Felsefe ile Psikoterapi Mümkün Mü?

Felsefe ile Psikoterapi Mümkün Mü?
  • 3
    0
    0
    0
  • 19. yüzyılda birbirinden ayrılan felsefe ve psikoloji otantik olarak aynı kaynaktan çıkmakla beraber disiplin içinde metodolojik farklılıklar barındırmakta, ayrıca çağımızın bilimsel özelleşme furyasından nasibini alıp apayrı alanlar olarak kabul edilmektedir. Esasen felsefenin kuşatıcı ve eleştirel bir disiplin olması; etkileşime geçtiği bütün alanlara dinamik bir yapı kazandırmakta, dolayısıyla psikoloji için vazgeçilmez bir imkân sunmaktadır. Felsefenin en kadim sorularından olan ruh-beden ilişkisi, normal-anormal ayrımı, ethos-pathos tartışması, duygu-düşünce, mutluluk, acı, keder, varoluşsal sancılar filozofların daima gündeminde olmuştur. Öyleyse birbirinden ayrı düşmüş bu iki disiplinin psikoterapi sürecinde birleştirilmesi mümkün müdür?

    Filozof ve Psikolog Arasındaki İnce Çizgi

    Deney ve gözlemle bilimsel sonuç arayışında olan psikoloji 19. yy.’da felsefeden ayrılmış, çeşitli ekoller, yaklaşımlar ve metotlar geliştirmiştir. 1879 yılında Wund’un kurduğu ilk modern psikoloji laboratuvarında bu bilimin temelleri atılmış olsa da insan doğasını araştıran psikoloji halen filozoflardan pek çok izler taşımakta, aynı soruları sormaktadır.  Ruhsal sorunlar Antik Yunan, Mısır ve Çin medeniyetlerinde filozoflarca çokça tartışılmış, modern psikoloji anlayışına zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla uygulamada ve teoride hala birbirini tamamlayan bu disiplinler, metotları farklı olsa da insanı anlamaya hizmet etmektedir. 


    Günümüz insanının en önemli sorunlarından olan varoluşsal arayışlar Antik Yunan dünyasında da revaçtaydı ki buna çözüm olarak “Kendini bil!” tavsiyesinde bulunuluyordu. Delphi’deki Apollon Tapınağı'nın girişinde yazılı olan bu tavsiye toplum, kültür, dil, gelenek, inanç ve dogmatik bilgilerle kendini kaybeden, bireyselliğini unutan kişiye özünü bulmasını/yaratmasını tavsiye ediyordu. İnsanın kendisine ve doğaya/doğasına yabancılaşmasının had safhaya ulaştığı modern dönemlerde bu durum psikopatolojik bir hal almış, felsefenin en kadim tavsiyesi unutulmuştur. Bireyin kendisiyle ve doğasıyla barışmasında yol gösterici bir rehber olarak karşımıza çıkan felsefi soruşturma süreci her şeye yabancılaşan insana psikoterapik bir iyileşmenin imkânını sunmaktadır. Felsefenin kazandırdığı temel alışkanlık ve farkındalıklardan olan iç gözlem bireyin kendisini tanımasını ve hayattan ne istediğini bilmesini sağlamaktadır. Salt psikoterapik yaklaşımlarla bireyi nesneleştiren, öznelliğini ortadan kaldıran seanslar istisna olmak üzere bireye farkındalık ve yüzleşme imkanı  kazandıran terapilerin de felsefi bir içsel yolculuğa çıkardığı şüphesizdir.   

    Çağdaş Psikoterapi Üzerine

    Psikoterapi denildiğinde akla gelen ilk şey danışanın bir koltuğa uzanıp çocukluğundan bahsetmesi, yaşlıca bir psikoloğun kalın camlı gözlüğünün üstünden bakıp notlar almasıdır. Bilimsel anlamda ise ''Psikoterapi, kişinin duygusal ve davranışsal problemlerini bir uzman eşliğinde çözme ve genel iyilik halini artırma amaçlı bir psikolojik destek sürecidir'' (Sağır, 2020). Dolayısıyla psikoterapiye profesyonel bir konuşma tedavisi denilebilir. Zira sadece konuşmanın ve yazmanın bile kendi başına rehabilitasyon sağladığı, kişinin ayrıntıları fark edip kendisiyle hesaplaştığı bir süreç olduğu bilinmektedir.


