Hollywood'da İlk Atom Bombası Filmini Çekme Yarışı

Hollywood'da İlk Atom Bombası Filmini Çekme Yarışı
  • 1
    0
    0
    0
  • Ayn Rand, kendini Los Angeles’ta J. Robert Oppenheimer’ın karşısında otururken bulduğunda, 1946 Ocak ayının başlarıydı. Hiroşima’ya ilk atom bombasının atılmasının üzerinden beş aydan kısa bir süre geçmişti. Rand, yılın altı ayını Paramount yapımcısı Hal B. Wallis için senaryolar yazarak geçiriyordu. Senaryosunu yazdığı filmlerden biri olan Love Letters, 1945 yılında dört dalda Akademi Ödülü adaylığı kazanmıştı. Ancak Rand’ın yükselişinin bir başka nedeni daha vardı: 1943 tarihli çığır açan romanı Hayatın Kaynağı, Warner Brothers’ın büyük bütçeli bir filme dönüştürmeyi planladığı haberinin de etkisiyle çoksatanlar listesine geri dönmüştü. 

    ‘’Atom Bombasının Babası’’ olarak anılan Oppenheimer artık, devrim niteliğindeki yeni silahın kendi yönetimindeki bilim adamları ekibiyle birlikte tasarlandığı Los Alamos kompleksinde değildi. Nükleer konularla ilgili en üst düzey danışman olarak başladığı yeni göreviyle meşguldü. Sol-liberal siyasi görüşleri, Rand’in Objektivizm adını verdiği baskıcı kapitalizm yanlısı liberteryenizm biçimiyle pek uyuşmuyordu. Yine de bu röportajı kabul etmişti. 

    Rand, Top Secret başlıklı büyük bir filmin senaryosunu yazmak istiyordu ve Paramount’taki son işini kabul etmeden önce Wallis’e gönderdiği bir mektupta bu görüşme için ısrar etmişti. Atom bombasının icadını ve Japonya’ya karşı kullanılmasını dramatize etmek istiyordu ve Oppenheimer’ı temsil edecek karakterin de kilit bir rolde olması gerekiyordu. Ancak Paramount(Rand’le birlikte) bu konunun ve ünlü fizikçinin peşindeki tek isim değildi. MCM de bir atom bombası filmi yapma konusunda ilk olmak istiyordu. Filmin adı The Beginning or the End olacaktı ve Louis B. Mayer bunun yapacağı en önemli film olacağını tahmin ediyordu. Savaş sonrası dönemin ilk ‘’nükleer yarışı’’ başlamıştı ve Variety bunu manşetine ‘’Hollywood Atom Yarışları’’ manşetiyle taşımıştı. 

    Rand, Oppenheimer ile görüşmesini çok ciddiye almıştı(Oppenheimer’ın bu görüşmeye nasıl baktığı bilinmiyor). Günlüğüne sormayı planladığı soruların bir listesini yazdı. Bu kapsamlı liste, Oppenheimer’ın Los Alamos’a ne zaman geldiği, orada gerçekten yetkilinin kim olduğu, bilim insanlarının kimler tarafından kontrol edildiği gibi tamamen gerçekleri öğrenme peşinde olan sorulardan, genellikle ‘’free inquiry’’ kavramı etrafında dönen felsefi sorulara kadar oldukça genişti. 

    Oppenheimer sabırla Los Alamos’taki önemli anları anlattı. Rand notlarında, Oppenheimer’ın bilim adamlarının ABD Ordusu için çalışmaktan nefret ettiklerini dile getirdiğini kaydetti. İddiaya göre gizlilik önlemlerini detaylandıran herhangi bir ‘’kural’’ yoktu, herkes sadece kendi içinde bunu bir ‘’ilke’’ hâline getirerek mantıklı bir şekilde hareket etti. Bombanın yapımından esas olarak Yahudi ‘’mülteci bilim adamları’’ sorumluydu. 

    Rand, Oppenheimer’ı, yaklaşık 200.000 Japon sivili öldüren, dünyayı sarsacak bir aygıtın yaratılmasına yardım ettiği için çelişkiler yaşayan bir figür olarak buldu. Çektiği acıyı görebiliyordu. Oppenheimer’ın işlerinden dolayı kısıtlı zamanı olduğu için röportaj, Rand’in kendi açısından en önemli sorulara gelemeden sona erdi. Ancak şaşırtıcı bir şekilde Oppenheimer, tüm yoğunluğunun içinde bir hafta sonra ikinci bir röportaj seansını kabul etti. Hatta Rand’in, karısıyla röportaj yapmasına bile izin verecekti. 

    Ağustos 1945’in başlarında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombalarının atılmasını izleyen haftalarda Washington’da, bilim çevrelerinde ve medyada yeni Nükleer Çağ’ın son derece tehlikeli geleceğine ilişkin derin sorular gündeme geldi. İlk bombaların yoğun nüfuslu şehirler üzerinde kullanılması doğru muydu? Amerika, Sovyetlerle nükleer silahlanma yarışına girme riskini göze alarak daha güçlü silahlar mı üretmeli, yoksa uluslar arası nükleer denetime mi ağırlık vermeliydi? Yıllarca süren nükleer denemeler ve tarihimizdeki en aşırı gizlilik önlemleri buna değer miydi? Nükleer bir saldırıya karşı herhangi bir savunma planı var mıydı? 

