İnsanı içten içe çürüten şey nedir diye sorsalar hiç düşünmeden söyleyeceğim şu: ‘’Dağılanı toparlama ve en iyiyi inşa etme arzusu…’’ Bir camın üzerinde uzunca bir süre ince ince yürümeye çalışmanın en sonunda ayaklarını yere vura vura, parçalanarak ve kanayarak sonuçlandığını görmekle son bulan arzu..
Elinin tersiyle çarparak devirdiğini bile toparlamazken çoğu, dağılanı toparlama, bozulanı düzeltme arzusu nereden gelmiştir bazısına? İnsan kusursuz olanı inşa edeyim derken çoğu kez kendini yitirendir. İnsan, en iyisi olayım derken kötüyü inşa edendir.
İşte tam bu sırada Nuri Bilge’nin Mayıs Sıkıntısı'ndaki Terziler Geldiler şiirinin işlendiği sahne canlanır gözümüzde:
Küçük Ali, çok istediği müzikli saati ona alabilmeleri için kırk gün boyunca bir yumurtayı kırmadan cebinde taşımak zorundadır. Bir gün okula giderken domates dolu bir sepet tutuşturulur eline. Gönülsüzce almıştır bu sepeti. Güneşin alnında zorluklarla taşıdığı domateslerini bir tepenin üzerinde yere koyar ve soluklanır. Terini siler. Uzaklara dalar düşünce dolu bakışları. Tam sepeti alıp yola yeniden koyulacağı sırada bir tane domates düşer yere. Bir tanecik domates. Almasa olmaz mı? Olmaz. Tam domatesi almak için eğildiği sırada kırıldığını işitir yumurtanın. Tüm hayalleri ve çabasının da kırılma anıdır bu aslında. Eğildiği yerden yavaşça doğrulur Ali. Elini cebine atar ve kırılan yumurtanın kabukları gelir eline. Hışımla bir tekme savurarak yol boyu zorluklarla taşıdığı sepeti devirir tepeden aşağıya. Artık ne yumurtanın önemi kalmıştır ne domateslerin ne de müzikli saatinin. Küçük çocuk bir tane domatesi kurtarmaya çalışırken hayallerinden olmanın sıkıntısını yaşamıştır bu sahnede. Tam o anda İsmet Özel’in sesi işitilir:
‘’Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Evet. Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Ne kadar açık değil mi?
Her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği.
Daha açığı var mı ? ''
Yorum Bırakın