Füruğ Esintisiyle Bir Kiyarüstemi Sineması

Füruğ Esintisiyle Bir Kiyarüstemi Sineması
  • 3
    0
    1
    2
  • Adını İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın Rüzgar Bizi Sürükleyecek şiirinden alan film, Kiyarüstemi'nin artık sembolü haline gelen uzun, kurak ve bitmek bilmeyen kıvrımları ile adeta belirsizliğe gidiyormuşuz gibi bir izlenim uyandıran yolları ile başlar. Her ne kadar bu yol hiç bitmeyecek ve olayın aslına hiç varamayacakmışız gibi bir bir yanı merak dolu bıkkınlık hissine kapılsak da belli bir müddet sonra olaya vâkıf oluyoruz. Behzad ve ekibi Tahran’ın küçük bir köyünde yaşlı ve ölüm aşamasında olan bir kadının ardından tutulacak bir yas törenini gözlemlemek ve kaydetmek üzere yola çıkarlar. Filmin başlangıç sahnesi de bu köyü aramadıkları o uzun yolda başlar. Adres tarifinde büyük ve tek başına olan bir ağacın yanından geçmeleri gerektiğini söyler birisi.

    ‘’Büyük tek bir ağaç diyor.’’

    ‘’Bu yamaçta çok ağaç var.’’

    ‘’Çok mu büyükmüş?’’

    ‘’Evet çok büyükmüş’’

    ‘’O zaman diğerlerinden farklı olmalı’’

    Tam da burada ‘’Ama elbette ki yalnız bir ağaç birkaç tane ağaçtan daha ağaçtır.’’ göndermesini fark etmemek mümkün değil. Köye ulaştıklarında onlara Farzad adında küçük bir çocuk eşlik edecektir. Behzad ve Farzad’ın kısa süre içerisinde kurdukları arkadaşlık ve diyaloglar dikkat çeker.

                                       

    Köyde ölüm bekleyişi başlar fakat oldukça uzun bir bekleyiştir bu. Behzad ve arkadaşlarının tahminlerini çürütür ve köyde kalacakları süre uzar. Bu süreçte işle ilgili haberleşme durumunda olan Behzad’ın telefonları çekmez ve her telefonu çaldığında köyden mezarlığın olduğu yüksek bir yere yol alır. Bu yolculuk sırasında köylünün günlük yaşamı, kadın ve erkek diyalogları, kadının ailedeki konumu, köydeki genç yaşlı ve çocuk görevleri gibi birçok sosyolojik olaya diyaloglar aracılığıyla şahit oluyoruz.

           

    Bununla beraber filmde gösterilmeyen ve merak uyandıran, bir nevi izleyicinin hayal gücüne bırakılan birçok durumla karşılaşıyoruz. Örneğin, Behzad’ın işten umudu kesip her gün çilek toplamaya çıkan arkadaşlarını ve telefonla konuşmaya çıktığı mezarlıkta toprağın altında sürekli bir çalışma halinde olan adamı hiç görmüyoruz ancak her birinin diyaloglarına şahit oluyoruz.

    Film müthiş semboller ve şiirsellik üzerine kurulu. Başından sonuna kadar bir süt bulamama muhabbetine şahit oluyoruz. En sonunda bir eve gönderilen Behzad sütü almak için ineği sağacak olan bir genç kızla beraber oldukça karanlık bir bodruma iner. Kızın elindeki tek bir ışığın aydınlattığı karanlığın içinde beklerken Füruğ’un o meşhur şiirini duyarız:

    Eğer evime gelirsen

    Ey sevgili bana lamba getirVe küçük bir pencere ki…                                                                                                                   

    Oradan mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim

    Küçük gecemde benim, yazık 

    Rüzgarın ağaç yapraklarıyla randevusu var.                                            

    Küçük gecemde benim

    Yıkım ıstırabı var

    Dinle!

    Duyuyor musun esişinin karanlığın?

    Ben yapayalnız, bir mutluluğa bakıyorum

    Bağımlıyım kendi umutsuzluğuma dinle!

    Duyuyor musun esişini karanlığın gecede!

    Ey tepeden tırnağa yeşil

    Yakıcı bir hatıra gibi

    Bırak ellerini, aşık ellerime

    Varlığın sımsıcak duygusu, dudaklarını…

    Aşık dudaklarımın okşayışına bırak

    Rüzgar bizi sürükleyecek...

         

    Filmin sonlarına doğru doktor ile motor üzerinde seyir halinde yaptıkları sohbet dikkat çeker. Burada Ömer Hayyam rubaileriyle taçlandırılan bir diyaloğa ve şiirselliğe daha şahit oluyoruz: 

    Derler ki cennet, huri kızlarla hoştur.

    Ben derim ki üzüm suyu hoştur.

    Peşin olanı al. Çek elini veresiyeden

    Çünkü davulun sesi uzaktan hoştur”

    Bekleyiş içerisinde olan Behzad ve arkadaşları artık yavaş yavaş umutlarını yitirmeye başlar. Ve en sonunda arkadaşları köyü terk ederler. Behzad’da tıpkı onlar gibi köyden ayrılacaktır ki tüm bu vazgeçişin ardından beklenen son gerçekleşir. Melek Hanım ölür. Ancak artık Behzad’da da heves kalmamıştır.

    İran şiirini kamera karşısına taşıyan yönetmen Abbas Kiyarüstami'nin sembol ve metaforlarla dolu, durağan geçen ancak sıkmayan, izleyende eşsiz bir tat bırakan bir sinema-şiir buluşturması.


    Yorumlar (1)
    • Böyle güzel bir anlatım karşısında kalemine ve ruhuna sağlık diyebilirim sadece. :) Filmi listeme ekledim, izledikten sonra buraya gelip yorum bırakacağım.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.