Anıtkabir hakkında ciddi anlamda bilgisizlik var. İnsanlar orayı Atina Akropolisi’ne benzetmektedirler. Evet! Fiziksel anlamda anımsatsa da içerisi pek göründüğü gibi değil.
Atina Akropolis'i
Bu konu hakkında bazı tezler ve sohbetler yapılmıştır. Ben bunları araştırırken Anıtkabir hakkında hakikaten çok derin bir Türk izlerine rastladım. Anıtkabir hakkında Alev Çakmakoğlu’nun tezlerini önemsedim. Buraya makalesinden bazı metinleri aktaracağım. Bu sayede Anıtkabir’in ne Mason ne de Yahudi ürünü olmadığını tamamen Selçuklu ve Türk kültürü ve bilgeliğinin bir ürünü olduğunu anlamış olacaksınız.
Alev Çakmakoğlu’nun tezini şu şekilde aktarayım:
"Anıtkabir’e asıl yönelme, Tandoğan tarafındaki girişten sonra yer alan kuzeybatı-güneydoğu yönünde Tören Alanı’na kadar uzanan yol ile gerçekleşmektedir. Yirmi altı basamaklı merdivenle çıkılan yolun başlangıcında kareye yakın dikdörtgen planlı Hürriyet ve İstiklal Kuleleri yer almaktadır. Hürriyet Kulesi’nin önünde Hüseyin Özkan tarafından yapılan erkekler grubu, İstiklal Kulesi’nin önünde ise kadınlar grubu heykelleri görülmektedir. Her iki tarafı güller ve ardıçlarla süslü yol traverten döşelidir. Yolun her iki tarafında olmak üzere ikişerli gruplar halinde yine Hüseyin Özkan’ın yaptığı 24 adet aslan heykeli bulunmaktadır. Bu heykellerin 24 Oğuz Boyunu temsil ettiği de ifade edilmektedir. Aslanlı yol, Mehmetçik ve Müdafa-i Hukuk Kuleleri ile Tören Alanına açılmaktadır. Uzunlamasına dikdörtgen, 15.000 kişi kapasiteli Tören Alanı’na, dört tarafından üçer basamak merdivenle inilmektedir.
Tören Alanı’ndan, üzerinde Atatürk’ün “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” sözleri yazılı olan, Kenan Yontuç’un eseri Hitabet Kürsüsü’nün de bulunduğu 42 basamaklı merdivenle Mozole’ye çıkılmaktadır. Anıtkabir’in en önemli bölümünü teşkil eden Zemin+bir katlı ve dikdörtgen planlı Mozole, Atatürk’ün kabrini ve sembolik lahdinin bulunduğu Şeref Salonu’nu ihtiva etmektedir. Zemin katın dış duvarlarının kesik piramit biçiminde, masif bir kitle halinde olması yapının alt kesiminde bir kale görünüşü kazanmasına sebep olmuş, yapıda yükseklik etkisini artırmıştır. Anıtkabir’in diğer kısımlarında olduğu gibi burada da üzerinde küçük pencereler bulunan dış duvarlar, beton üzerine traverten ile kaplanmıştır. Asıl ziyaret mekânını oluşturan Şeref Salonu’nu dışarıdan traverten taş kaplamalı beton kolonları ile bir revak çevrelemektedir. Ön ve arka cephede ortadaki iki kolon arasındaki açıklık diğerlerine göre daha geniş tutularak mozolenin basık kemerli mermer söveli ana girişi ve aynı eksende yer alan Atatürk’ün lahdi vurgulanmıştır. Mozole cephesinin solunda Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabı, sağda