Belleğin Azmi (Eriyen Saatler) Salvador Dalí

Belleğin Azmi (Eriyen Saatler) Salvador Dalí
  • 7
    0
    0
    0
  • Tarih: 1931 yılında resmedilmiş, 1932’de sergilenmiştir. 

    Dönem: Modernizm 

    Akım: Gerçeküstücülük, Sürrealizm 


    Belleğin Azmi, diğer adıyla Eriyen Saatler eseri sürrealist ressam Salvador Dalí’nin en önemli eserlerinden biridir. Bu tablo Modern Sanatın ve Gerçeküstücülüğün evrensel simgelerinden biridir. Bu eser tamamladığında ise kırmızı şarap ile ıslatıldığı bilinmektedir. 




    Esere baktığımızda, tablonun orta kısmında resmedilmiş fakat tam anlamıyla betimlenemeyen figür için Salvador Dali’nin kendisini betimlediği düşünülmektedir. Bir yandan da insan yüzüne benzeyen bu nesne, geçen zamanın karşısında insanın elinden bir şey gelmediğini zamana yenik düştüğünü anlatmaktadır.




    Eserin sol alt köşesindeki turuncu renkteki saat karıncalar ile kaplanmış, resimde sanki bir halüsinasyon ve rüya arasında bir geçiş formülü yaratılmış gibi. 


    Eserde bir diğer dikkat çeken şey ise sinekler ve kuruyan ağaçtır. Bunlar içinse sinek zaman içindeki tükenmeyi, yok olmayı bize anlatırken, kuruyan ağaç ise bizlere ölümü düşündürtmektedir.  



    Eserin arka tarafında bulunan kayalar gerçeği simgelerken, çizilen deniz ise sonsuzluğu temsil etmektedir.  



    Tabloda birden fazla saatin bulunması da zamanın dayanıksız oluşunu, soyut ve göreceli bir kavram olduğunu düşündürtmektedir. 


    Salvador Dalí’nin bu eseri için, Fred’un “Rüyaların Yorumu” adlı kitabında açıkladığı bilinçaltı ve rüyalarımızın yorumlarından etkilenerek böyle bir eser sunduğu düşünülürken, bir yandan da Dalí’nin 1930 yılında Einstein’in Genel Görelilik ve İzafiyet Teorisi kavramından etkilendiği düşünülmektedir.


    Resmin içine girdiğimizde ortamın geniş ve derin olduğunu görüyoruz. Çölü anımsatan bu ortamda yalnızlığı hissetmemek mümkün değil. Öylesine sıcak ki, sanki saatler erimiş, öylesine sakin ve yalnız ki kendisiyle yüzleştiğinde zaman belleğini yitirmiş. Ortamın sessizliğini ve durgunluğunu denizde dalga olmamasından hissedebiliyoruz. Burada olsaydık bu sakinliğin, yalnızlığın içinde… saatleri, dakikaları, hızla akıp geçen zamanı ne kadar önemserdik? 

    Bakıldığında ortam doğal gelmiyor. Bir masa üzerinde büyüyen kurumuş bir ağacın gövdesi, metal parçası yiyen karıncalar, eriyen saatler. Bunlar ilk bakışta derinlemesine düşünülmediğinde doğal gelmemekle birlikte anlamsız da gelebiliyor. Fakat kurumuş bir ağacın gövdesi akıp geçen zamanı yani bir sonu temsil ederken, karıncalar ise zamanının bir parçasını yemeyi temsil ediyor. Kayalıklara baktığımızda gördüğümüz gün batımı ise “bir gün daha geçti, zamanın eridiği bir gün daha bitti” hissini uyandırıyor.  

    Zaman, düzenli olduğunu ve hayatımızı sisteme soktuğumuzu düşündüğümüz bir kavramdır. İçinde yaşamış olduğumuz bu endüstriyel kültürde bizi zaman yönetir. Fakat bu eserde zaman çevreye yani bize ayak uydurmuş.

    Eserden çıkartabileceğimiz en olası kavram; "zamanın, insanların düşündüğünden daha dirençsiz oluşudur."


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.