NAZIM HİKMET TARAFINDAN YAZILAN 7 EŞSİZ ŞİİR

NAZIM HİKMET TARAFINDAN YAZILAN 7 EŞSİZ ŞİİR
  • 1
    0
    0
    0
  • Not: Şiirlerin bir sıralaması yoktur.

    7-) YAŞAMAYA DAİR (1, 2,3)

    (1)

    YASAMAK SAKAYA GELMEZ,
    BÜYÜK BİR CİDDİYETLE YASAYACAKSIN
    BİR SİNCAP GİBİ MESELA,
    YANI, YASAMIN DIŞINDA VE ÖTESİNDE HİÇBİR ŞEY BEKLEMEDEN
    YANI, BÜTÜN İŞİN GÜCÜN YASAMAK OLACAK.

    YAŞAMAYI CİDDİYE ALACAKSIN,
    YANI, O DERECEDE, ÖYLESİNE Kİ,
    MESELA, KOLLARIN BAĞLI ARKADAN, SIRTIN DUVARDA,
    YAHUT, KOCAMAN GÖZLÜKLERİN,
    BEYAZ GÖMLEĞİNLE BİR LABORATUARDA
    İNSANLAR İÇİN ÖLEBİLECEKSİN,
    HEM DE YÜZÜNÜ BİLE GÖRMEDİĞİN İNSANLAR İÇİN,
    HEM DE HİÇ KİMSE SENİ BUNA ZORLAMAMIŞKEN,
    HEM DE EN GÜZEL,
    EN GERÇEK ŞEYİN YASAMAK OLDUĞUNU BİLDİĞİN HALDE.

    YANI, ÖYLESİNE CİDDİYE ALACAKSIN Kİ YASAMAYI,
    YETMİŞİNDE BİLE, MESELA, ZEYTİN DİKECEKSİN,
    HEM DE ÖYLE ÇOCUKLARA FALAN KALIR DİYE DEĞİL,
    ÖLMEKTEN KORKTUĞUN HALDE ÖLÜME İNANMADIĞIN İÇİN,
    YASAMAK, YANİ AĞIR BASTIĞINDAN.

    (2)

    DİYELİM Kİ, AĞIR AMELİYATLIK HASTAYIZ,
    YANI, BEYAZ MASADAN
    BİR DAHA KALKMAMAK İHTİMALİ DE VAR
    DUYMAMAK MÜMKÜN DEĞİLSE DE BİRAZ ERKEN GİTMENİN KEDERİNİ
    BİZ YİNE DE GÜLECEĞİZ ANLATMAN BEKTAŞİ FIKRASINA,
    HAVA YAĞMURLU MU, DİYE BAKACAĞIZ PENCEREDEN,
    YAHUT DA YİNE SABIRSIZLIKLA BEKLEYECEĞİZ
    EN SON AJANS HABERLERİNİ.

    DİYELİM Kİ, DÖVÜŞÜLMEYE DEĞER BİR ŞEYLER İÇİN,
    DİYELİM Kİ, CEPHEDEYİZ.
    DAHA ORDA İLK HÜCUMDA, DAHA O GÜN
    YÜZÜKOYUN KAPAKLANIP ÖLMEK DE MÜMKÜN.
    TUHAF BİR HINÇLA BİLECEĞİZ BUNU,
    FAKAT YİNE DE ÇILDIRASIYA MERAK EDECEĞİZ
    BELKİ YILLARCA SÜRECEK OLAN SAVASIN SONUNU

    DİYELİM Kİ, HAPİSTEYİZ,
    YASIMIZ DA ELLİYE YAKIN,
    DAHA DA ON SEKİZ SENE OLSUN AÇILMASINA DEMİR KAPININ.
    YİNE DE DIŞARIYLA BERABER YASAYACAĞIZ,
    İNSANLARI, HAYVANLARI, KAVGASI VE RÜZGARIYLA
    YANI, DUVARIN ARKASINDAKİ DIŞARIYLA.

