Deli bir baş ağrısı bu gece onu uyutmamaya kararlıydı. Yarın onun için önemli bir gündü, çünkü doktora tezini savunacaktı. En çok hayalini kurduğu bilim doktoru ünvanını elde edecekti sonunda. Taa üniversiteye adım attığı ilk günden bu yana en büyük dileğiydi bu. Sonunda o büyük gün gelmişti. Gelmişti gelmesine ama gerek stres gerek tüm duyguların birbirine gark olması mı nedir bilinmez bir baş ağrısı onu diken üstünde bırakmıştı. Uyumak, zihninin karmaşasından kurtulmak istiyordu ama yatağından kalkıp kendine bol köpüklü bir türk kahvesi yaptı. Annesinin kulağını çınlatarak baş ağrısını geçirmesi ümidiyle kahvesine iki üç damla limon sıktı. Limonlu kahvesini alıp televizyonun karşısına geçti. Eğer bir şeyler izlerse belki kafası dağılır diye düşünüyordu. Acaba ne izlemek iyi gelirdi. Hiç bir şey düşünecek hali yoktu. Rastgele kumandanın tuşuna basarak kendine bir challenge yaptı. Rastgele ne çıkarsa zorla izleyecekti. Bir çöl belgeseli denk geldi nasibine. Rahatlayayım diye açtığı televizyonda iyice gerildi. Kaktüslerin dikenleri sanki ona başaramazsın der gibiydi. Ama bir kere bu challenge yapılmıştı, o belgesel izlenecekti. Kahvesini yudumlarken gözleri kapanmaya başladı, hemencecik kanepeye kırılıverdi. O sırada belgesel de piramitlerden bahsediliyordu. Bilinçaltı baya sürprizlerle dolu olacak ki gözünü kapatmadan önce gördüğü piramitler rüyasında Sümer tapınağına dönüşmüştü. Bir Zigguratın tepesinde yarın ki tez savunmasını anlatıyordu. Tüm Sümer halkı da onu alkışlıyordu Baya paranormal bir olay olduğunun farkındaydı ama ilginç derece de moral vermişti bu durum. Uyandığında kendini hem zinde hem de daha güçlü hissediyordu. Ne de olsa tüm Sümer halkı arkasındaydı…
Yorum Bırakın