fransa’ya geldiği kesindi. Genç kız tüm bu ülkelerden ilginç jargon, şarkı, düşünce kırıntıları getirmişti, bu özelliği tıpkı yarı Parisli yarı Afrikalı giysisi gibi diline de garip bir şekilde yansıyordu (Hugo, 2019, s. 275). 

                                           

      Eserin sonunda Esmeralda'nın idam edilmesi de, Fransız burjuvasıyla dil, din ve ırk bağlamında asla kapanmamış farklılıkların olduğunu ve ötekileştirmenin bireyi (çingeneyi) toplumda değersiz kıldığını göstermektedir. 

                       

    SONUÇ

    Bulundukları her toplumun diline, dinine ve yaşamına adapte olup, uyum sağlamak isteyen çingene toplumu, ne yazık ki etki-tepki bağlamında ötekileştireni ötekileştirerek kendi toplumlarına ait yaşam alanları kurabilmişlerdir. Bu bağlamda, belki de çingeneler, başka toplumların yargıları ve ötekileştirmeleri sebebiyle "Çingene" olarak anılmışlardır?


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.