    YANİ, NASIL VE NERDE OLURSAK OLALIM
    HİÇ ÖLÜNMEYECEKMİŞ GİBİ YAŞANACAK...

    (3)

    BU DÜNYA SOĞUYACAK,
    YILDIZLARIN ARASINDA BİR YILDIZ,
    HEM DE EN UFACIKLARINDAN,
    MAVİ KADİFEDE BİR YILDIZ ZERRESİ YANI,
    YANI, BU KOSKOCAMAN DÜNYAMIZ.

    BU DÜNYA SOĞUYACAK GÜNÜN BİRİNDE,
    HATTA BİR BUZ YIĞINI
    YAHUT ÖLÜ BİR BULUT GİBİ DE DEĞİL,
    BOŞ BİR CEVİZ GİBİ YUVARLANACAK
    ZİFİRİ KARANLIKTA UÇSUZ BUCAKSIZ.

    ŞİMDİDEN ÇEKİLECEK ACISI BUNUN,
    DUYULACAK MAHZUNLUĞU ŞİMDİDEN.
    BÖYLESİNE SEVİLECEK BU DÜNYA
    "YAŞADIM" DİYEBİLMEN İÇİN...

    6-) DÜNYA ADALETSİZ ÇOCUK

    Çıkar boynundan at o ipi çocuk!
    Salıncaklar mı yok sana?
    Kalk hadi o soğuk betondan,
    Yatacak başka yer mi yok sana?

    En sevdiklerimi verdim ölüme de;
    Ben bu yaşımda gitmenin böylesini görmedim.
    Kırılan bir boyun gibi orta yerinden kırıldığını ömrün…
    Görmedim Ademoğlunun dalından koparılır gibi koparıldığını…

    …ve böylelikle umut etme kabiliyetimizi aldılar elimizden.

    Ne diyeyim, dilerim ihtiyacı olan birine gidiyordur bizden aldıkları umut!
    Dünya adaletsiz çocuk!
    Dünya zorba.

    Elbet eşitleneceğiz o gün kıyamda.
    Bu kekeme, toz ve duman sözlerimi iyi belle, Bahara kalmaz, gelirim yanına.

    5-) BEN İÇERİ DÜŞTÜĞÜMDEN BERİ

    ben iceri düstügümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ona sorarsanız : "lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman."
    bana sorarsanız : "on senesi ömrümün."
    bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştügüm sene.
    bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
    ona sorarsanız: "bütün bir hayat."
    bana sorarsanız : "adam sen de, bir iki hafta."

    katillikten yatan osman,
    ben içeri düştügümden beri,
    yedi buçuğu doldurup çıktı,
    dolaştı dışarlarda bir vakit,
    sonra kaçakçılıktan tekrar düştü içeri,
    altı ayı doldurup çıktı tekrar,
    dün mektup geldi, evlenmiş,
    bir çocuğu doğacakmış baharda.

    şimdi on yaşına bastı,
    ben içeri düştüğüm sene, ana rahmine düşen çocuklar.
    ve o yılın titrek, ince, uzun bacaklı tayları,
    rahat , geniş sağrılı birer kısrak oldular çoktan.

    fakat zeytin fidanları hala fidan, hala çocuktur.

    yeni meydanlar açılmış uzaktaki şehrimde ben içeri düştüğümden beri.
    ve bizim hane halkı bilmediğim bir sokakta görmediğim bir evde oturuyor.

    pamuk gibiydi, bembeyazdı ekmek
    ben içeri düştüğüm sene.
    sonra vesikaya bindi,
    bizim burda,içerde, birbirini vurdu millet
    yumruk kadar, simsiyah bir tayın için.
    şimdi serbestledi yine,
    fakat esmer ve tatsız.

    ben içeri düştüğüm sene ikincisi başlamamıştı henüz.
    daşav kampında fırınlar yakılmamış,
    atom bombası atılmamıştı hiroşima'ya.
    bogazlanan bir cocugun kanı gibi aktı zaman.
    sonra kapandı resmen o fasıl,
    şimdi üçüncüden bahsediyor amerikan doları.

    fakat gün ışıdı her şeye rağmen ben içeri düştüğümden beri.
    ve "karanlığın kenarından onlar ağır ellerini kaldırımlara basıp doğruldular" yarı yarıya...

    ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
    ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
    ben içeri düştügüm sene onlar için yazdığımı :
    "onlar ki toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çokturlar,
    korkak,cesur, cahil, hâkim ve çocukturlar,

    ve kahreden yaratan ki onlardır, şarkılarımda yalnız onların maceraları vardır."

    ve gayrısı, mesela benim on sene yatmam, lâfü güzaf.
     
     

    4-) HAPİSTEN ÇIKTIKTAN SONRA

    Uyandın ner'desin?
    Evinde
    Alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya
    On üç yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biri de bu


    Yanında yatan kim?
    Yalnızlık değil karın
    Uyuyor melekler gibi mışıl mışıl
    Yaraştı hatuna gebelik
    Saat kaç?
    Sekiz
    Demek akşama kadar emniyettesiniz
    Çünkü teamüldendir
    Polis ev basmaz güpe gündüz


    Hapisten çıkmışın
    Çıkar çıkmaz da gebe koymuşun karını takmışın koluna geziyorsun akşamüstü mahallede
    Karnı burnunda hatunun
    Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü
    Sen saygılı ve kibirlisin
    Hava serin üşümüş bebek elleri gibi
    Bir serinlik avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir


    Mahallenin kedileri kasabın kapısında
    Üst katta kıvırcık karısı
    Yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor
    Alacaaydınlık tertemiz gökyüzü
    Duruyor orta yerinde çoban yıldızı
    Bir bardak su gibi pırıl pırıl


    Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı
    Dut ağaçları sarardıysa da
    İncirler hala yeşil
    Mürettip Refikle sütçü Yorgin'in ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına
    Parmakları birbirine dolanmış


    Bakkal karabetin ışıkları yanmış
    Affetmedi bu Ermeni vatandaş
    Kürt dağlarında babasının kesilmesini
    Fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
    Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına


    Mahallenin veremlileri yataklara düşenler
    Bakıyor camların arkasından
    Çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu
    Omuzlarında keder kahveye gidiyor


    Ajans haberlerini veriyor radyosu Rahmi Bey'lerin
    Uzak Asya da bir memleket
    Sarı ay yüzlü insanlar
    Beyaz bir ejderhayla dövüşmekteler
    Gönderildi seninkilerden dört bin beş yüz tane Memet


    Kardeşlerini katletmeye
    Kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan
    Ve öyle umumiyetle filan değil sırf sana ait eli kolu bağlı bir hüzün
    Karını arkadan itip yere yuvarlamışlar da
    Düşürmüş gibi çocuğunu
    Yahut karakoldaymışın da karakolda gene dövülüyormuş gibi
    Köylü jandarmalara köylüler


    Ansızın bastırdı gece
    Bitti akşam gezintisi
    Bir polis jipi saptı sizin sokağa
    Karın fısıldadı
    Bizim eve mi?


    Masanın örtüsü mavi basma
    Üstünde yalansız, güleryüzlü, cesur kitaplarımız durur
    Esirlikten dönmüşüm anacığım
    Kendi memleketimde düşman kalesinden


    Gecenin saat biri
    Lambayı söndürmedik
    Yanımda karım yatar
    Karım beş aylık gebeliğinde
    Etim etine değen de
    Elimi karnına koyan da
    Bebek kıpır kıpır kıpırdar


    Dalda yaprak, suda balık
    Rahimde insan yavrusu
    Yavrum
    Yavrumun pembe yünden zıbını anası ördü


