Schopenhauer Felsefesine Kısa Bir Bakış

Schopenhauer Felsefesine Kısa Bir Bakış
  • 7
    0
    1
    0
  • Schopenhauer’ın ailesini, aile ortamını anlatmakla başlayıp okul hayatına ve fikir dünyasına kısa kısa girdiğimiz bir kitap.  
    Schopenhauer ailesi tarafından çok da saygı görmemiş. Annesi onu sürekli eleştirirmiş. Babası o küçükken intihar etmiş. Babası kendi hayallerini desteklemediği için ancak o öldükten sonra hayallerinin peşinden gidebilmiş.  
    Hegel’in öğrencisiymiş. Tabii o zamanlar Hegel’in prime dönemleri. Schopenhauer sonradan akademiye hoca olarak girmiş ve Hegel’e kafa tutarak onunla aynı saatte karşı dersliğe ders koymuş. Hegel’e öğrenci yağarken kendisine sadece birkaç öğrenci gelmiş. Bunun ardından akademiyi bırakıp hayatı boyunca bir daha hiç çalışmamış. Ailesinden kalan mirasla yaşamış.  
    Doğulu filozoflardan çok etkilenmiş. Odasında Buda ve Kant’ın büstü varmış. 
     
    Şimdi gelelim düşüncelerine; 
    Schopenhauer insanın seçimlerini bilinçsizce yaptığını savunur. Herhangi bir davranışının nedenini bilmez, sorgulamaz da ama sürekli bir şeyler ister. Ona göre her şeyin kökeninde isteme vardır.  
    “Sıradan insan, neden sürekli bir şeyler talep ettiğini tam olarak bilemez. Bulanık sularda, süslü hayallerin peşinde savrulur. Zamanla yoğunlaşan taleplerin arasında kendini kaybeder. Seçtiği hayatı yaşadığına, bir iradesi olduğuna, bilinçli tercihlerle hayatını şekillendirdiğine inanır. Oysa dünyanın akışına kendini kaptırmıştır. İçgüdülerine teslim olmuştur. Rüzgârda savrulan bir yapraktan farkı yoktur.” 
     
    Schopenhauer evrenin oluşunu, devam edişini, tüm gezegenlerin hareketlerini, bizim irademizi –olmayan irademizi- hepsini “kozmik güç” adı altında toplar. Olmuş ve olacak hiçbir şey bize bağlı değildir, kozmik güç tarafından olur. Yani tanrı ve kader anlayışı.  
    Varoluşumuzu, dünyaya gelmeyi biz seçmediğimiz için irademiz yoktur. Başlangıçta olmadığı için de sonrasında da oluşmaz. Hayatta da dönüp geçmişe baktığımızda aslında gerçekleşen hiçbir şeyin bize bağlı olmadığını görürüz. Neden-sonuçla gerçekleştiği de yalandır. Her şey sonuca varır ve biz ona neden buluruz.  
    “hayat, bilinenin aksine neden-sonuç ilişkisi içinde var olmaz. Önce sonuç vardır, arkasından da ona bir “neden” üretiriz.” 
     
    Mutluluk konusuna gelecek olursak da hiçbir zaman mutlu olamayacağımızı, mutlu olmak istesek de tatmine ulaşamayacağımızı söyler. Ebedi mutluluk diye bir şey yoktur. İnsanların istekleri kendine ait olmadığı için bir süreç içerisindedir, oluşa ayak uydurur sadece. Bu yüzden de oluş ne derse onu yapar. Doğar, büyür, işe girer, evlenir, ürer ve ölür. Kendi iradesi yoktur. Her şey kozmik gücün istediği şekilde ilerler.  
     