ise 10. Yıl Nutku taş kabartma üzerine altın yaldız harflerle Emin Barın tarafından yazılmışlardır. Bronz kapılardan girilen Şeref Salonu’na ortadaki daha geniş, yanlardaki daha dar açıklığa sahip iki sıra kolon dizisinin meydana getirdiği hazırlık mekânı ile geçilmektedir. Zemin ve duvarları mermer döşeli olan Şeref Salonu’nda girişin tam karşısında bronz şebekeli Ankara Kalesi manzaralı büyük pencerenin yer aldığı, eyvan olarak nitelenebilecek derinlikteki niş içerisinde Atatürk’ün sembolik lahdi yer almaktadır. Özellikle X. yüzyıldan itibaren Türk Mimarisinin yoğun olarak kullandığı eyvanları hatırlatan nişin Şeref Salonu’nun zemininden yüksek olması ve bu nişte yer alan bronz şebekeli pencereden süzülen ışık dikkatleri öncelikle lahit üzerinde toplamaktadır. Şeref Salonu’nun zemini ve duvarları Türkiye’nin çeşitli illerinden çıkarılan mermerlerle kaplanmıştır. Şeref Salonu’nun iki yan bölümünde dikdörtgen planlı galeriler yer almaktadır. Zemini mermer olan galeriler 9’ar adet çapraz tonozla örtülüdür. Şeref Salonu’nun 27 kirişten oluşan tavanı ile galeri tavanları mozaik ile süslenmiştir. Şeref Salonu’nda kapı ve pencerelerin yonca motifli şebekelerinin dışında, yan duvarlarındaki altışardan 12 adet meşalesinde de bronz kullanılmıştır. Mozole’nin üstü ise düz kurşun çatı ile örtülüdür. Mozolenin zemin katında ise üzeri çapraz tonozlarla örtülü koridorlara, beşik tonoz tavana sahip eyvan şeklindeki mekânlar açılmaktadır. Atatürk’ün aziz naaşı, bu katta doğrudan doğruya toprağa kazılmış sekizgen bir mezar odasında bulunmaktadır. Mozole’nin birinci katı olan şeref salonundaki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası tepesi sekizgen ışıklıkla kesilmiş bir piramidal külahla örtülüdür. Mezar odasında zeminin ortasında kıble yönündeki lahit sekizgen alanla sınırlandırılmıştır. Mermer sandukanın çevresine, bütün illerden, Kıbrıs’tan, Azerbaycan’dan gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır. Zemin ve duvarları mermerlerle kaplanan mezar odasının mozaik tekniğindeki yeşil örtüsü, ortadaki sekizgen ışıklıktan yayılan altın renginde sekiz adet ışık huzmesine sahiptir. Aslında biçim olarak çok farklı bir etki bıraksa da Anıtkabir üst kat ziyaret yeri alt kat asıl mezar odası yerleşimi ile Anadolu Selçuklu döneminin kümbet mezar anlayışını fikir olarak yaşatmaktadır.