    Bedeni benim karışımla bir karış kolları şu kadarcık
    Yavrum
    Kız olursa tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum
    Oğlan olursa boyu posu bana
    Kız olursa ela ela baksın
    Oğlan olursa maviş maviş
    Yavrum
    Kız olsun, oğlan olsun
    Kaç yaşında olursa olsun
    Yavrum düşmesin istiyorum hapislere
    Güzelden, haklıdan, barıştan yana diye
    Fakat malum, kızım yahut oğlum
    Gecikirse suların ışıması dövüşeceksin
    Ve hatta
    Yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün babalık zanaatı da
    Gecenin saat biri, lambayı söndürmedik
    Belki yarım saat sonra, belki sabaha karşı
    Gene basılabilir evim alıp beni götürürler


    Kitaplarımızla beraber
    Yanımda birinci şubeninkiler dönüp bakarım
    Durur kapıda karım eşiğin üzerinde
    Uçar entarisi sabah rüzgarında
    Yüklü ağır karnında bebek kıpır kıpır kıpırdar


    Anası bir oğlancık doğurdu bana
    Sarı, kaşsız bir oğlan
    Masmavi kundağında yatan bir nur topu
    Üç kilo ağırlığında
    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Kore'de
    Sarı ay çiçeğine benziyorlardı
    Makartır kesti onları
    Gittiler ana sütüne bile doymadan


    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Yunan zindanlarında
    Babaları kurşuna dizilmiş
    Bu dünyada ilk görülecek şey diye demir parmaklığı gördüler
    Benim oğlan dünyaya geldiği zaman çocuklar doğdu Anadolu'da
    Mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi
    Doğar doğmaz bitlendiler
    Kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden


    Benim oğlan benim yaşıma geldiği zaman
    Ben bu dünyada olmayacağım
    Ama harikulâde bir beşik olacak dünya
    Siyah, beyaz, sarı
    Bütün çocukları sallıyan
    Mavi atlas döşekli bir beşik

    3-) HOŞGELDİN KADINIM

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    yorulmuşsundur;
    nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
    ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
    susamışsındır;
    buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
    acıkmışsındır;
    beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
    memleket gibi yoksuldur odam.

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
    ayağını basdın odama
    kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
    güldün,
    güller açıldı penceremin demirlerinde
    ağladın,
    avuçlarıma döküldü inciler
    gönlüm gibi zengin
    hürriyet gibi aydınlık oldu odam…

    Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

    2-) GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ ÇOCUKLAR

    Güzel günler göreceğiz çocuklar
    Güneşli günler göreceğiz.
    Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
    Işıklı maviliklere süreceğiz…

    Açtık mıydı hele bir son vitesi,
    adedi devir, motorun sesi.
    Uuuuuuuy! Çocuklar kim bilir
    ne harikûlâdedir
    160 kilometre giderken öpüşmesi.

    Hani şimdi bize,
    Cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır.
    Yalnız cumaları, yalnız pazarları…

    Hani şimdi biz,
    Bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
    Işıklı caddelerde mağazaları.
    Hani bunlar,
    77 katlı yekpare camdan mağazalardır.

    Hani şimdi biz haykırırız
    Cevap:
    Açılır kara kaplı kitap; Zindan.

    Kayış kapar kolumuzu
    Kırılan kemik, kan.

    Hani şimdi bizim soframıza
    Haftada bir et gelir
    Ve çocuklarımız işten eve
    Sapsarı iskelet gelir.

    Hani şimdi biz;
    İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar
    Güneşli günler göreceğiz.

    Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
    Işıklı maviliklere süreceğiz…

    1-) SEVİYORUM SENİ

    Seviyorum seni
    ekmeği tuza banıp yer gibi
    Geceleyin ateşler içinde uyanarak
    ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
    Ağır posta paketini
    neyin nesi belirsiz
    telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
    Seviyorum seni
    denizi ilk defa uçakla geçer gibi
    İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
    içimde kımıldayan birşeyler gibi
    Seviyorum seni
    Yaşıyoruz çok şükür der gibi.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.