Araştırmalarıma devam ederken Kâzım Karabekir’in eserlerine tekrardan göz gezdirdim. Atatürk’ün din anlayışını çarpıtanların kaynak edindiği temel kişilerin arasında Kâzım Karabekir vardır. Daha önce konuyu 1-2 cümle ile bahsini geçmiştim. Şimdi Karabekir’in anlatımıyla “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur.” sözünün sır perdesini açıp belli yalancılara yalanlarını iade edeceğim.
İddiaya göre Atatürk: “Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdur.” demiş. Kâzım Karabekir’e ait bu iddia üzerinden Atatürk’e saldırılmaktadır. Karabekir’in yakın tarih arşivlerinde tartışma yaratacak 39 yeni defter bulundu. 1906-1948 yılları arasındaki günlüklerin 1932-1938 yıllarını anlatan bölümleri yok olmuştur.[1] Yani 6 yıl kayıp vardır. Bunu göz özünde bulundurarak konuya odaklanmak gerekir.
Kâzım Karabekir
Olayı Kâzım Karabekir şu şekilde aktarıyor:
“…10 Temmuz 1923 Ankara İstasyonu’ndaki kalem-i mahsus binasında Fırka nizamnamesini müzakereden sonra, Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık: Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar’ dediler. Kendisini Hilâfet ve Saltanat makamına layık gören ve bu hususlarda teşebbüslerde de bulunan, din ve namus lehinde türlü sözler söyleyen ve hatta hutbe okuyan, benim kapalı yerlerde baş açıklığımla lâtife eden, fes ve kalpak yerine kumaş başlık teklifimi hoş görmeyen Mustafa Kemal Paşa, benim hayretle baktığımı görünce şu izahatı verdi: Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar! Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz! Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.’
Kâzım Karabekir: Dinsiz ve ahlaksız bir millete bu dünyada hayat hakkı olmadığını tarih gösteriyor Paşam, bu yeni akide bizi Bolşevikliğe götürür… Hâlbuki şimdi halkın asla hoşuna gitmeyeceği ve benim bile derin bir uçurum gördüğüm bir formülü, zorla halka kabul ettirecek bir idare kurmaya gidiyorsunuz. Böyle yapmayınız…”[2]
Oktan Keleş durumu şu şekilde açıklıyor:
“Birçok yazar diyor ki Atatürk: ’Türkler İslam'la tanıştıktan sonra geri kaldı.’ dedi. Hayır, efendim 'Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar.’ ifadesinden psikolojik bir algı yaratmaya çalışarak art niyetli anlamlar çıkarmaya çalışanlara işin doğrusunu Kazım Karabekir anlatıyor. Sebebi şu: ‘Yanlış din anlayışından olanlar. ’diyor. Gazi Paşa önce yanlış din ve yanlış namus anlayışını değiştirmeliyiz diyor (…) Atatürk, dini ve namusu değil bu yanlış din anlayışını ve yanlış namus algılamasını değiştirirsek bu toplum zengin olur ve kazanır diyor. Ne var bunda? Ayrıca diğer söylenen ifadenin müsebbibinin de Fethi Okyar olduğunu bilmeyenler iyice öğrensinler. Birçok el yazmalarında bunu Atatürk’e bina ediyorlar. Birileri Fethi Okyar’ın el yazmalarını Atatürk’ün diye yutturuyor ve oradaki cümleler Atatürk’ün zannediliyor.”
18 Temmuz 1923
Karabekir devam ediyor:
“Ankara İstasyonu'ndaki kalem-i mahsus binasına gitmiştim. Mevcut azadan Tevfik Rüştü Bey 'Ben kanaatimi Meclis kürsüsünden haykırırım, kimseden korkmam' dedi. Ne konuştuklarını bilmediğim için sordum: 'Nedir o kanaat?' Tevfik Rüştü Bey yerine, Mahmut Esat (Bozkurt) cevap verdi: 'İslâmlığın terakkiye mâni olduğu kanaati! İslâm kaldıkça yüzümüze kimsenin bakmayacağı kanaati!'
...Fethi Bey (Okyar) söze karışarak gayet mütehakkim bir eda ile dedi ki: 'Evet Karabekir, Türkler İslâmlığı kabul ettikten sonra böyle geri kaldılar. İslâm kaldıkça da geri kalmaya mahkûmdurlar!”
Bu söz de Fethi Okyar tarafından söylenmiştir üstelik bunu da Kâzım Karabekir söylüyor. Atatürk’ü karalama propagandasını yürütenlerin iddia ettiği gibi "Evet Karabekir, Türkler İslâmlığı kabul ettikten sonra böyle geri kaldılar. İslâm kaldıkça da geri kalmaya mahkûmdurlar!" ifadesi Atatürk’e ait değildir.
[1] Oktan Keleş, Atatürk’e Atılan İftiralar, 2021, s. 197.
[2] İsmet Bozdağ, “Atatürk-Kâzım Karabekir Çekişmeleri Paşaların Kavgası”, 1991, s. 142-144; ten aktaran Keleş, age., s. 197,198.
Yorum Bırakın