İçimizdeki Narı Dürten 10 Birhan Keskin Şiiri

İçimizdeki Narı Dürten 10 Birhan Keskin Şiiri
  • 8
    0
    0
    0
  • 22 Aralık 1963 Kırklareli doğumlu usta kalem Birhan Keskin, İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun olduktan sonra bir süre editörlük yapmasının ardından şiire merak sardı. Devam eden süreçte "Geniş Zamanlar" ve "Göçebe" adlı edebiyat dergilerini çıkartarak ilgi alanlarını genişletti. Bu sırada yazdığı eserleriyle pek çok ödüle de layık görülen şair, 2005'te yayımladığı "Ba" isimli şiir kitabıyla birlikte Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazanıp Gülten Akın'dan sonra bu başarıya ulaşan ikinci kadın şair oldu ve tarihe geçti. 2010 yılında kaleme aldığı "Soğuk Kazı" şiir kitabıyla ise Metin Altıok Şiir Ödülü'nün sahibi oldu. Kendisi halen daha yaşamını İstanbul'da sürdürmekte ve aynı zamanda Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olarak görev yapmaktadır.

     

    10) ENSTRÜMANTAL

    Aksın, içimde siyah bir nehir gibi
    dolanan keder
    unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa
    bende durmasın
    içimde öyle çok ki, her gidenden
    biriktirdiğim melekler

    Zaman insafsızlık etmese
    kederin oyduğu tarafımı sana getirsem
    kalem beni tutmasa, anlatsam sana
    siyah, simsiyah bir engerektir zaman
    ve kış neler eder insana
    nasıl yarım bırakır, ayırır parçalara
    sense kışı yaşamadın daha

    Reddettim bütün kesinlikleri, kalbim
    bu hayale bir daha inansın diye
    siyah... değişmiyor
    siyah hala bir nehir içimde
    ve kalbim anlamıyor
    adalet yok, niye?

    Yıktığım, atladığım, söndürdüğüm
    bir yangın yerindeyim
    içimde sadece, dediğim gibi
    her gidenden biriktirdiğim melekler
    kalbimin üstünde bir daha hançer

     

    9) SU

    Konuşmam artık, ağır sözler söylemem
    bir düş için sabahları göğsüme sedeften
    bir çiçek işlerim
    Hiç bilmedim, konuştuklarımdan ne anladın,
    ormanın korkunçluğunu söyledim,
    ovanın serinliğini sustum,
    sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm
    Durmadan bir yoldan söz ettim:
    suyum ben, adımı unutmadım,
    dolanıp, bir gün yanına düştüğüm
    bir dağdan söz ettim;
    dünyanın işine karışmadım,
    beni avutmaz dünya, beni tutmaz da,
    dolanıp içinde kirinin
    yine temiz geldim.
    Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım:
    bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım
    Konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin
    bil ki yanına düştüm.

     

    8) EZİYET

    Ağaç duruyor.
    Yol da, ot da.

    Duran bir şey var bende,
    ağaç gibi.
    Onu ayaklandırıp, oradan oraya
    gitmem zor.

    Bende bir ağaç duruyor, bir ot
    Eserse arada rüzgâr
    Ağacın saçlarını o tarıyor.

    Aşk ayaklandırmıştı bir kere
    hatırlıyorum, ama…
    Şimdi rüzgâr şimdi güz
    Ağacın dallarını zorluyor.

     

    7) GİDİŞ

    Senin gözlerin benim gerçeğim

    (sendeki telaşa onlarla inandım)
    bakmıyor bana, benden uzakta.

    Aramızdaki mesafede gerilen
    bir teli inletiyorum seninle
    sesi ben duyuyorum tek,
    bir şey duyduğu yok kimsenin
    benden başka.

    Bir hülyanın hatırasında
    kasıp kavuruyorum kendimi
    diyorlar ki, hayat yalandır,
    aşk da.
    Nasıl inanırım o;
    olmak istemiş de olmamış
    bir yarım nefes gibi şuramda.