    Psikoterapi ortamı denizciliğe benzer. Hayat denize, kişinin hayattaki yeri gemiye, kişi kaptana, terapist ise kılavuz kaptana benzetilebilir. Kişi kendi hayat gemisini kullanmakla yükümlüdür çünkü kaptan odur ve sorumluluk ona aittir. Ancak gemisini kullandığı alanda başka gemiler ve hayat denizinde fırtınalar, girdaplar ve su altında göremeyeceği kayalar olabilir. Burada devreye kılavuz kaptan yardımı yani terapist girer. Kişinin hayat denizinde gemisini minimum riskle güvenli limana ulaştırmasında kılavuzluk yapar (Psikoterapi, t.y.).


    Sürecin nasıl işlediğine dair birkaç belli başlı adım söylenebilir. Öncelikle danışan ve uzmanın arasında bir güven ortamı sağlanır. Bu ilk tanışma seanslarında mümkün olduğunca danışan tanınır; çocukluğu, korkuları, ailesi, yetiştiği ortam öğrenilir. Çeşitli testler uygulanarak kişiliğine dair bilgi edinilir. Böylece uygun terapi yöntemi belirlenir. Yetişkinlerle yapılan terapilerde bütün bilgiler özel olduğundan asla kimseyle paylaşılmaz. Biofeedback, Neurofeedback, Neurobiofeedback, Edufeedback, EF, EMDR, Hipnoterapi, Rehacom, müzik, sanat terapisi gibi pek çok teknik günümüz psikoterapi seanslarında yardımcı olarak kullanılmaktadır.


    Tarihte Psikoterapi

    Psikoterapinin tarihi son derece eski dönemlere dayanmaktadır. İlk örnekleri şaman gibi din adamlarının mistik ritüeller eşliğinde hastayı iyileştirmeye çalıştığı, telkinlerde bulunduğu bir nevi ruh arındırma ayinleridir. Orta çağ boyunca da izlerini genellikle kiliselerde itiraf sakramenti olarak gösteren psikoterapi uygulamaları din, günah, vicdan ekseninde devam etmiştir. 17. yüzyıl Aydınlanma Dönemiyle beraber bireyin/ bireyselliğin önemi artmış, psikoterapi daha seküler bir anlam kazanmış, modern haline ise ancak 19. yüzyılda ulaşmıştır.

    Psikoterapinin tıp bilimi olarak kabul edilmesi, 2. Dünya Savaşı'ndan sonraki yıllarda gerçekleşmiştir. 1940'lara kadar diğer tıp dallarında çalışan hekimler psikanalistlere hasta göndermemiş ve insanlar kendi kararlarıyla psikanalize başlamışlardır. Genel tıpta yavaş gelişmesine karşın psikanalitik düşünce sanatçıların, yazarların, tarihçilerin, antropologların insana bakış açısında önemli değişiklikler yaratmıştır. 1950'lerden sonra Freudçu teori, bu dönemde gelişen diğer tekniklerle birlikte kullanılan bir psikoterapi yöntemidir. Psikoterapi, herhangi bir konuşma yöntemidir. Freud'un serbest çağrışım yöntemi, tedavinin çekirdeğinde yer alır (Arsu, t.y.).

