Atatürk ve Vahdettin

Atatürk ve Vahdettin
  • 2
    0
    0
    0
  •    Mustafa Kemal Paşa, Vahdettin ile İstanbul’a geldikten sonra 6 kez görüşmüştür. Son görüşme tartışmaya açık olmamasına rağmen Vahdettin’i Millî Mücadele kahramanı yapmaya çalışanlar konuşmayı “kırp-kes-yapıştır” stratejisiyle tarihi bir gerçeği unutturmaya çalıştıkları ortadadır. Şimdi Vahdettin ile Mustafa Kemal’in son görüşmesini örnek göstererek Vahdettin’i kahraman ilan edenlerin temel kaynağı Falih Rıfkı Atay’ın eseridir. Örnek verdikleri diyaloğa bakıyoruz: Bu kırpılmış ve Anti- Kemalistlerce kullanılan bir bölümdür. Bunun devamına bakalım:

     

     “Yıldız Sarayı'nın ufak bir salonunda Vahdettin'le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi'ne doğru açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu. Birbirine paralel hatlar üzerine düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayına doğrulmuş! Manzarayı görmek için oturduğumuz yerlerden başlarımızı sağa sola çevirmek kâfi idi. Vahdettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı:

    ‘Paşa paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti:) tarihe geçmiştir.’ O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum:

    ‘Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa, devleti kurtarabilirsin!’ (Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal’in Ağzından Vahdettin (Atatürk’ün Bana Anlattıkları), s. 132.)

     

        Örnek verdikleri diyaloğa bakıyoruz: Bu kırpılmış ve Anti- Kemalistlerce kullanılan bir bölümdür. İlk okuyuşta Vahdettin’i kahraman zannederiz. Bunun devamına bakalım, Atatürk şöyle devam ediyor:

     

    “Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahdettin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleriyle temas arayarak, devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu, bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahminle başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim: ‘Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.’ Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahtlığında, padişahlığında, bütün his ve fikirlerini, temayüllerini tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim. Nasıl? Hemen hüküm verdim: Vahdettin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz İstanbul'a hâkim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikâyet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem, memleketi ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri uslandırırsam, Vahdettin' in arzularını yerine getirmiş olacaktım.

    ‘Merak buyurmayın efendimiz, dedim, nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarımzı bir an unutmayacağım.’ ‘Muvaffak ol!’ hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci Paşa, padişahın yaveri, fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak muhafaza içinde bir şey tutuyordu. ‘Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası’ dedi. Kapağının üzerine Vahdettin'in inisiyalleri işlenmiş bir saatti: ‘Peki, teşekkür ederim’ dedim.

    ‘Sonra, sanki Yıldız Sarayı'ndan çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek, saklamak ister gibi bir ihtiyatla, ayaklarımızın patırtısını işittirmekten korkarak, saraydan uzaklaştık.’

       Mustafa Kemal’e göre Vahdettin haindi bu en büyük kaynak olur hakkında ne düşündüğü hakkında. Şimdi Vahdettin’in, Mustafa Kemal’i niye Samsun’a gönderilmesini bilmemiz gerekir. Vahdettin bırakın Kurtuluş Savaşı’na destek vermeyi, Millî Mücadelecileri yok etmek ve İngilizlerin güvenini kazanmak çok çabalamış ve başarısız oluştur. Millî Mücadelecileri yok etmek isteyen sadece Vahdettin değil, saray mensuplarıdır. “Vahdettin, Mustafa Kemal’i Samsun’a ne için yolladı o zaman?” dediğinizi duyar gibiyim. Şöyle açıklayayım; İşgale ve zulme karşı ayaklanmalar artık kendilerini göstermeye başlamışlardı. “Kuvâ-yi Milliye” adı altında direniş yapılmıştır. 1918-1919 gibi başlayan bu direnişler İngilizleri oldukça rahatsız etmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun’a gönderilmesinin ardında yine İngilizlerin eli vardır. 21 Nisan 1919’da İngilizler, saray hükümetine Anadolu’daki ayaklanmaların son verdirilmesini istemiştir. Bunun üzerine Samsun’a bir heyet yollanacaktı. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da Kurtuluş Planları yapıyordu. İlk hedefi Ahmet İzzet Paşa Hükümetinin yeniden dirilmesi umuduyla kendisini Harbiye Bakanı yapmaktır. İstanbul’da siyasi atılımlarla yurdu kurtarabilme umuduna kapılmış olduğunu düşünüyorum ben. 6 ay boyunca Şişli’deki evinde silah arkadaşlarıyla toplantılar yapmış ve Gebze yolu üzerinden Anadolu’ya geçmek için Yenibahçeli Şükrü Bey’in sunduğu yardımları kullanmak istemiştir. Tam bu aralarda resmî görev geldiği için 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan yola çıkmıştır. Bu anlattığım bir yalanı daha çürüttü bazı kesimler: “Anadolu’ya Mustafa Kemal’i gönderen Vahdettin, Mustafa Kemal’i Kurtuluş Savaşı fikrini sokmuştur.” yalanını attılar. Zaten Mustafa Kemal 6 ay boyunca bunun planını, programını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı fikrini o dönemde Mustafa Kemal Paşa’dan başka düşünen pek kimse yoktu denebilir. Resmî görevin gelmesiyle Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da saat sabah 07.00’da Samsun’a ayak basmıştır. Kendisine verilen görev, İlber Ortaylı’nın değimi ile “kâğıt üzerinde kalmıştı”. Verilen vazifenin tam tersini uygulamış ve direniş yuvalarını güçlendirmiştir. Peki, Mustafa Kemal Paşa’ya verilen görevler nelerdi?

