24 Kasım 1934 tarihinde kararname ile müzeye çevrilen Ayasofya’nın müze olarak kalması 100 yıl sürmedi. Bu gündeme birçok tartışma getirdi ve Atatürk’e saldıranlar olduğu gibi müzeye çevrilesinde Atatürk’ün etkisinin olmadığın dile getirenler oldu. Öncelikle şunu belirteyim ki, Ayasofya’yı müze yapılmasındaki etki Atatürk etkisidir. “O imza Atatürk’ün değil” diye bir şey söyleyemeyiz. Konuya hakim gerekli tarihçilerin yaptığı çıkarım aynen böyledir. Din üzerinden olan saldırılara baktığımızda “Ayasofya’yı nasıl müze yapabilirler bunlar!” gibi felsefi karmaşıklığa girmişlerdir. Müze yapılma sürecinde ve sonrasında herhangi bir sancı yoktur. Ne manevi ne de dini bir şekilde. Atatürk’ün düşünüş şekli “biz aldık, cami kalsın” değil, “Biz dahil diğer uygarlıklar bu yapıyı kullandı nadide bir eser olarak kalsın” mantığıdır. İsmet İnönü: “Bu memleket, toprağının bir köşesinde, Bizans’tan veya Roma’dan yeni bir eser bulacaklar diye korkardı Şimdi toprak altından yeni eserler çıkarmaya kendisi çalışıyor, Son Alacahöyük kazıları, Tarih Cemiyetinin teşebbüsüdür. Neticeler şimdiden dünyanın dikkatini celbetmiştir. Ayasofya’nın Bizans eserleri için müze haline konulması bilmem ki, tefsire muhtaç mıdır? Atatürk’ün geniş ve yüksek fikrini. Toleransını, hakikat ayrıcalığını. Ve memleketin içtimaî ve ilmî bünyesinde vücuda getirdiği hayırlı istihalenin derin izlerini, hiçbir şey bu sade misal kadar belirtemez.” İnönü bu söyledikleriyle beraber inkârcıların iftiralarını çürütmüştür. Sadece bu örneği vermek yetebilir. İstanbul’un işgali sonrasında Ayasofya kilise yapılmak istenmişti. Bunu Atatürk engellemiş ve yüzyılların İstanbul’a hediyesi olan Ayasofya müze olduktan sonra 1935’te halka belli ücret karşılığında müze olarak açılmıştır. Bu sayede yaklaşık 1000 yıldır Hıristiyan, 500 yıllık Müslüman olan bu muhteşem eserin tarihî geçmişi korunmuş oldu. 2020 yılında bütün bu sürecin canı okunmuş ve cumhuriyeti kuran kadroya “kâfir” diyen hocalara kalmıştır güzelim mimari... Sadece Ayasofya ile olmuyor bu “cumhuriyete saldırma stratejisi” daha değişik olaylara ve durumlar ile yalanlarını süsleyip püslemişlerdir! En koyu yalanlar din üzerine kuruludur. Bunlardan bir tanesi “Atatürk camileri sattı, yaktı ve yok etti” gibisinden sözlerdir. Bunların efsanelerini çürüten argüman Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde (BCA) bulunan belgelerdir. Bu belgeleri incelediğimizde Ayasofya dahil olmak üzere birçok caminin tadilatının yapılma kararnamelerini görürüz. Aslında kendileri de biliyorlar ki, işgalcilerin yapacağı iştir camileri mahvetmek. “Keşke Yunan galip gelseydi” dedikleri için işgalcilerin camilere, türbelere ve hatta kadınlara yapılan zulümleri pek anlatamazlar. Cami konusundan çıkıp daha değişik yöntemlerle Atatürk’ü “hoca düşmanı” ilan etmekten çekinmemişlerdir. İngiliz İşbirlikçisi ve vatan haini olan hangi karakter varsa hepsini kahraman ilan edip tüm ecdatlarına ihanet etmişlerdir.
Yorum Bırakın