Mozole’yi çevreleyen revakın beyaz mermer zemininde her kolon çiftinin oluşturduğu aralığa denk gelecek şekilde kırmızı renkte mermer şeritlerin çevrelediği beyaz dörtgen alanlara yer verilmiştir. Beyaz ve krem renkte mermerlerle döşenmiş Şeref Salonu’na giriş ya da hazırlık kısmında eşiklerin ardından siyahla çevrelenen enine dikdörtgen kırmızı mermerler yerleştirilerek her üç giriş noktası adeta işaretlenmiştir. Şeref Holü’nün daha geniş olan orta girişinde, hazırlık mekânının ortasında kırmızı ve siyah renkte mermerlerden Türk halı ve kilimlerinde sıkça görülen stilize edilmiş koçboynuzu motifleri, uzunlamasına dikdörtgen şeklindeki alanın dört yönüne yerleştirilmiştir. Daha dar olan iki yan girişte, zeminin ortasında uzunlamasına dikdörtgen alanlarda siyah mermer üzerine kırmızı mermerle stilize edilmiş koçboynuzları dikkat çekmektedir. Şeref holünde zemini, yan kenarlarda, zemindeki siyah mermerin belirginleştirdiği kırmızı mermerin oluşturduğu şeritten çıkan kırmızı dişlerden bir kenarsuyu sınırlamaktadır. Türk halı ve kilimlerinde çokça kullanılan, genelde tarak motifi denilen bu kenarsuyunun varlığı bu manada kullanılan diğer motiflerle birlikte Şeref Salonu’nun zemininin büyük bir halı ile kaplı olduğu izlenimini vermektedir. Hazırlık mekânını Şeref Salonu’na bağlayan kolonların arasında kalan zemin bölümleri, ortadaki daha geniş, yanlardaki daha dar ve giriştekilerin aynısı olmak üzere siyahla çevrelenmiş kırmızı enine dikdörtgenlere sahiptir. Döşemesi kırmızı granit olan dikdörtgen planlı Şeref Salonu’nun 26 uzun kenarlarında, hazırlık mekânındaki tarak motifli kenarsuyun daha geniş bir şekilde bu defa kırmızı zemin üzerine siyah dişlerle devamı görülmektedir. Bu kenarsuyun dışında, atlamalı olarak siyah, beyaz mermerlerin oluşturduğu dar bir yol Şeref Salonu’nun uzun kenarlarını sınırlamaktadır. Taraklı geniş kenarsuyunun dışında, ortası sade bırakılan Salon döşemesinin kenarlarında, hazırlık mekânında yan girişlerin zemininde bahsettiğimiz koç boynuzlu alanların hizasında olmak kaydı ile belli aralıklarla beşer adet uzunlamasına dikdörtgen bölümler yerleştirilmiştir. Siyah zemine sahip bu alanlarda beyaz mermer ile “yaba” da denilen “ok ve yay” motifleri, yine, Türk sanatında çok kullanılan bir deseni oluşturmaktadır.
Her ne kadar Türk mimarisinde renkli taş kullanımının başlangıçta daha çok Irak-Suriye etkili olduğu bilinse de minareler dışında renkli taşların cephelerdeki kullanımı ilk defa I. Alâeddin Keykubad zamanında Selçuklu başkenti Konya’da gerçekleşmiştir. Taşın yoğun olarak kullanıldığı Anadolu Selçuklu mimarisinde mermer malzeme, bazı yapıların taç kapılarında muhteşem örneklerle karşımıza çıkarken; kitabe, mezar taşı, sanduka, pencere söve ve alınlıklarında, havuz ve fıskiyelerde kullanıldığı, sütun başlıklarında ise çoğunlukla devşirme malzemeye yer verildiği bilinmektedir. XIV. yy. Beylikler Dönemi mimarisinde mermer, dönem özelliği olarak, taç kapılar dışında binaların bütün cephelerini kaplamaktadır.