    Freud'un hastalarından biri olan Anna ilk psikoterapi uygulanan kişilerdendir. Kendisine uygulanan tedavinin etkisini baca temizlemeye benzetmiştir (Breuer&Freud, 2000:30). Psikoterapi konusunda en çok karışıklık yaratan nokta bu konuşma pratiğinin normal bir arkadaşla yapılan sohbetten ne farkı olduğudur. Elbette profesyonel bir psikoterapi seansında uzman kişi etik kurallara tamamen uyarak, yargılamadan, eleştirmeden ya da kendi düşüncelerini angaje etmeden bireyin kendi hatalarını görmesini, kendisiyle barışmasını, olayları daha net biçimde görmesini sağlamak için bir rehber konumundadır. Yani danışana akıl vermeyip adeta Sokratik (mayotik) bir yöntemle onunla beraber gerçeği bulmaya çalışmaktadır. Dolu bir kaptan boş bir kaba boşaltırcasına yapılan aktarma sadece doxa (sanı, kanaat) için geçerlidir. Filozof esasında öğrenciye kendisinden hiçbir şey aktarmayan; yalnızca ondaki varolanı fark etmesini sağlayan bir roldedir. Bu farkındalık gerçekleşince işi bitmeyecektir; bunu doğru kullanması ve içselleştirmesi için rehberliğe devam edecektir. Sokratik araştırmada özne, nesne, araştırmanın kendisi bir olup kendini gerçekleştirme, gerçek özüyle buluşma amaçlanmaktadır. Sokratik yöntemi bu bağlamda bir başka insanı anlamayı ve onunla yüz yüze gelmeyi sağlayan en önemli yöntem olan fenomenolojik yöntemle ilişkilendirebiliriz.

    Fenomenolojik yöntem direkt olarak bir başka insanın deneyimler dünyasına ve o kişi tarafından yaşanan gerçeklere ve tecrübelere götürür. Bu tecrübeler, onunla birlikte yaşanır, deneyimlenir ve paylaşılır. Ancak uzunca bir süre alıştırma ve çalışmadan sonra, kendinize ait kavram ve bakış açılarını bir kenara bırakıp, bir başka insanın gerçekliğine tamamen katılabilmeyi başarabilirsiniz. Psikoloji, Hegel’de “felsefe bilimleri ansiklopedisinin” sadece bir parçasıdır hatta Edmund Husserl bile kendi kurmuş olduğu fenomenolojiyi, başlangıçta “tanımlayıcı psikoloji (descriptor psychology)” olarak adlandırmıştır. Şu anda terapist, psikolog, psikolojik danışman, sosyolog ve dinî figürlerin yer aldığı ruh arazisi, 80’li yıllarda Alman filozof Gerd B. Achenbach ile felsefenin bir terapi çeşidi olarak ele alınmasıyla birlikte köklerine dönmüştür. Elbette bu söz danışanların destek alabileceği tek seçeneğin, akademik filozoflar olduğu anlamına gelmemektedir (Özer, 2018).

    Jung ise bu konu hakkında şunları söylemektedir: “Biz psikoterapistlerin, aslında birer filozof veya felsefe doktoru olmaları gerektiğini hatta bunu gerçekten istememiş olsak bile, birer filozof veya felsefe doktoru olduğumuzu gizleyemiyorum” (Jung 1972: 74). 

    Psikanaliz son derece revaçta bir terapi yöntemi olmasına karşın hastanın anlam dünyasının biricik olması ve uzmanın bu dünyayı tanımak için uzun zamana ihtiyacı olması gibi dezavantajları vardır. En yaygın terapi türlerinden biri olan bilişsel davranışçı terapide amaç kişinin olayları anlamlandırma, yorumlama şeklini düzenlemektir. İşlevsel olmayan, olumsuz düşünceler yerine kişiyi motive edecek gerçekçi ve olumlu düşünceler eklenerek davranışlarda düzelme beklenmektedir. Psikodinamik terapide kişinin geçmiş deneyimleri bilinç düzeyinde tekrar incelemeye tabi tutulmaktadır. Böylece gizlenen, huzursuzluk veren travmatik anılar iyileştirilmeye çalışılır. Destekleyici terapide ise kişinin özsaygısının, özgüveninin artması sağlanmaktadır. Sosyal ve bireysel anlamda rehberlik edilmekte olup, kaygı sorunu aşılmaya çalışılmaktadır. Postmodern psikoterapi gibi daha pek çok terapi yöntemi bulunmakta olup bunların genel eksikliği insana dokunamayışından kaynaklanacaktır.

