Düşündüğünü, düşünmek

Düşündüğünü, düşünmek
  • 3
    0
    0
    0
  • “Düşünmüyorsun, düşüyorsun. Düşündüğünü zannediyorsun ama sadece yoklukta biraz daha irtifa kaybediyorsun. Çıkabilmek için sözüm ona düşündükçe, her gün biraz daha nefessiz, boğuluyorsun. Sen düşünmüyorsun. Düşünmek, var olabilmek ile olur ancak. Sen var mısın?”


    İlk kimi sorguladınız, kendinizi mi yoksa karşınızdakini mi? Kendinize itiraf edebileceğiniz boyutta mı tüm bu satırlar ya da karşınızdakine atfedebileceğiniz değerde, büyüklükte mi? 

    Kendimi sorguladığım bu satırlarda, suratıma çarpan her bir cümlenin sonunda sormuş olduğum ‘sen var mısın?’ sorusuna bir cevap veremedim. Ne üzücü değil mi, düşündüğünü düşünmek, düşüncelerinde düşmek ve hatta yok olmak. Düşündüğümüz yerden boğuluyoruz, çırpınıyoruz. Üstelik bizi bu çırpınıştan kurtaracak, düşünmemize sebep olan kişileri, durumları belki de sorumlu kabul ediyoruz. 

    Peki karşı taraf, sizin kendi rızanızla oluşturduğunuz bu durum için sorumluluk almalı mı, kurtarmalı mı sizi düştüğünüzde? Kurtarıldığında gerçekten var olabilecek, sen olabilecek misin? 

    Bizi diğer canlılardan ayıran özelliğimiz düşünebilmekken biz bu özelliği boğulmakla, kaybolmakla yitiriyoruz. İnsan düşünebildiği kadar vardır ve yine insan düşüncelerinin üzerindeki etkisiyle var olur. Her seferinde kendimi suçlarcasına sorduğum soru kalıplarıyla boğuştuğumu, sürekli aynı duvara çarpıp başka bir şey elde edemediğimi, kendim için değil başkaları adına çırpındığımı, en kötüsü de ben var mıyım, ne zamandır yokum bunu görmediğimi fark ettim. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.