Anıtkabir’deki Renkli Taş Süslemelere İkonografik Bir Yaklaşım Araştırmalarımız sırasında dikkatimizi çeken bir başka unsur da özellikle Şeref Salonu ve Atatürk’ün Mezar Odası’nda mermer süslemelerde kullanılan renklerin, motiflerin sadece biçim yönü ile değil taşıdıkları anlamlardan dolayı da seçilmiş olabilecekleriydi. Şeref Salonu ve salon döşemesindeki motiflerin içinde yer aldığı alanların dörtgen şekli, Türklerin dünyayı bir tepsi gibi, kubbeli bir tepsi gibi düşündüklerini, Türk devletini dört köşe olarak algıladıklarını hatırlatmaktadır. Anıtkabir’de biçimlerin yanı sıra bazı renklerin de özellikle tercih konusu olduğu düşünülmektedir. Şeref Salonu’nun zemininde, lahitte, Mezar Odası’ndaki mermer sandukada ve Mezar Odası’nın zemininde, merkezdeki sekizgen alanı çevreleyen kısımda kırmızı rengin varlığı söz konusudur. Kırmızının genel olarak güç, kuvvet, iktidar, şiddet ve yoğunluğu ifade ettiği, savaşın ve zaferin rengi olduğu, aynı zamanda güneyi de temsil ettiği bilinmektedir. Yine Şeref Salonu’nda Atatürk’ün lahdinin bulunduğu eyvan, zeminden başlayarak tavana kadar ve Mezar Odası’nda kırmızı lahdin bulunduğu sekizgen bölümün zemini beyaz renkte mermerle kaplanmışlardır. Her şeyden önce masumiyet, temizlik anlamına gelen beyaz, kutsallığı da sembolize ederken diğer taraftan devletin adalet ve gücünü de temsil etmektedir. Ayrıca beyaz rengin ölüm ya da ölümden duyulan üzüntüyü ifade etmesinin dışında, “ak” sözcüğünün Altay Türkçesinde cennet anlamına geldiği, cennette oturan tanrılarına Aklılar denildiği belirtilmektedir. Esas taraf kabul edilen batının sembolü olmasının dışında, Hz. Muhammed’in kullandığı üç sancaktan birinin rengi olmasıyla beyazın anlamı İslamî açıdan da yücelmekte; beyaz, ölümle tekrar doğmaya özgü bir geçiş rengi olarak kabul edilmektedir. Bir taraftan da Atatürk’ün beyaz mermer döşeme üzerinde yer alan kırmızı mermer lahdinin ve sandukasının varlığı Türk Bayrağı’nı ve bu Bayrağın temsil ettiği Türk Milleti’ni hatırlatmakta; Atatürk’ün, Türk Milleti’nin sînesinde yattığını sembolize etmektedir. Şeref Salonu’nun duvarlarını kaplayan yeşil mermerin ise, gelen ışıkla gök rengine doğru değiştiği fark edilmektedir. Gök ve yerin birbirini bütünlemesi gibi yeşil ve mavi de birbirini bütünlemektedir. Daha çok yer kavramı için kullanılan yeşil, Türklerde hükümdarlık ve hâkimiyet ile ilgili olarak, gençliğe, umuda, yeniden doğuşa, cennete, peygamber sülalesine işaret edebilmektedir. Ruhun ve düşüncenin rengi olan ve daha çok gök için kullanılan mavi ise ciddiyet ve asaletin varlığı ile sonsuz bir yolun rengidir. Türk dünyasında yeşil ya da gök rengi aynı zamanda doğuyu da ifade etmektedir.
Gerek Şeref Salonu’nda gerekse Mezar Odası’nda siyah mermer daha çok motifleri belirleyici ya da sınırlayıcı olarak kullanılmıştır. Türk mitolojisinde toprak rengi olarak kullanılan kara, aynı zamanda kuzeyin de sembolüdür. Bütün renklerin başlangıcı olan siyah, Türkler için şiddet ve güç yoğunluğu vurgulamada, yas, ölüm ifadelerinde kullanılmaktadır. Anıtkabir’in iki önemli mekânında kullanılan mermerler renklerine göre ele alındığında tutulan yasın gücünü, ölümü, yok olmayı, cenneti hatırlatmanın dışında Şeref Salonu’nda ve Mezar Odası’ndaki renklerle hâkimiyet, iktidar, güç ve umut kavramlarının ağırlığı hissedilmektedir. Öyle ki Türk