    Klinik Psikolojiden Klinik Felsefeye

    Felsefenin tüketim ve haz odaklı günümüz insanına kadim bir mutluluk reçetesi sunabilmesi hususunda 2500 yıllık birikim elbette yol gösterici olacaktır. Kant’ın deyimiyle felsefe bir ilaç gibi etki etmelidir (Kant, 1999: 98). Bu noktada felsefenin profesyonel anlamda psikoterapide kullanılması çok yakın bir tarihe dayanmaktadır.


    Felsefi danışmanlık, 1980 öncesi Almanya’da Gerd Aschenbach ile başlayıp 1990 larda Kuzey Amerika’da gelişmiştir. Günümüzde kurumsal alanda çağdaş yönetim anlayışının, bireysel alanda sorun çözme, baş etme ve dengeye varmanın en önemli araçlarından biridir. Özellikle karar verme mekanizmalarında başvurulan ana ögelerin başında gelir. Öyle ki karşılaşılan sorunların kökeni çoğu kez felsefe ile ilişkilidir fakat taraflar felsefeci olmadığından bu düşünsel arka plan genellikle irdelenmez. Düşünsel arka plandaki temel sorun orada durdukça, görünür sorun ancak geçici veya kısmen çözülebilir (Ersoy, 2014).


    Klinik felsefe uygulamasına dair danışanın durumuna bağlı olarak pek çok farklı metot uygulanmakla beraber genel hatlarıyla bu sürece dair bilgi verilebilir. En önemli aşama ilk aşama olup, bireyin içinde bulunduğu rahatsız edici durumun farkına varması ve bu terapiyi kendi isteğiyle kabul etmesidir. Ancak bu durumda terapi fayda verecek, danışan kısa sürede çok yol alabilecektir. Ne yazık ki bazı psikolojik rahatsızlıklarda kişi kendi yarattığı bir sanal gerçeklik içinde yaşamakta ve desteğe, terapiye ihtiyacı olduğunu düşünmemektedir. Bu durumda ne klinik felsefenin ne de diğer modern uygulamaların fayda vermesi mümkündür. Sorunun farkında olan ve bunu çözmek için kendi iradesiyle terapiye gelen kişi işin büyük çoğunluğunu başarmıştır. Sorun bütün yönleriyle tespit edilip ortaya konulduktan sonra nelerin değiştirilebileceği, nelere katlanılmak zorunda olunduğu belirlenecektir. 


    Çağımızın en büyük sorunu olan hız, yetişme, başarma kaygısı zamanla insanlarda genel bir ataraxia (durgunluk, tepkisizlik) haline yol açmakta bu durum da kişinin kendisine yabancılaşmasına, en temel duyguların bile farkına varılamamasına sebep olmaktadır. Sonuç olarak birey uzunca bir süre iç gözlem ve iç konuşma yaparak kendisiyle baş başa kalarak verimli bir tanışma süreci geçirmelidir. Ayrıca travmaları, çocukluğu, pişmanlıkları, üzüntüleri hakkında yazmak ve konuşmakta son derece rehabilite edici bir çalışmadır. Bütün bu süreç asla sonu olmayan, bitmeyen bir çabadır. Esas yapılmaya çalışılan şey kendisinden ayrı düşmüş, benliğine yabancılaşmış insana kendisini tekrar tanıtmaktır ve mutlak bir çözüm iddiası da yoktur. Birey sürekli değişen dünyada kendisini yeniden ve yeniden tanıyacak; bu süreçte edindiği pratiklerle sorunlarını kendi başına çözmeye çalışacaktır. Zira felsefe sadece spekülatif bir arayış değil, bir hayat görüşüdür. Dolayısıyla insanın varoluşsal, fenomonelojik bağlamda da ele alınması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki her insanın ölüm gibi ortak kaygıları bulunmakta ve bu durum kendisini bildiği/fark ettiği andan itibaren onunla yaşamaya devam edecektir. Ayrıca travmatik deneyimler sadece psikotik epizodlar geçiren kişilerde değil her insanda vardır. İnsanın anne karnından dünyaya gelişi bir travmadır, ilk nefes, sütten kesilme birer travmadır ve hayat boyu devam edecek olan bu durum ölümle nihayet bulacaktır. Felsefi yaklaşım bütün bu travmaları anlamlandırmak ve bir korku nesnesi olmaktan çıkarmayı amaçlar.