    1- Direnişçilerin silahlarının toplatılması,

    2- Direnişçilerin kendilerine adam toplamalarına son verilmesi,

    3- Direniş yuvalarının kapatılması ve isyan ateşine son verilmesidir.

    4- Türk ve Rum ayaklanmalarına son verilmesiydi.

     

       Bunları sağlamak için Mustafa Kemal Paşa’ya geniş yetkiler verilmiştir. Bu görevin Mustafa Kemal Paşa’ya verilmesinin nedeni çok açık: fazlasıyla güvendiler. Ardından Mustafa Kemal Paşa verilen emri reddedince gönderilişinden 1 yıl sonra hakkında idam kararı çıkmıştır. Hem bu hem de Millî Mücadelecilere karşı kurulan “Hilafet Ordusu” sarayın direnişe ve bağımsızlığa düşman olduğunu göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da Vahdettin ile 6 kez görüşmüştür. Vahdettin’i aciz halini o sırada anlamıştır. Vahdettin “memleket” kelimesini bile düzgün söyleyemiyor, onun yerine “Melmeket” diyordu. Literatürden bile kaybeden Vahdettin’in, İngilizlerin eline düşmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Vahdettin’in kuşkuları vardı, bunlardan birisinin ordunun gün gelip kendisini koltuğundan edeceği yönündedir. Biz bunu da Mustafa Kemal Paşa ile kurduğu diyaloglardan biliyoruz. Bu konuda korkusu normal çünkü aynısı kardeşinin başına gelmiştir. Bunun dışında korkusu ise tahtını kaybetme korkusudur. Bu yüzden İngilizlerle samimi ilişkiler kurma çabası içine girmiştir. En sonunda Anadolu’daki Millî Mücadeleciler ’İn galibiyeti görünmeye başlayınca 16 Kasım 1922’de İngilizlere sığınma talebini belirtmiş ve 17 Kasım 1922’de “geri dönmek umuduyla” kaçmıştır.

     

    Vahdettin’in İhanetleri
     

    1-      Vahdettin "hicret ettim" diyerek dini kullanmıştır. Bu da demektir ki daha peygamberin niye hicret ettiğini de bilmiyor.

    2-        Atatürk'ün Nutuk'ta Vahdettin'e dedikleri ortadadır.

    3-       Atatürk'ü ve Millî Mücadelecileri yok etme planları olan insanlarla beraberdir ( Dürrizade Abdullah, İskilipli Atıf, Damat Ferit vs.).

    4-       Millîcileri yok etmek için Hilâfet Ordusu kurmuş ve idam fermanlarını boyunlarına bağlamıştır (burada Atatürk'ün, Vahdettin'i aklamaya çalıştığı doğru değildir.)

    5-       İç basın ve dış basın Vahdettin'i hain ilan etti.

