DUNE PART 2 İNCELEME (spoilersız)

DUNE PART 2 İNCELEME (spoilersız)
  • 7
    0
    1
    2
  • Frank Herbert’ın Dune'u

            Frank Herbert 1965 yılında bilim kurgu dünyasını şaha kaldıracak bir kitap yazdı: Dune. Yaklaşık 60 yıl sonra ise Kanadalı yönetmen Denis Villeneueve bu eseri tekrar yorumladı. Frank Herbert’in Dune’u ile Denis Villeneuve’nun Dune’u arasında oldukça bariz bir uçurum var. Frank Herbert’in yarattığı Dune evreni, yarattığı atmosferin yanında felsefik yönü oldukça baskın olan, inanç mekanizmasını ağır ağır işleyen ve sindiren, inancın peşindeki insanların hikayesi. Kitabını okuyan insanların da anlayacağı üzere Dune, kendilerine kurtarıcı bekleyen, Arap toplumuyla özleştirilen, Fremen halkının ve Paul’un yolculuk hikayesi; inanç mekanizmasının insanın doğasına nasıl bir etkisi olacağını işleyen bir roman. Seçilmiş kişi duygusunu epik sahnelerden öte, narrative olarak ağır ağır işleyen ve karakterlerin motivasyonuna girebildiğimiz bir evren Frank Herbert’in Dune evreni.

             Frank Herbert’ın kurduğu yapının tam aksinde bunu bir “savaş-yolculuk” temasında işleyen Denis Villeneuve’nun Dune’u yorumlama tarzı ise aslında tam ondan beklediğimiz şekilde. Şüphesiz Villeneuve günümüzün en iyi yönetmenlerinden biri olabilir fakat hangi yönde? Yönetmenler filmlerini büyüklük ve gösteriş kavramlarının üstüne kurabilir ya da tam tersi yönde güçlü bir diyalog yazımıyla “hisli bir sinema” kavramı haline getirebilir; Villeneuve’nin metinsel anlatış tarzı seçimiyle ise Dune maalesef büyük bir gösteri alanı gibi. Geniş açılı sekanslar ile epikliği gözümüzün içine sokma eğiliminde. Bunu yaparak karakter derinliğinden oldukça uzakta kalan metinsel anlatımını gizlemeye çalışıyor; zaman, mekan, kavramlarını sindiremememize yol açıyor. Evet Dune gösteriş olarak oldukça ihtişamlı olabilir fakat seçilmiş kişi hikayesini izlerken evren mi yoksa karakteri anlamak isteriz? Villenue’nun Dune’unda karakterler hissiz bir kukla gibi, karakter motivasyonu, inancı, hisleri, hiçbir duyguya giremiyorsunuz. Karakterler evet varlar; ama gösterinin bir parçası olarak. Oldukça altı boş karakter yazılımı ve basit diyaloglar Frank Herbert’in felsefesinden oldukça uzağa doğru fırlatıyor sizi, kitapta anlatılan felsefenin çok ötesine.

                Dune temelinde inancın peşinde sürüklenen insanların yolculuğu, fakat bu yolculuğu anlatırken yüzeysel diyolog yazımı deyimi yerindeyse varoluşunu basitleştiriyor; anlatış olarak bize bu inancın altını dolduracak hissi maalesef geçiremiyor. Filmin ikinci yarısında artık iyice gözümüze sokulan Paul ve Chani’nin zorlama aşk hikayesi de filmin olumsuz yanlarından. Karakter motivasyonu bir yana dursun, bu zorlama aşkın motivasyonu da oldukça anlamsız. Birbirleriyle olan iletişimlerinin hiçbir zemini yok. Film izleyicilere uzun uzun sahnelerle duygu ağırlıklı bir yapı sunsun demiyorum fakat inancın hikayesini anlatmak istiyorsan duyguların baş ucunda olması gerekir, görsel ihtişamın değil. Maalesef Dune 2’de tıpkı 1 gibi, Frank Herbert’in kurduğu felsefi zemini güçlü olan evrenin içine bizi maalesef sokamıyor.


    Yorumlar (1)
    • Villeneuve de bir röportajda filmde diyalog sevmediğini belirtiyor. Ona göre etkileyici ve gösterişli sahneler bir filmde olması gereken unsurlar. Dediğiniz üzere diyalogların ve karakter gelişiminin zayıf oluşu yapıtın felsefi tarafına gölge düşürmüş. En nihayetinde yönetmen de piyasa için iş yapan biri. Bu tür kaygıları taşıması pek mümkün değil.

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.