Foucault ve Söylem Teorisi

Foucault ve Söylem Teorisi
  • 3
    0
    0
    0
  • Bilgi ve gücün inşası ile ilgilenen Fransız filozof Michel Foucault (1926-1984), söylemin iktidardakiler tarafından belirli nedenlerle yaratıldığına ve genellikle bir sosyal kontrol biçimi olarak kullanıldığına inanıyordu. Ona göre, iktidara sahip olanlar kendi çıkarları için söylemler üretebilmektedirler. Bu sistem dahilinde niyetlerini gizlemek isteyen güçlü insanlar, sonunda norm olarak kabul edilen bilgiyi yaratırlar ve toplumun diğer katmanları bilinçsizce buna uyum gösterir.

    Foucault'nun söylem teorisi, insanların kendilerini dil aracılığıyla nasıl ifade ettiklerini inceler ve iktidar yapılarının insanların toplum içinde nasıl iletişim kurduklarını şekillendirdiğini öne sürer. Bir anlamda bireylerin tümü, iletişim kurarlarken paylaşılan bir " bilgi havuzundan " yararlanır. Bu bilgi havuzu genellikle daha geniş bir toplumsal çerçevede tarafından kabul edilir ve daha fazla insan onu kullandıkça, paylaştıkça ve dağıttıkça daha da meşru hale gelir. Zamanla, bu bilgi havuzu, insanlar ona ekleme yaptıkça ve onu uyarladıkça yavaş yavaş değişir ki bu durum toplumun "doğru" olarak kabul ettiği şeylerin zaman içinde değişebileceği anlamına gelmektedir.

    “Hapishanenin Doğuşu” adlı eserinin sonunda modern iktidarları büyük bir gözaltı olarak tanımlayan Foucault (1992), kendini öne çıkartan gösteriş ve debdebe içinde gücünü dışa vuran ve kuvvetini bu gösterişten alan eski siyasal sistemdeki iktidarın bireyin oluşumuna engel olduğunu, oysa karanlıklara çekilen modern iktidarda herkesin bireyselleştirilmeye çalışıldığını ifade etmektedir. Foucault bireyselleştirmenin gözetim altında tutmak, cezalandırmak, egemen olmak anlamına geldiğini ifade eder. Böylece modern iktidar çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, askeri orduyla, deliyi tımarhaneyle kuşatarak birleştirmiş, kayıt altına almış, sayısal hale getirmiş ve egemen olmuştur. Böylece herkes bir yerde kayıtlı hale gelince rahatlıkla denetim altında tutulacaktır.

    Günümüz dünyası Foucaultcu düşüncenin yansımasında bilgi kaynaklarının şeffaflaşmasıyla çoğalan bilginin bireyin hiçlik düzleminde yok olmasına zemin hazırladığını göstermektedir. Bilginin yaygınlığı ve ulaşılabilirliği düzeyinde bilgiye gerçek anlamda sahip olmanın önemini yitirdiği bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın bize sunduğu özgürlük, istediğimiz bilgiyi çok az bedel ödeyerek kiralayabilme özgürlüğünden ibarettir.  Bu türlü bir özgürlük ortamında sahipliğin önemi kalmamakta, bireyler akıl yürütme ve entelektüel zenginliğe sahip olmanın önemini kavramakta zorluk çekmektedirler. Gelinen bu durum itibariyle aynı Foucault’nun söylev anlayışında belirttiği üzere bilgi havuzu birileri tarafından sürekli doldurulurken bizler kaynağın öznesi olmaktan çıkıp edilgen ruhlarımızı şatafatlı hapishanelere mahkûm etmekteyiz.

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.