Advertisement Tracker

BÜYÜDÜN MÜ ?

BÜYÜDÜN MÜ ?
  • 2
    1
    0
    0
  • BÜYÜDÜN MÜ ?

     

    çiçekler sulanınca alkış kopuyor

    yere atıyor ekmekleri aralıklarla 

    o cevval masallara kızgın çocuklar

    ağzından hep ev çıkıyor bir kadının

    dağılıyoruz..

     

    öldürülmüş süvariler geliyor üzerimize

    sarı kantaron ve ellerinde kösnül üzümlerle 

    unutarak hevesleri savruluyoruz

    ağzımıza doluyor rüzgâr ve toprak.

     

    bülbülün sesi hep gamlı burda

    dağlanarak bir bir kenterlerin telaşına

    çekiliyoruz sineye sözleşmelerden

    kesmiyor dişimiz çiğ balıkları 

    düşünüyoruz

    istemediklerimizi yapar istediklerimizi inkâr

    buluyoruz uzun vakitlerdir kendimizi

    bugün de ölmeyip olmuyorsak şayet

    topluca bir konut çekilişine yamanıyoruz

    kırıtarak

    sus payımız çünkü bizim piyangolar. 

     

    az ileride hükümetler düşecek 

    biraz daha konuşsak

    hınzır gülümsemeler yüzümüzde

    susuyoruz..

     

    ağlıyor kızıl güller ellerinde beyaz mendillerle bekçiler

    gazeteler yazıyor: genel afla çıkanlar şımarıyor.

    bütün ülkenin ağzı oluveriyor bir baldıran ağzı

    azarlamaktır elbet sabahtan akşama büyük vurgunların örtüsü 

    reis-i cumhurdur naklen herkes sağ şeritlerde

    çakarlı aracıyla kıdemli bir gangster şiir yazıyor:

     

    bugün hepimiz buradaysak

    diyor

    o gün hepimiz O'nu orada tanımıştık da, e ondan.

     

    uyanır uyanmaz gece oluyor acımız büyük

    seviniyoruz perdeler açılınca sarsak kırlara 

    yaşayanlar ölüleri kıskanıyor bu bir gerçek 

    haber geliyor şehirlerden 

    eşantiyon olarak kefen veriyormuş artık marketler 

    iyileşiyoruz, iyileşince 

    gözlerimizi kapıyoruz gidenlerin ardından. 

     

    az ileride hükümetler düşüyor

     

    kaybolmak, biliyoruz, bulunmaktır bazen

    yakalanmak tanınmak.

     

    kimin neyden hoşlanacağını iyi biliyorlar burda 

    abimmm çekiyorlar salyalarıyla ödeyince hesabım

    kolonya tutuyor, niçin ağlamadığımı soruyorlar

    birden oraların abisi oluveriyorum

     

    uyardığım halde efendim diyor garsonlar

    lincoln'la azat bildirgesini imzaladığımız 

    bin sekiz yüz altmış üçte bir günü anımsıyor

    hayıflanıyorum

    ammaaa

     

    bir fikir:

    ( onlardaki gurur bende olsa

    ben başkası olurdum

    onlar da olurdu başkası

    bendeki gurur onlarda olsa )

    eylemlerinden mesul yani konumundan memnun herkes

    bunu aydınlanınca gülüyorum

    usulca moskova’da birleşen yumrukların

    hızlıca washington’da dağılmasını kavrıyorum

    siliyorum 1848 ile 2013’ü kredi kartı şifrelerimden

    hunharca yiyorum uzanıp simsiyah gülleri

    şimdilik hepimiz yalnız, gülünce büyüyorum

     

    kızgın değilim artık aristo’ya, firavunlara da

    mirasın gözlerinden, ölümün ellerinden öpüyorum 

    hısım kılıyorum dağları kendime büyüleniyorum büyüyünce

    başını okşuyorum kırgın çocukların 

     

    birinin büyütmesi gerek hayatta kalmak için 

    pis işleri var şu yetişkinliğin

    birilerinin de özenle serpilmesi.. 

     

    aileler saklı garson ve patronların dilleri altında

    ben bu yalanı 

    ben bu meşru yalanı çok eski devletlerden tanıyorum 

    daha çok elmas bırakıyorum dualarla kasaya 

    köleler güzelmiş babası da mı olsam diyorum

    demli kaçak çaylar ısmarlıyorum herkese

    reklamlar alıyor, şakalar yapıyorum

    daha dün sabahları kendimi hırpalıyordum oysa.

     

    çünkü ben kimseye güvenmiyorum

    bahşiş veriyorum, dağılıyorlar.

     

    şüphelerim doğrulanınca yola çıkıyorum 

    gidip bir otobüs bileti alıyorum en uzaktaki kendime

    haklıyım, ben ne zaman haklansam, o sesten ürküyorum.

     

    terminaller sürgünlerindir diye bağırıyor 

    gözü pek satıcılar 

    gümrükten uydurduğu göçmen kokuları satıyor 

    bir üçkağıtçı

    herkesin acelesi var nasıl olsa iyi görünmek için.

    tüm hayatımın sorumluluğu ondaymış da

    bana telefonunu göster diye çıkışıyorum ona:

     

    katırlarla mayınlarla geldin bu bezgin kente 

    bildiğin var ki zorlu tepeler aştın şu karakışta 

    durduramadı ne düşen tomruklar seni ne asi nehirler

    bana telefonunu göster

    bana

    telefonunu

    o en derin suskunluğunu

    hiçbir çağdaş tuşla dinmeyen paslı kanamalarını 

     

    kimdim çok eski kışlarda ve hangi toprağın tohumuydum

    aç şunu ve beni bul 

    beni bul ey kendim 

    beni onlara verme 

    büyüleyeceğim kendimi söz özenle ordan 

    çıkıyorum bak görüyorsun karşılıksız 

    buğdaysız şu ısırgan otlaklardan 

     

    Hüseyin Ali Mersin


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.