Ucuz ve kaliteli çay severiz ama... Ucuz ve kalitesiz diyalektiğe kapalıyız!
Her şeye yetişebildiğini zanneden, her şeye en çok geç kalandır. Bizde insana "tahammül"ü öğretecek tahammül yok, kalmadı! Öğrenim, bireyseldir; ders, alanındır! Öğrendiklerin, bilmediklerinden bir fazlası olamaz, olamayacak da.
Bana Newton'ın azminden, yaşamından, uykusunda onu bulan ölümden bahset... Nâbi'nin Sûrname'sinden, Nietzsche'nin kol saatinden, Kafka'nın Dönüşüm'ünden bahset bana.
Tahammül dışında kaldım, yenildim; yenilginin dışında kaldım, öğrendim. Sahi, ben hiç vazgeçmedim, sadece kabullenmeyi öğrendim! Zemine uyguladığım kuvvetten ne kadar fazlasıyım? Bildiklerimden ne kadar azıyım? Düşün, düşün, düşün... -mek beni delirtir mi bir gün bir kaldırımın en orta yerinde...
Her öğrendiğini göremezsin, her gördüğünü bilemezsin.
Ellerime diken batar korkusuyla gül toplamazsam, gül görmem. Gül görmedikçe hangi günü benim bilirim? Boşver demekten yoruldum, artık "boşver!" demeye de üşengecim. Kim bilir sen de kaç kez boşverdin, aldıklarını doldurmak için.
Geldiğim yer, vardığım yerden daha yabancı değil, ikisi de birbirinin laciverti ne de olsa... Tam yedi baharı gömdükten sonra bile yaz göstermeyen güzler kucakladım, yine de bana mısın demedi kafam. "Ulan!" diyorum, "kafam!" diyorum...Ulan kafam...
Saate bile bakmak gelmiyor içimden artık. İnsan ezberlediğine bakar mı, bildiğini unutur mu, niye bakasın!?
Bildiklerimi unutamam, görmesem de. Bilemeyeceklerimi bilemem, görsem bile.
SAMİMİYETSİZ KAPILARIN ZİLİNDE BİLE KUŞ ÖTMÜYOR ARTIK!
Ben bir koşu yaşayıp geliyorum... Yer çekimsiz ortamda düşmeyi denemek benim yaptığım. Topallayarak yürüyen birkaç yıllık yeminlerim var benim. Tek tek çözmeye zorladığım kördüğümlerin nihayeti yine; usturanın ağzı!
"Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen."
Bu döngü beni koparır, yılgınlık her zaman tarif edilebilir bir gerçeklik olmasa bile.
Kapattığım ne kapılar var kendi üstüme bile kilitlediğim, çıkmaya gönlüm de yok.
Ağzımdan çıkanların kulağımı teğet geçtiği dünya değil misin... Sen de az değilsin.
Cinnetten biraz öncesi; dağınık çarşafların, kıl tüylü kaplı battaniyelerin şuursuz gecesi. Hoş geldin!
Meselenin aslı, boşlukta yürümek yoktur, basacağın yeri bilmemek vardır, öyle mi!? Ben bile bende beni bulamıyorken, hatta aramaya bile yeltenmiyorken, onlar da beni aramasın. Netliğin gittikçe kan kaybettiği bir atmosferde griden söz etmeyelim, bir zahmet... Ortasını bulmaya çalıştığın ne varsa b*ka sarar; ne, aradığını hatırlarsın, ne de bulduğunu. Bazı gerçekler, başta cezbeden, sevimli gelen, zamanı gelince de 5 yaşında bir çocuk gibi suratına tükürerek anlatandır! 5 yaşındaki bir çocukla hayatın ortak noktası nedir? Nasıl bağladık yani bunu? Sana tükürdüğü için 5 yaşında bir çocuğun da yakasına yapışamazsın, hayatın da... Kaldı ki hayatı arasan da bulamazsın, aradığın ya sendedir
ya da hiç! senin olmamıştır.
Yorum Bırakın