    Felsefi psikoterapi psikolojinin/psikiyatrinin yaptığı gibi klasik bir teşhis, tedavi prosedürü yerine tüm insanlığın ortak, acıları, korkuları, tereddütleri ve kaygıları üzerinden bir danışman görevi üstlenmektedir. Kökleri stoacılara kadar giden bu terapi yöntemi hayatı daha yaşanabilir ve huzurlu kılmayı amaçlamaktadır. 
    Teknoloji gelişmiş, her şey dijitalleşmiş olsa da insanın beden, ruh ve zihin sağlığı bu durumdan ziyadesiyle olumsuz etkilenmiştir. Günümüzde modern tıbbın somatik bir hastalık teşhisi koyamamasına rağmen sürekli kötü hisseden, derin bir melankoli hali yaşayan insan profilleri ortaya çıkmıştır. Klinik felsefe ve felsefe terapisi, bu konularda her zaman nihaî cevaplara sahip olan bir bilim dalı değildir. Ancak 2000 yılı aşkın bir süreye dayanan eski bir soru arşivi, zamanında ve bugün insanları harekete geçiren ve Avrupa’nın büyümesini sağlayan cevaplara sahiptir. Bu cevaplara ilişkin olarak, Platon’un “İyilik İdeasından”, Kant’ın “etik olmayan davranışlarla özgürlüğün anlamsız olacağı” tezine ve Heidegger’in Varoluş felsefesine kadar ulaşan çeşitli cevap seçenekleri ve kaynakları mevcuttur. İnsan, “psikolojik bakımdan hasta” ve aynı zamanda “varoluşsal sıkıntılara” sahip olabilir, felsefe her iki durumda da insanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlayan bir etkiye sahiptir. Bunun için Platon’dan Derrida’ya kadar filozofların sahip olduğu felsefî hazine sandıkları açılmalı ve metafizik ihtiyaçları olan danışanların kullanımına sunulmalıdır (Özer, 2018).


    Bu bağlamda Boethius'un zindanda yaşadıkları önemli bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Çiğdem Dürüşken tarafından kaleme alınan “Boethius ve Felsefeyle İyileşmek” son derece çarpıcı bir kurguyla başlar. Devletin en üst kademelerindeyken iftiraya uğrayıp her şeyini kaybetmesi, ruhen çöküntü yaşaması üzerine felsefenin hekim olarak gelip Boethius’u ziyareti ve iyileştirmesi anlatılır. Boethius; Parmenides, Platon, Aristoteles, Stoa ve Plotinus’un öğretilerinden imdat diler ve bir iç konuşma başlatır. Felsefe ilk olarak Platonvari bir şekilde şiir perilerini azarlayıp kovar. Çünkü onların tek işi duygusal fırtınalar estirmek ve geçici rahatlama sağlamaktır. Bunun yerine felsefe kendi ilham perilerini kullanır. Felsefenin koyduğu teşhis gerçeklikten kopuş, şuur kaybı, gaflet, kendini unutmadır. Bütün amaç unutulanı hatırlamaktır. Apriori bilgileri çağırmak ve zihni bu sanılardan arındırmak gereklidir. Bu amaçla Anaksagoras, Sokrates, Zenon ve Seneca’ya ait hayat hikayeleri anlatır (Hasanoğlu ve Bayoğlu, 2020: 11-20).


    Felsefi terapide vaat edilen geçici bir hazdan, mutluluktan ziyade Aristotelesçi bir ifadeyle eudaimonia yani iyi ruh halidir. Bu hal genel bir huzur, dinginlik ifade etmektedir. Felsefe, psikoterapinin anavatanıdır. Ancak felsefe terapisinin tam olarak uygulanabilmesi için diyalog prensibi, diyalektik, fenomenoloji ve hermeneutik gibi özellikler de dikkate alınmalıdır. İnsan, sadece sosyal ve biyolojik olarak değil, aynı zamanda felsefi bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. Sadece "psikoterapi" adı bile psikoterapinin felsefî kökenini yansıtmaktadır. Psyche (Yunanca), ruh demektir. Psyche terimi, tıbbi veya doğa bilimleri kökenli değil, felsefî bir kavramdır ve bütün Avrupa Felsefesi bu kavram üzerinden şekillenmiştir. Hayat içerisinde kendi varoluşunu gerçekleştirememiş bir insan, kendini kişisel bir yoksunluk ve sıkıntı içerisinde bulmaktadır. Bu tip bir yoksunluk ve sıkıntının var olduğunun farkına varma ve bunu derinlemesine anlama, varoluşsal yönelimin temel özelliklerinden biridir. Danışan ''insan'' olarak terapide ele alınmaktadır. Burada bir "hastalık", "psikiyatrik bozukluk" veya "problem" yoktur. Burada kişi olarak, bir "insan" söz konusudur (Özer, 2018).