    İnsan da ister. Doyumsuz bir istektir bu. O kadar doymak bilmez ki kendi doyumsuzluğundan mutlu olamaz. Bir insanın mutlu olabilmesi için “benlik” düşüncesinden kurtulup yardımsever olması gerekir. Başkalarını düşünmeli, başkaları için iyilik yapıp başkaldırmalı bu düzene. Mutlu olmak için mutlu olmaya dair bir şey düşünmeyip istememeli çünkü her isteğin sonucu acıdır. Her hayal, her düşünce... Hepsi acıya çıkar. Bu yüzden merhamet etmeyi öğrenmeli insan. Sadece insanlara değil, hayvanlara da iyi davranmalı, yardım etmelidir.  
    “Tatminsizlik, kozmik iradenin etrafında şekillendirdiği yaşamın olmazsa olmazıdır. Sistemin çarkları, doyumsuz kalan insanların sayesinde döner!” 
    “Ona göre, akıllı kişi, zevkin peşinde koşmaz. Çünkü hazlar insana uçucu mutluluklar yaşatır. Devamında, tekrar tatminsizlikle buluşur kişi. Üst insanın odağında, hayattan zevk almanın yerine, acısızlığın peşinden koşmak vardır. İnsan ne yaparsa en az acıyla karşılaşır? Elbette, mutluluk beklentisi ile kozmik iradenin önüne serdiği yarışlara dahil olmayarak...” 
    “Feragat etmiş, merhametli insan, öz-aşkın olmayı deneyimler. Kendisi dışındaki canlılar için bir şeyler yapar, katkıda bulunur. Ben bu hayattan ne alırımdan ziyade, ben bu hayata ne katarım diye düşünür.” 
     
    Gerçekliğe de önem verir. Gerçeği gören ve yaşamdan korkmayan insan üstinsandır. 
    “intihar etmek, zayıflıktır. Gerçekleri kabul edemeyen, zayıf ve sıradan insanların seçtikleri bir yoldur. Önemli olan yaşamın gerçeğini gören ve yaşamdan korkmayan üstün insan olabilmektir.” 
    Schopenhauer’in en büyük takipçisi Nietzsche'ye göre “bir arkadaşımız aşk acısı çekiyorsa, ona, başını koyması için yumuşak omzumuzu değil, sert kayalıkları göstermeliyiz. Acısını yaşayabilen kişi, bu durumdan güçlenerek çıkma fırsatı yakalayabilir ve benzer bir durumla karşılaştığında bir yaşam ustası gibi davranabilir.” 
     
    Bu dünyayı da yanılsama olarak görür Platon gibi. Kozmik güç tarafından yönetilen, biçimlendirilen bir yanılsama. Aynı zamanda Berkeley gibi “var olmak algılanmaktır” der. “Anlam, algılanmak ile vücut bulur. Bu durum bireysel hayatlarımızda da geçerli olabilir. Yakın ilişki içinde anlaşılabilme umudumuz tükendiyse, o ilişki içindeki varlığımız da son bulur.” 
     
    Aşka da gelir konu. Freud gibi “aşk hipnozdur” der. Saçmadır. Sonsuz aşk diye bir şey yoktur. Aşk, şehvettir.  
    “Âşık olan sıradan kişi, hayatının sonuna kadar bu güzel duygu ile yaşayacağını düşünür. Hep bulutların üstünde yürüyecektir, önünden geçtiği kaldırımların anlamı sonsuza kadar değişmiştir. Hayat, tüm canlılığı ile önünde parlamaktadır. Yeniden dünyaya geldiğini hisseden bu kişi, nihayet hayatın mucizesi ile tanıştığını düşünmektedir. Oysa Schopenhauer felsefesinde aşk, bir oyuncaktır. Bir illüzyondur. Sahtelik içerir. Gelir, bir dönem bizi kontrol eder ve havalanan bir kuşun gökyüzünde kaybolması gibi, geldiği hızla bizi terk eder.” 
     
    Schopenhaur’un bir diğer görüşü kadın üzerinedir. Kadını oldukça yüksekte görür. İnsanlığın devamı için, kozmik güçte önemli olan kadındır. Erkek sadece kendi arzularını düşünürken kadın insanlığın devamını düşünür. Bu yüzden dünyanın öbür ucunda bir felaket olduğunda erkek kayıtsız kalırken kadın üzülür.  
     
    Zaman da görecelidir ve zamanı farkına varmadığımız an eğlendiğimiz, mutlu olduğumuz andır. 
     “Eğlendiğimizde değil, sıkıldığımızda zamanın farkına varırız. Hayatımızın en mutlu anı, onun en az farkına vardığımız andır.” 

     

    Kaynak: Destek Y. Schopenhauer- Mutlu Bir Hayat Olanaksızdır


    Yorumlar (1)
    • “Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar- Arthur Schopenhauer” kitabı üzerine düşünsel fikirleriniz nedir?

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.