Ne zor değil mi bazen kendinle yaşamak? İnsan aslında gördüğü her şeyi kendinde anlamlandırdığı için acı çekiyor. Kafamızın içinde durduramadığımız şeyler yaşarken öldürebiliyor bizi. Oyalıyor ve karıştırıyor yaşananları hislerimiz, hayallerimiz ve üzerine çok düşündüğümüz ve değişmeyeceğini sandığımız o fikirlerimiz…
Aslında hep değişirler. Bu yüzden zordur ya kendimizle yaşamak. Bazen hesaba katmayı unutuyoruz ama hepimiz bu hayatı ilk defa yaşıyoruz. Tecrübemiz yok ve yaşam boyu evreni keşfederken kendimizi de tanımaya daha doğrusu oluşturmaya ve büyütmeye hep devam ediyoruz aslında. Ve tabii bu yolda bazen kendimizi anlayamıyoruz. Hatalı buluyoruz, kanattıkça kanatıyoruz kalbimizi acımasızca. Nefretin en saf halini belki de en çok kendimize gösteriyoruz. Başka birine asla söylemeyeceğimiz o kalp kırıcı cümleleri, hakaretleri hiç acımadan sıralıyoruz kendimize.
Bazen de o kadar dik bir duruş sergiliyoruz ki etrafa karşı, üstesinden geliyoruz yapamam dediğimiz hislerin, bakışların, dokunuşların ve hayatların. İşte o zamanda gurur duyuyoruz kendimizle. Böyle olduğunda da o acımasız benliğimizden utanıyoruz. Küçüklüğümüze, o masum ve hayata dair hiçbir fikri olmadan gözlerinin içi gülen çocukluğumuza yaptığımız saygısızlığı fark ediyoruz. Onu en çok paramparça eden yine kendimiziz aslında.
Peki bunların farkında olmak değiştiriyor mu herhangi bir şeyi? Kendimize her zaman hayran olabiliyor muyuz? Ya da her zaman nefret mi ediyoruz kendimizden? Tabii ki hayır. Kendimizi bu kısır döngünün içinde bir o duvara, bir bu duvara vurarak ilerliyoruz bir şekilde. İnsanlara bizde yara açması için onlara kendi ellerimizle verdiğimiz iğneleri bize batırdıklarında, yine o iğneyle yaralarımızı dikiyor, Ya da kanayan yarayı deşmeye devam ediyoruz.
Paul Valery bu konuyu son derece güzel bir cümle ile anlatıyor;
‘’kendimden nefret ettim, kendime hayran oldum;
--- sonra hepimiz birlikte yaşlandık.’’
Yorum Bırakın