    Riskler gerçekten de yüksekti. Amerikan halkının ve politika üreticilerin bu sorulara verdiği ya da veremediği cevaplar, gelecek nesiller için riskli, maliyetli ve rahatsız edici bir yol oluşturabilirdi. 

    Top Secret projesi Wallis tarafından onaylandığında Rand, San Fernando Vadisi’ndeki evinde filmin konseptinin ana hatlarını oluşturmaya başladı. Filmi, ‘’hür teşebbüse bir övgü’’ olarak nitelendiriyordu ve filmin en önemli yönü sosyalist düşüncelere yatkın olduğu düşünülen Başkan Franklin D. Roosevelt tarafından denetlenen, hükümet güdümlü Manhattan Projesi imajını yıkmasıydı. 

    Bunun için proje gönüllülerini ve yüksek başarı göstermiş kişileri(Oppenheimer gibi) kritik rol oynayan endüstrilerle(DuPont gibi) birlikte merkeze yerleştirdi. Notları içine ‘’eğer insanoğlunun en büyük icadını sadece özgür insanların yaratabileceği dersini çıkarmazsak, başımıza atom bombası atılmasını hak etmiş oluruz’’ cümlesini yazdı. 

    Bir hafta içinde Oppenheimer’ı kelimenin tam anlamıyla sorguya çekecekti. 

    *

    Pasadena’daki Caltech’te ders veren Oppenheimer, Sovyetlerle nükleer silahlanma yarışına yol açacak daha güçlü silahlar üretme konusundaki endişelerini hem kamuoyu önünde hem de kendi çevresinde dile getirmeye başlamıştı. Ekim 1945’te Beyaz Saray’da Japonya’ya bomba atılması emrini veren Harry S. Truman ile yaptığı görüşmede ise ‘’ellerine kan bulaştığını’’ iddia etti. Bu görüşmeden sonra Truman, yakın çevresinde Oppenheimer’dan ‘’ağlak bilim adamı’’ diye bahsetti ve onunla bir daha görüşmedi. 

    MGM yapımcıları her ne kadar onunla görüşmek isteseler de o sürekli iş yoğunluğunu bahane ederek böyle bir görüşmeye yanaşmadı, ancak nedense Rand’in iki röportaj teklifini de kabul etti. İkinci röportajda günlüğüne daha fazla not alan Rand şunları yazdı; ‘’çözemediği bir şey yüzünden acı çekiyor’’. 

    Los Alamos’taki tipik bir günü hakkında şöyle diyordu; ‘’İnsanlarla sorunları hakkında konuşuyordum, onlara güven vermeye çalışıyordum’’. Bu adamlardan bazıları nadir izin günlerinde parti düzenlemekten ve dans etmekten de hoşlanıyordu. Los Alamos’taki evinin önünde bütün gece bir nöbetçi duruyordu ve 1943’ten sonra kendisine tam zamanlı bir koruma tahsis edilmişti. Tabii ki Batı Yakası’ndaki metresini ziyaret etmek için eğlence organizasyonlarından gizlice kaçtığını Rand’e söylemedi(bu, Florence Pugh’un rol aldığı yeni Christopher Nolan filmi Oppenheimer’da canlandırılıyor)

    Bilim insanlarına istedikleri projelerin verildiğini ve ‘’sorunları çözmekte özgür olduklarını’’ iddia etti. Bu söylem üzerine hayret içine düşen Rand onu bu noktada zorladı ve daha sonra bu konuşmayı kelimesi kelimesine aktardı: ‘’Ona bilim adamlarının emir altında çalışıp çalışmadığını sordum, bana(bir romandaki) karakterin en iyi yapabileceği şekilde baktı ve ahlaki açıdan öfkeli bir tonda şöyle dedi: ‘Los Alamos’ta hiç kimse emir veremez’.’’

    Oppenheimer’ın eşi Kitty, Hiroşima hazırlıklarına verilen tepkiler konusunda farklı bir izlenimdeydi. Trinity’de Temmuz 1945 ortalarında yapılan başarılı ilk atom testinden sonra bilim adamları ve eşleri için bir parti düzenlediğini hatırlıyor: ‘’Bu parti ruh hallerini rahatlatmıştı. Ancak üç hafta sonraki Hiroşima’nın ardından partiyle rahatlayacak durumda değillerdi’’

    *

    Rand görüşmelerden o kadar etkilenmişti ki, kısa süre sonra taslağını hazırlamakta olduğu romanda(o zamanki adı The Strike idi, daha sonra Atlas Silkindi oldu) ‘’X Projesi’’nde yer alan sorunlu bir bilim adamı olan Stadler karakteri için Oppenheimer’ı model olarak kullanacak, hatta onun ilk adı olan Robert’i ödünç alacaktı. Bu karakter, daha sonra açıklayacağı gibi; ‘’Oppenheimer’ın yansıttığı bir tipti –muazzam bir zekası vardı, acı çekiyordu, çok fazla beyefendiydi ve bilgindi, adeta başka dünyadan gibiydi. Ofisi bile Stadler’in ofisi gibiydi –gösterişli bir sadeliği vardı’’

    Araştırmasını tamamlayan Rand, Paramount’un çekeceği filmin ana hatlarını ayrıntılı olarak belirledi. Rand’in senaryosu MGM senaryosuyla çok az benzerlik taşıyordu ve bombanın Japonya’ya karşı kullanımı ile gelecekteki gelişimi hakkında sorular soruyordu.