    Felsefe ruha şifa olur mu sorusunun yanıtı da burada yatmakta olup, Özer'in dediği gibi ''ilaç yerine Platon ve Kant'' tavsiye edilmelidir (Özer, 2018). Bireyselleşen, kendi küçük kalesine hapsolan fakat kendisiyle de barışık olmayan insan cevabı yine kendi içinde bir yerlerde bulacaktır. ''Çoğu insan kendi benliğinin içerisinde, bunun farkında dahi olmadan, küçük bir Platon'u, küçük bir Augustinus’u veya küçük bir Nietzsche’yi barındırır ve onları yansıtır'' (Özer, 2018).


    Felsefi terapi, çağımızın en büyük sorunu olan diyalogsuzluğu diyalogla gidermekle ilk adımı oluşturur. Kant’ın “ne yapmalıyım”ı yerine Montaigne’nin “aslında ne yapıyorum”unu temel almak gerekir (Filiz, 2021). Boethius'un zindanda insan kılığına girmiş felsefeyle konuşup yol göstermesi gibi gerek bedenen gerek kitaplarıyla yaşayan düşünürler daima insana insanı anlatacaktır.

     

    Yazan: Okan Nurettin OKUR 

     

    Kaynakça 

    Aristoteles, (2010). Metafizik (çev. Ahmet Arslan), İstanbul, Sosyal Yayınları.

    Sağır, L. (2020). Psikoterapi Nedir? Hangi Durumlarda Uygulanır? [Web Sayfası] Erişim Adresi https://www.florence.com.tr/psikoterapi

    Psikoterapi. (t.y.). Psikoterapi    Nedir? [Basın    Bülteni].    
    Erişim Adresi https://npistanbul.com/psikoterapi-nedir

    Breuer, J., & Freud, S. (2000). Histeri üzerine çalışmalar. ABD: Temel Kitaplar.

    Arsu, T. (t.y.). Psikoterapinin Tarihçesi [Web Sayfası] Erişim Adresi
    http://www.donusumkonagi.com/PsikolojikSorunlar/41/psikoanaliz/4030/psikoterapinin- tarihcesi.html

    Özer, A. ( 2018). Psikosentez. Psikoterapi [Basın Bülteni] Erişim Adresi https://www.psikosentez.com/

    Fatic, A. (2013). Epicureanism as a Foundation for Philosophical Counseling. Philosophical Practice, 8 (1), 1121-1141.

    Kant, I. (1999). Pratik Aklın Eleştirisi. Çev. İonna Kuçuradi, İstanbul: Türkiye Felsefe Kurumu Yayınevi

    Hasanoğlu A. ve Bayoğlu Ö.(Ed.). (2020). Klinik Felsefe: Boethius ve Felsefeyle İyileşmek (11-22) İstanbul, Pinhan Yayınları.

    Ersoy, M. A. (2014). Felsefeyle Terapi. Felsefi Danışmanlık [Web Sayfası] Erişim Adresi https://www.felsefeyleterapi.com/FelsefiDanismanlik.html

    Filiz, Ş. (2021). Yeni Bir Bilim Olarak Felsefi Sağaltım ve Pratik İmkanları [ Web Sayfası]. Erişim Adresi
    https://www.akademikakil.com/yeni-bir-bilim-olarak-felsefi-sagaltim-ve-pratik- imkanlari/sahinfiliz/

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.