dünyasında yeryüzünü tanımlayan yönleri temsil eden bütün renkler bu mekânlardadır. Şeref Salonu’nun duvarlarını kaplayan yeşil ya da gök rengi doğuyu, Türklerin geldiği, gelirken biriktirdiği kültür değerlerini, Türk medeniyetini simgelerken; batıyı simgeleyen beyaz mermerlerle kaplanmış Atatürk’ün lahdinin bulunduğu eyvan Türklerin batıya akışını hatırlatmaktadır. Şeref Salonu’nda dikkati çeken bir başka unsur da kırmızı ağırlıklı zeminde daha çok Türk halı ve kilimlerinden alınmış motiflerin ve düzenlemenin etkisiyle halı izlenimi veren mermer döşemedir. Bu uygulamada halı etkisi ile mekâna verilecek sıcaklığın dışında, halının, Türk’ün dünya medeniyetine önemli armağanlarından biri olduğunun düşünüldüğü inancındayız. Türk kültüründe halı sadece yaygı olarak değil; mesela Göktürklerde tahta çıkma törenlerinde Türk hakanlarını, göğe çıkma törenlerinde kamları içine koyup kaldırmada da kullanılmıştır. Ayrıca halı ve kilimlerde yer alan nakışların bir dile sahip olduğu da bilinmektedir. Şeref Salonu’nda en fazla karşımıza çıkan motiflerden biri koçboynuzudur. Türk kültür hayatında koç ya da koyun heykeli, resmi veya piktogram yapma geleneğini totem ya da tamga olarak kabul edenlerin yanı sıra kurban geleneğinin devamı olduğunu belirtenler de vardır. Bolluk, bereket, kuvvet sembolü olarak da bilinen koç, yüksek rütbeli alp mezarlarında bulunmaktadır. Koruyucu ruh inancı ile pek çok eşyanın üzerinde muska, nazarlık gibi de yer alan koç motifinin dışında, koç heykelleri de yiğitler veya önemli şahıslar için dikilmekteydi. Bu da Atatürk’ün mezar anıtında koçboynuzu şeklindeki motiflerin neden sıklıkla kullanıldığını açıklamaktadır.
Yine Pazırık Kurganları’nda (MÖ III.yy.) ahşap at koşum takımlarında da koçboynuzlarına rastlanmaktadır. Amuderya’nın Aral Gölü’ne döküldüğü bölgede, MÖ I. - MS VII. yy. Toprakkale Sarayı’ndaki alp heykelleri koç başlı kaidelere sahiptir.53 Göktürk Dönemi’ne ait Kültigin (732) ve Bilge Kağan mezar külliyelerinde (735), girişlerin iki yanında koç heykellerinin varlığı bilinmektedir. Türkler özellikle Azerbaycan ve Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki koç ya da koyun heykeli şeklindeki mezar taşları ile bu geleneklerini yüzyıllar boyunca sürdürmüşlerdir. 54 Yine Şeref Salonu’ndaki süslemeler arasında bir başka motif olan ve yaba da denilen ok-yay, çok eski devirlerden itibaren Türk sanatındaki yerini almıştır. Karasuk (MÖ 1300-800) dönemine ait bir dikilitaş Türk dönemine has büyük bir yay ve bir küçük yay ile oktan oluşmuş tamgaya sahiptir.55 Hun Dönemi’ne veya Göktürklere ait kurgan buluntularında ok ve yaylara da rastlanmaktadır.56 İslam öncesi dönemlerde Türkler hem mezarlara ölen kişi ile ilgili olarak ok ve yayları koymuşlar, hem de bunları çeşitli malzemeler üzerine biçimlendirmişlerdir. Yay resmi, Orhun ve Yenisey alfabelerinde “Y” harfine işaret ederken, ok ise “ok’ku, uk” gibi telaffuz edilmektedir. Türk askeri ve kabile teşkilatından bahsedilirken Orhun alfabelerinde boy yerine ok kullanılması bu işaretin etnik bir anlam taşımasının yanında harp silahı manasında da kullanıldığına işaret etmektedir."[1]
[1] Anıtkabir’deki Renkli Taş Süslemeler, -İkonografik Bir Yaklaşım- Alev Çakmakoğlu Kuru, Gazi Üniversitesi, STD, XXXVI/1, Nisan 2017, 69-93; Baran Aydın, 10’lar Konseyi, 2023, s. 124-131.
Yorum Bırakın