Son dönemde çevremdeki bir çok insanın, özel ya da kamu kurumlarından aldıkları sağlık hizmetlerinin kalitesinden şikayetçi olduğunu sıklıkla gözlemliyorum. Bu noktada ortaya konulan şikayetleri sınıflandırmak gerekirse, sağlık hizmetlerini kapsadığı imkanlar bakımında değerlendirmek kadar sağlık sektörü uzmanlarının yetersizliğini, teşhis ve tedavi kıstasıyla, ele aldığımız bir çerçeve çizebiliriz. Zira bu konuyu öne çıkaran kişiler, eleştirilerini sağlık hizmetlerinin imkân kısıtları yönüyle ortaya koymaktan öte sektör profesyonellerinin hatalı uygulanmalarına vurgu yapmayı tercih ediyorlar.
Bu yazımda sağlık hizmetlerinin kalitesine vurgu yapmak niyetiyle sorunu kapsayıcı bir çerçeveden tüm alt elemanlarıyla değerlendirmek yerine kapsamı bir parça daraltarak sağlık sektöründeki uygulayıcıların teşhis ve tedavi yönüyle sahip oldukları perspektife odaklanmayı ve bu yönlü eksikliklere etki eden bakış açısının nedenlerini sorgulamayı tercih ettim. Çünkü bu çerçevede ele aldığımız bu husus, bir bakıma yaşamın genelinde bir çok iş kolunda karşı karşıya kaldığımız çeşitli problemlerin sebepleri hakkında fikir sahibi olmamıza da yardımcı olacaktır.
Bugün için iş dünyasında yaygın olarak kullanılan bütünleştirici düşünme anlayışının yaratıcısı olan Roger Martin, Ters Açı adlı eserinde günümüz sağlık profesyonellerinin karar alma mekanizmalarını farklı bir bakış açısıyla ele alabileceğimiz bir bağlam ortaya koymaktadır. Buna göre Martin, Tıp gibi karmaşık öğeler içeren bir iş kolunda işlevsel uzmanlaşma diye adlandırılan, bütünden ayrı olarak alt bir uzmanlık dalında işlevsel olarak uzmanlaşma biçimi olarak görebileceğimiz bir yapı dahilinde konunun uzmanlarının büyük resmi görmekten uzaklaşacağını ifade etmektedir. Bu itibarla üst düzey performansın ortaya çıkamayacağını vurgulayan Martin’e göre hastayı bir bütün olarak göremeyen, onu salt uzmanlık dalı çerçevesinde ilgilendiği alana yönelik tedavi eden bir yaklaşım biçimi içerisinde hastanın psikolojik tatmininin sağlaması da oldukça zor olacaktır.
“Çok sık olduğu gibi uzmanlık alanları oluşturan tıp bilimi, önünde durmakta olan insanı bir bütün olarak ele almaksızın, vücudunun belirli bölgeleriyle ilgilenmektedir. En son olarak hastaneye gittiğiniz günü hatırlamaya çalışın. Büyük olasılıkla bir çok uzmanla iletişim içinde olmuşsunuzdur. Ve yine büyük bir olasılıkla bu uzman hekimler, rahatsızlığınızla ilgili kendi bakış açılarını hekim arkadaşları ile paylaşmamışlardır. Muhtemelen hastaneden aklınızda kalan his, kalbiniz, sinüsleriniz ve dizlerinizin mikroskobik bir hassasiyetle incelendiği, ama hiç kimsenin sizi bütünüyle bir insan olarak ele almaya teşebbüs etmediğidir. Hatta tatminsizlik veya pişmanlık bile hissetmiş olabilirsiniz. Klasik tıbbın insani özellikleri göz ardı edici tutumu ve insanların bu tatminsizliği ise alternatif tıp hareketini hızlandırmıştır.”[1]
Bu noktada Martin’in iddiasını bir miktar derinleştirerek sağlık sektörünün gelişen, iyileşen tıbbi imkanlar ile sağlık profesyonellerinin teşhis ve tedavi yönündeki başarı oranları arasında ters yönde bir ilişki olduğu hipotezini ortaya koymanın uygun olacağını düşünüyorum. Bu itibarla gelişen, çeşitlenen tanı ve tedavi yöntemlerinin yeni nesil uzmanların hastalıkları teşhis etmeleri yönünden ellerini güçlendirdiği açıktır. Ancak diğer taraftan günümüz gelişmiş tıbbi teknolojilerinin kolaylaştırıcı etkilerine karşın hastalıklar karşısında karar verici konumda olan uzmanların bütünsel bir akıl yürütme ile hastalığı analiz edebilme becerileri törpülenmektedir.
Malzeme kısıtının olduğu zamanlarda uzmanlar hastalığı teşhis edebilmek amacıyla uzmanlık alanları dışında hastalığın oluşumuna etki edebilecek diğer tüm unsurları gözden geçirmek zorundaydı. Hatta çoğunlukla tıbbi malzeme yetersizliği nedeniyle koruyucu hekimliğin ön plana çıktığı bir perspektifin geçerli olduğu bir anlayışın o dönemlerin tıbbi bakış açısını yansıttığı söylenebilir.
Bu nedenle çoğunlukla uzun süren elle yapılan muayenelerin beraberinde hastaya çeşitli sorular sorarak yaşanılan sıkıntının kaynağını bütüncül bir perspektiften ele alarak sorunu ana sistemi oluşturan diğer parçaların birbirleriyle ilişkisi bakımından değerlendirmeye çalışan eski dönem uzmanlarının bu yönde oldukça başarılı olduklarını söyleyebilirim. Bu noktada o dönem hekimlerinin kısıtlı kaynaklar içerisinde sahip oldukları yegâne değer bütünsel bir bakış açısıyla etkin bir biçimde akıl yürütebilme becerileriydi.
Bugün bile çevremde bir çok kişinin “Nerede o eski doktorlar!” diyerek eski dönem hekimlerine muayene olmaya çalıştığına çok defa tanık olmuşumdur. Bu noktada bana göre günümüz hekimlerinin çalıştıkları uzmanlık alanında azımsanmayacak yeterlilikte bilgi sahibi olmalarına karşın bütünsel kavrayış bakımından perspektiflerini genişletmeleri ve böylelikle akıl yürütebilme, farklı bağlamlar arasında ilişki kurabilme becerilerini geliştirip teşhis ve tedavi süreçlerinde fark yaratabilmeleri oldukça önemli olacaktır.
[1] Martin R. Ters Açı (2008), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
Yorum Bırakın