     

     

       Vahdettin'in hainliklerini sıralayalım:

    1-      Amiral Calthorpe, 6 Haziran 1919'da Tevfik Paşa ile anlaşarak Osmanlı'nın varlığını İngiltere'ye bağlamak istediğini belirtir. İtiraf eder ki "Padişah yalnız kendi kişisel güvenliğini güvenliğini düşünüyor." ( B.N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, C1., s. XII/6)

     

    2-       İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri yardımcısı Tuğamiral Richard Webb, 19 Ocak 1919’da İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşar yardımcılarından Sir Ronald Graham’a gönderdiği özel mektupta açıkça şöyle diyordu: "Görünürde ülkeyi işgal etmediğimiz halde, şimdi valilerini atıyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz; polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları, işlemiş oldukları suçlara aldırmadan özgür bırakıyoruz…Demiryollarını sıkıca denetimimizde tutuyor ve istediğimiz her şeye el koyuyoruz…Politikamız, süngünün keskin ucuna dayanır…Halife elimizin altında bulundukça İslam Dünyası üzerinde ek bir denetim aracına sahibiz…Bildiğiniz gibi, Padişah, bizi buraya yerleştirmeyi diliyor…"( Salâhi R. Sonyel, Gizli Belgelerde Mustafa Kemal, Vahdettin ve Kurtuluş Savaşı, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2010, s.12.)

     

    3-      Vahdettin'in İngiliz hayranlığı ve uşaklığını ifade etmek üzere verdiği, 15 Temmuz 1919 tarihli bir beyanatı; "Ben daima İngiltere’ye hayranlık besledim ve daima İngiltere’ye dost bir siyasetin destekçisi oldum; biz İngiliz milleti ile hükümetinin insaf ve insanlık duyguları ile adaleti temin için bize yardım edeceklerini ümit etmekteyiz.” (Jeschke, İngiliz Belgeleri, s. 5.).

     

    4-      Vahdettin'in arkasına geçen "Anadolu Cemiyeti”, İngilizler ile yakın ilişkiler kuruyor.

     

    5-       6 Nisan 1922'de Rubold ile Vahdettin görüşmüştür. Vahdettin şöyle demiştir: "İngiltere ile herhangi bir özel uyuşuma hazırız." Emperyalistler nasıl bir uyuşum ister?

    6-      Vahdettin'in sarayı İngilizlerle 14 Eylül 1920'de anlaşarak şu yasaları sunmuştur: 

    (1)- İngiltere Hükümeti, kendi mandası altında Türkiye’nin tamamiyet ve istiklalini üstleniyordu. İstanbul, Hilafet ve Saltanat merkezi olacak ve boğazlar ile İstanbul İngiliz denetimine bırakılacaktı.

    (2)- Türkiye, bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasına karşı çıkmayacaktı.

     (3)- Türkiye, İngiltere’nin Suriye ve El-cezire (Kuzey Mezopotamya) üzerindeki egemenliğini, gerekirse fiili olarak sağlamasına yardımcı olacak ve hilafet gücünü Müslümanların bulunduğu İngiltere’den yana kullanacaktı. 

    (4)- Ulusal akımları önlemek ve kurulacak yönetimi korumak için ulusal akımı bastırmak üzere İngiltere bir zabıta kuvveti örgütleyecekti. 

    (5)- Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından vazgeçecekti. 

    (6)- Bu anlaşma gayrı resmiydi ve İngiliz Hükümeti yukarıdaki esaslara göre Osmanlı delegelerinin taleplerini desteklemeyi kabul ediyordu. 

    (7)- Barış koşullarına dönüldükten sonra Padişah, İngiliz hükümetiyle 3. maddedeki esasları genişletip genelleştirecek gizli bir anlaşma yapacaktı.

     

    7-       "Madalya hazırlattı" derler ama 16 Eylül 1922'de Padişah zaferden dolayı Mustafa Kemal'i kutlamak istemiyor! (Bilal Şimşir, age., 4C, s.C/424; Jeschke, İngiliz Belgeleri, s. 163-164)

                         

                                                                 Vahdettin’in Kaçış Mektubu
     

    Sonuç
     

    Özetleyecek olursak, Vahdettin Kurtuluş Savaşı’na karşıdır ve Mustafa Kemal Paşa’yı, Samsun’a yollamasının amaçları başkadır. Eğer ki saray hakikaten Millî Mücadeleyi destekleseydi, idam fetvası yağdırmaz ve İngilizlere sırtını dayamazdı ve bunun yanında “Hilafet Ordusu” ile Millî Mücadelecileri yok etmek istemezlerdi. Millî Mücadelecilere yardım edenler Yahya Kaptan ve Yenibahçeli Şükrü gibi kahramanlardır. Yahya Kaptan, İngilizler tarafından öldürülmüştü, bu onun vatansever adımları engellemek içindir.

                                                          Yenibahçeli Şükrü.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.