    Sana dokunamayacak kadar
    ürkek kalmış olduğum bu mesafeden
    dön/erken sen
    önce ayaklarının gerçekliğine inandır beni,

    inanmak istesem de
    senin gidişin yalandır bende.

     

    6) İZ

    Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
    izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
    orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
    benden savrulan parçalar kurusa da,
    izleri var hala yolun kenarında.

    İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
    vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
    acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
    ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
    hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
    büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

    Ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
    kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
    yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
    döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
    kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

    Şimdi, acının ormanından geçiyorsun
    her şey bir daha kanasa da
    ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
    geç meleğim, senin de şarkıların olsun
    içindeki telleri titreten.

     

    5) AĞRI

    O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç
    dünya için. Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
    Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
    Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
    Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
    Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
    iskelede bir lastik, az ileride turuncu bir şamandıra,
    İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
    Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
    Bıraktın, unuttum, unutuldum.
    Seni kırdığım yerden beni de kırdılar, 
    Ben hiçbir cümleye ağlayamam artık seni.

     

    4) GÜNEŞ YILDIZ

    Yol uzun, güzergah zorlu; ne demeliyim?
    Zarif kardeşim benim,
    Seni aldım yanıma, ikizimi almış yürüyor gibiyim.
    ,
    Sana yıldız sana güneş mi demeliyim,
    Günümde hayret gecemde hayret istedim
    Yer yer senin gibiyim ben yer yer kendim.
    ,
    İnsan olan yerlerim çok ağrıyor,
    Olsun, yine de sen kapanma, şu sıra benim,
    Yerine bırak ben incineyim

     

    3) ŞUBAT

    Ben bu içimin yankısı, ben bu içimin koruyla
    bu narı daha fazla taşıyamam.
    Düşecek ellerimden, dağılıp dökülecek odaları,
    dayanamam.
    Benden sana mevsimlerden anne, uykularımdan tüller,
    ömrümden ağrılar sızmıştır.
    Bu aşk bende bir imkânsızlık tasarımı gibi kaldı,
    kaldıramam.

    Adı Şubat olan bu şiirde kalbim
    uzun bir nehir gibi ağrıyor. İnat yumağım çözüldü.
    Sol omzundan siyah atımı, sana düştüğüm o eski şubattan
    çukurumu alıyorum.
    Benden kalan boşluğa kırmızı bir araf düşüncesini koy.
    Nasıl hatırlanırsa bir yaprakta bir orman
    bu kez o olsun beni sana hatırlatan.

    Bir gün olur senin de düşerse elinden nar
    Aşk bir gün seni de alır bir yerden bir yere koyar
    Ne zaman ki kaplar gönül mülkünü kar
    Çağır o zaman, anlatırım sana,
    bir ömürden nasıl döne döne geçer turnalar.

    Sanma ki inadımda sarı bir safra
    dilimde uçuşan rüzgârlı bir sayfa
    sözlerimde silinmiş şifre vardır.
    Sökmedin beni çölden, yolum araftır.

     

    2) DERİN ZAMAN

    Ben senin sınırlı gövden ile
    beni sonsuz sarmanı diledim.
    Uykum seninle kışın kolları arasında
    devrilerek dönerek tamamlansın,
    içimde kuzeyin kuşları sussun istedim.
    Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini,
    çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili
    hatırlamak için
    beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda
    durup yalvardım:
    Beni bu siyah boşluğun içine bırakma,
    derin bir zaman istedim senden, ama
    bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun
    kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili,
    yokluğunun sebebini anlatamadım kendime,
    yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi
    içimde.

    Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında
    de ki:
    Ben onunla denizin dövdüğü dilsiz
    taşlar üstünde sustuydum.

     

    1) PENGUEN -2

    O büyük ve muazzam zamanda unuttum
    Kanatlarım çok oldu üşüyor benim
    Bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
    Bu yüzden eğik boynum.
    Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
    Bundan gözlerimdeki kayalık,
    İçimdeki serseri buzullar
    Dürtme içimdeki narı
    Üstümde beyaz gömlek var.

     

     

    Kaynak: 1

    Görsel Kaynak: IG / phantom.painting 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.