    Rand’in ana karakteri, Los Alamos’ta Dr. Oppenheimer’a koruma olarak hizmet eden John adında genç bir adam olacaktır. Los Alamos’ta şahitlik ettikleri onda manevi değerlere dönme ve yenilenme hissini uyandırır. Bomba projesi başarılı olduktan sonra Oppenheimer ona başardıkları işin tesadüf olmadığını şu cümlelerle açıklar: ‘’Bunu sadece gönüllü işbirliği içindeki özgür insanlar yapabilirdi… İnsanın tek gerçek silahı zihnidir ve zihni kaba kuvvete karşı her zaman kazanacaktır’’  

    John’un bu senaryodaki son cümlesi ise: ‘’İnsan evreni dizginleyebilir ama kimse insanı dizginleyemez’’ olacaktı. 

    Rand bu zamana kadar tasarladığı ana hatlardan yola çıkarak oluşturmak istediği anlamı hayata geçirmek için daktilonun başına oturdu ve 55 sayfalık bir senaryo yazdı. Bir arkadaşına, ‘’bu şimdiye kadar giriştiğim en zor iş’’ demişti. Ancak okudukları karşısında kaygılanan Wallis, alternatif senaryo üzerinde çalışmaya başlaması için başka bir yazarla anlaştı. 1946 Mart’ının ortalarına gelindiğinde ise MGM ile giriştiği sessiz yarışı sonlandırmaya hazırdı çünkü Oppenheimer, Albert Einstein ve diğer ürkek bilim adamlarına izin belgesi imzalatmanın zor olacağını düşünüyordu. 

    Wallis’in bu vazgeçişi üzerine L. B. Mayer kendisine filmin tüm taslaklarını ve Rand’in kısmi senaryosunu satın almak istediğini iletti ve anlaşmanın ardından satış gerçekleşti. New York Times bu anlaşmayı ‘’Hollywood Atom Yarışı Sona Erdi’’ başlığıyla duyurdu.

    MGM-Wallis anlaşmasını Rand’i hiç memnun etmedi. Onca zaman ve çalışma boşa gitmişti ve şimdi MGM’deki tanımadığı insanlar onun senaryosunu gözden geçireceklerdi ve zorlama farklı bir senaryo ortaya çıkartacaklardı. İlerleyen aylarda MGM, Pentagon ve Beyaz Saray’ın ısrarlı baskısı altında bomba yanlısı propagandadan biraz daha fazlası hâline gelen The Beginning or the End filminin çekimlerini tamamladı.   

    Yanlışlarla dolu yeni senaryo kendisine gönderildiğinde Oppenheimer bunu berbat bulmuş, ancak yine de başkarakterlerden biri olarak canlandırılmasına izin veren bir sözleşmenin altına imzasını atmış, hatta seti ziyaret de etmişti. Belki de bunun nedeni senaryonun, Los Alamos’ta liderlik yaptığı için haklı olarak ona itibar gösterirken bombanın atılması kararındaki kritik rolünü ele almamasıdır. Filmde kendisini Hume Cronyn canladırır ve anlatıcı görevini üstlenir. Ancak film gişede başarısız olur. 

    O sıralarda Oppenheimer FBI tarafından takip ediliyor ve Sovyetlerle gizli teması olduğundan şüphelenilerek telefonu dinleniyordu. 

    Peki ya Ayn Rand? Bir daha asla Wallis için senaryo yazmadı ve bir süre vaktini hayran mektuplarını yanıtlamaya ayırdı. Fiyaskoyla sonuçlanan projesinden sonra yazdığı tek senaryo Warner Brothers’ın yapımcılığını üstlendiği Hayatın Kaynağı uyarlamasıydı. Atlas Silkindi’yi yazmaya devam ederken, sinemada komünist propaganda konusunda uyarılarda bulunmak üzere Kongre önünde ‘’dostane tanık’’ olarak yer aldı. Atlas Silkindi 1957 yılında yayımlandı ve her ne kadar eleştirmenler bu kitapla alay etseler de en popüler ve etkili romanı oldu. 

    Son röportajlarında bomba projesine öncülük etmekten pişmanlık duymadığını açıklayan Oppenheimer, 1946’daki iki yanlış anlatılmış Hollywood filmindeki rolüyle ilgili hiçbir yorum yapmadan 1967’de hayata veda etti. 

    Greg Mitchell | The Race to Make Hollywood's First Atomic Bomb Movie / 2023

    Çeviren: Alpcan Candan

     

    Bu makale, wannart.com için çevrilmiştir

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.