Atatürk Döneminde Devlet İşlerinde Din Tutumu

Atatürk Döneminde Devlet İşlerinde Din Tutumu
  • 0
    0
    0
    0
  • Devlet işlerinde de Dinde Öze Dönüş, Dinde Türkçeleştirme Hareketi gibi pek çok reform yapmıştır, bugün her ne kadar bu reddedilmeye müsait olmasa da inkârcılar reddetmiş ve reformlara dinsizlik diyerek insanlara satmıştırlar. Projeleri hem akli hem de manevi yönden inceleyelim:

    a)    Kur’an’ın Türkçeleşmesi

    Atatürk’ün en çok mücadele verdiği reformdur. Abdullah Erdoğan, “Atatürk’ün, Kur’an-ı Kerim’i Türkçeye tefsir ve tercüme ettirmesini dinen uygun değil diye eleştirenler vardır. Araplığı Müslümanlığın özü saydıkları için bu düşüncede olanlar, ideal Müslüman olmanın yolunu madem Tanrı bütün kullarını Arap yaratmadı o halde kültür bakımından Arap gibi yaşanmalıdır düşüncesini savunmaktadırlar. Bu düşünce çok yanlış ve İslâm dininin özüyle bağdaşmayan bir tutumdur. Eğer İslâm dini Arapça dışında bir dille ibadete izin vermiyorsa bir Arap dinidir. Evrensel bir din değildir. İslâm inancında, İslâm dini insanlığa gönderilen son din olduğuna göre bütün insanlığa gönderilmiş evrensel bir dindir. Ayet ve surelerin Arapça olması Hz. Muhammed’in kendi ırkına kendi dilleriyle dini tebliğ edebilmesi içindir. Harfler ve kullanılan dil amaç değil araçtır. İnsanlar fiziki ihtiyaçlarını karşılamada farklı araçlar kullanabiliyorsa manevi ihtiyaçlarını gidermede de farklı bir dili araç olarak kullanabilirler.”  22 Mayıs 1926’da Bursa Türk Ocağı’nda Kur’an’ın Türkçeleşmesi fikri olduğunu ileri sürmüştür: “Arkadaşlar, öteden beri fikrimi işgal eden bir husus var. Kur’an Türkçeye tercüme edilmeli midir? Yoksa edilmemeli midir? Bunu birçok kişiye soruyorum. Kimisi muvafıktır diyor. Niçin muvafıktır diyorum, izah edemiyor. Kimisi de hayır muvafık değildir diyor. Onlara niçin muvafık değildir diyorum, onlar da beni ikna edici bir cevap veremiyor. Velhasıl şimdiye kadar beni tatmin eden cevap bulamadım. Bilmem sizler bu konuda ne fikirdesiniz?” Ardından herkes bir cevap düşünmeye başlıyor. Atatürk ise Hafız Ahmet Karaboncuk’un yanıtını beğeniyor. Karaboncuk: “Muhterem Gazimiz, Arzu buyurduğunuz cevabı Kur’an bizzat diliyle veriyor. ‘İnna enzel nühü Kur'an’en Arapbiyen leak lekküm takliüm.” Atatürk ayetin mealini sorunca şöyle açıklamıştır: “Bu ayet diyor ki: Biz Kur’an’ı Arap kavmine indirdiğimiz için Arapça indirdik. Yoksa başka dillerde de indirebilirdik. Sebebi de Kur’an’ı yalnız okumak değil, manasını da anlamamız içindir.” Ardından Atatürk: “Hakikaten bu cevap beni tatmin etti. Çok memnun oldum” demiştir. Kur’an’ın Türkçeleşmesi sonucunda bir yalan daha ortaya çıkmıştır. İddiaya göre Atatürk, Arapça Kur’an’ı yasaklamıştır(!) Buna yanıtı ise Hacı Nimet Camii Hatibi Ercüment Demirer şu şekilde veriyor: “…Eğer Atatürk, Kur’an’ın aslının okunmasını yasaklamış ve sadece Türkçe olarak okunmasını uygulamış olsaydı, biz de bir Müslüman olarak bunu Kur’an’a bir müdahale olarak kabul eder, tenkit ederdik.” 

    b)    Türkçe Ezan

     İnkârcılar pek yeni olmayan bir yalanla karşımıza çıktılar; "1932’de ezan yasaklatıldı" dediler. Buna söylenecek pek bir detay yok. 1932’den itibaren Türkçe okutulmaya başlanan ezan Atatürk’ün "Dinde Öze Dönüş" projesinin bir parçasıdır. Hatta yapılan ilk çalışma budur. İslami açıdan burada herhangi bir sakınca yoktur. Bir Cumhuriyet Hikayesi adlı kitabımda bu konu hakkında 1-2 cümle geçirmiştim. Atatürk’ün bu hareketi İslâm’ı karalamak veya usulünü bozmak değildir: “Ezanı ve Kur’an’ı Türklerden başka hiçbir Müslüman millet bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlardır.” Ezanın Türkçeleşme sürecinde İmam- ı Âzam’ın etkisini görürüz. Falih Rıfkı Atay 1960’larda söylediği de bunun ispatıdır: “Geçenlerde Diyanet İşleri Reisi’nin bir demecini okudum. ‘Ezan ibadettir, o da ancak Arapça okunabilir’ diye! 1879’da yani bundan 87 yıl önce İstanbul camilerinde der veren din bilgini Hoca Suavi: ‘Kur’an’ın her millet dilinde okunabileceği hakkında İmam-ı Âzam fetvasını unutarak hutbeleri bile Arapça okutuyoruz,’ diyordu.” Ezan hakkında bugün bile hâlâ tartışmalar çıkıyor. Yalnızca şu yorum yapılsa bile yeter; Hz. Muhammed’in, İmam-ı Azam’ın ve diğer din bilginlerinin ezan dili hakkında herhangi bir yasağı ya da kısıtlaması yoktu. Dolayısıyla Türkçe okunmasında da herhangi bir sakınca yoktur. Maalesef dogmatik eleştiriler yüzünden Türkçe ezan din dışı bir şeymiş gibi anlatılıyor.

    c)    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kurulması

    3 Mart 1924’te hilafet kaldırıldı ve yerine Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. Şeriye ve Evkaf Vekâleti yerini Diyanet İşleri Başkanlığına bıraktı. 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen 429 sayılı kanun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminde önemli bir adımdır. Bu kanun, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim, dönüşüm ve ilerlemesinde etkili olmuş ve yasal düzenlemesini sağlamış olan İnkılâp Kanunları olarak bilinir. İşte bu kanunların bazıları:

    ·         430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu: Eğitimde birlik ilkesini yaşama geçiren bu kanun, millî eğitim ve eğitimde birlik tesisi edilmesini sağlamıştır.

    ·         429 sayılı Şeriyye ve Evkaf Vekaletleri Kanunu: Bu kanunla Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile Harp Bakanlığı kaldırılmış ve yerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığı kurulmuştur.

    ·         431 sayılı Kanunla Halifelik kaldırılmıştır: Bu kanunla günümüz laik rejimi açıkça deklare edilmiştir.

    ·         Bu kanunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal ve ekonomik kalkınmasının temel taşlarını oluşturmuş ve ülkemizin modernleşme sürecine katkıda bulunmuştur.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.