BÜYÜDÜN MÜ ?
çiçekler sulanınca alkış kopuyor
yere atıyor ekmekleri aralıklarla
o cevval masallara kızgın çocuklar
ağzından hep ev çıkıyor bir kadının
dağılıyoruz..
öldürülmüş süvariler geliyor üzerimize
sarı kantaron ve ellerinde kösnül üzümlerle
unutarak hevesleri savruluyoruz
ağzımıza doluyor rüzgâr ve toprak.
bülbülün sesi hep gamlı burda
dağlanarak bir bir kenterlerin telaşına
çekiliyoruz sineye sözleşmelerden
kesmiyor dişimiz çiğ balıkları
düşünüyoruz
istemediklerimizi yapar istediklerimizi inkâr
buluyoruz uzun vakitlerdir kendimizi
bugün de ölmeyip olmuyorsak şayet
topluca bir konut çekilişine yamanıyoruz
kırıtarak
sus payımız çünkü bizim piyangolar.
az ileride hükümetler düşecek
biraz daha konuşsak
hınzır gülümsemeler yüzümüzde
susuyoruz..
ağlıyor kızıl güller ellerinde beyaz mendillerle bekçiler
gazeteler yazıyor: genel afla çıkanlar şımarıyor.
bütün ülkenin ağzı oluveriyor bir baldıran ağzı
azarlamaktır elbet sabahtan akşama büyük vurgunların örtüsü
reis-i cumhurdur naklen herkes sağ şeritlerde
çakarlı aracıyla kıdemli bir gangster şiir yazıyor:
bugün hepimiz buradaysak
diyor
o gün hepimiz O'nu orada tanımıştık da, e ondan.
uyanır uyanmaz gece oluyor acımız büyük
seviniyoruz perdeler açılınca sarsak kırlara
yaşayanlar ölüleri kıskanıyor bu bir gerçek
haber geliyor şehirlerden
eşantiyon olarak kefen veriyormuş artık marketler
iyileşiyoruz, iyileşince
gözlerimizi kapıyoruz gidenlerin ardından.
az ileride hükümetler düşüyor
kaybolmak, biliyoruz, bulunmaktır bazen
yakalanmak tanınmak.
kimin neyden hoşlanacağını iyi biliyorlar burda
abimmm çekiyorlar salyalarıyla ödeyince hesabım
kolonya tutuyor, niçin ağlamadığımı soruyorlar
birden oraların abisi oluveriyorum
uyardığım halde efendim diyor garsonlar
lincoln'la azat bildirgesini imzaladığımız
bin sekiz yüz altmış üçte bir günü anımsıyor
hayıflanıyorum
ammaaa
bir fikir:
( onlardaki gurur bende olsa
ben başkası olurdum
onlar da olurdu başkası
bendeki gurur onlarda olsa )
eylemlerinden mesul yani konumundan memnun herkes
bunu aydınlanınca gülüyorum
usulca moskova’da birleşen yumrukların
hızlıca washington’da dağılmasını kavrıyorum
siliyorum 1848 ile 2013’ü kredi kartı şifrelerimden
hunharca yiyorum uzanıp simsiyah gülleri
şimdilik hepimiz yalnız, gülünce büyüyorum
kızgın değilim artık aristo’ya, firavunlara da
mirasın gözlerinden, ölümün ellerinden öpüyorum
hısım kılıyorum dağları kendime büyüleniyorum büyüyünce
başını okşuyorum kırgın çocukların
birinin büyütmesi gerek hayatta kalmak için
pis işleri var şu yetişkinliğin
birilerinin de özenle serpilmesi..
aileler saklı garson ve patronların dilleri altında
ben bu yalanı
ben bu meşru yalanı çok eski devletlerden tanıyorum
daha çok elmas bırakıyorum dualarla kasaya
köleler güzelmiş babası da mı olsam diyorum
demli kaçak çaylar ısmarlıyorum herkese
reklamlar alıyor, şakalar yapıyorum
daha dün sabahları kendimi hırpalıyordum oysa.
çünkü ben kimseye güvenmiyorum
bahşiş veriyorum, dağılıyorlar.
şüphelerim doğrulanınca yola çıkıyorum
gidip bir otobüs bileti alıyorum en uzaktaki kendime
haklıyım, ben ne zaman haklansam, o sesten ürküyorum.
terminaller sürgünlerindir diye bağırıyor
gözü pek satıcılar
gümrükten uydurduğu göçmen kokuları satıyor
bir üçkağıtçı
herkesin acelesi var nasıl olsa iyi görünmek için.
tüm hayatımın sorumluluğu ondaymış da
bana telefonunu göster diye çıkışıyorum ona:
katırlarla mayınlarla geldin bu bezgin kente
bildiğin var ki zorlu tepeler aştın şu karakışta
durduramadı ne düşen tomruklar seni ne asi nehirler
bana telefonunu göster
bana
telefonunu
o en derin suskunluğunu
hiçbir çağdaş tuşla dinmeyen paslı kanamalarını
kimdim çok eski kışlarda ve hangi toprağın tohumuydum
aç şunu ve beni bul
beni bul ey kendim
beni onlara verme
büyüleyeceğim kendimi söz özenle ordan
çıkıyorum bak görüyorsun karşılıksız
buğdaysız şu ısırgan otlaklardan
Hüseyin Ali Mersin
Yorum Bırakın