Bana gölgelerin içinden bakıyorsun biliyorum . Geriye dönmenin imkansız olduğu bir noktada , geçip giden bir ömrü seyrediyor gözlerin . Sahip olduğun ruhu sarıp sarmalayamadan , gördüğün aynadaki sureti tanıyamadan , bir yabancının sözcükleriyle konuşup , bir başkasının hisleriyle yaşıyorsun bir şeyleri . O uzak duraktan baktığında , çoktan yol almış şeyleri daha net anlıyorsun biliyorum . Her zaman tutunmaya çalışmış sarhoş bir yaprak gibi , yolunu sapıtıp bir rüzgarın peşine takılıyorsun , düştüğün yerde çürüyüp ufalanıyorsun . Ardından tekrar tekrar umutlanıyorsun , yeşermenin güzelliğini hatırladıkça . Affına sığınılacak bir şey bulamadığında ise tekrar ggömülüyorsun o soğuk mahzenlerin duvarlarına . Sesinin çıkmadığı garip bir rüyanın içerisinde , kelimeleri arzulamaya benziyor hislerin . Karmaşıklaşan her şeyin içerisinde , dönüp tekrardan umuyorsun bir şeyleri . Sonra yok olmaya bir adım daha yaklaşmış duygular kervanına karışıyorsun aniden . Bana yaklaştıkça , benden daha çok kopan şeylerden olmayı başarıyorsun bir şekilde . İzlerini bıraktığın onca şeyin içinde , hangimiz daha başkayız diye düşünmek zorunda kalıyorum sonrasında . Sen de bir yabancıya sitem ediyorsun böylelikle . Aynı defterin içerisinde , aynı sayfada yer bulmuş bir küfür ve iltifat gibi . Bir hayli samimi ve itici kumarlar oynuyoruz seninle . Kimin kazandığından bağımsız , kaybedecek olmanın verdiği lanet gururlarla bile avunamıyoruz artık . Bir köşede duran gece yarısı birazcık seni tahrik ediyor , gökyüzüne zorla sahip olmuş güneş ise zihnimi beceriyor . Sonra zıtlaşmış kutuplarla yüklenip çekiliyoruz birbirimize . Dengesizlikler , atışmalar , iyilik ve kötülük , vahşileşmek ve masumluk aramıza örülmüş tuhaf iplikler örgüsü . Bir denizin en mavisi ile en zifiri gibiyiz , uzaktayken bile yakın , yakındayken bile uzak . İki farklı pencere gibi duruyoruz adeta . Bir yanı hiç ışık almayan bir cephede , diğer yanı yeni başlangıçları kucaklayan bir bahçede . Cennetin tasvirine benziyoruz seninle . Yasaklı bir şeylerin bulunduğu sonsuz güzellik içerisinde , çaresizce merakına yenik düşmüş iki şaşkın hissin yediği elmayı anımsatıyorsun bana . Sıkışıp kaldığımız bu ruhun içerisinde kabul ve inkar adına ne varsa biziz . Soyutlamanın imkan dahilinde olmadığı bir gerçek kadar karışmış ve bir lanet gibi yayılmışsın içime . Söküp atması kolay olan onca şeyin içinde , yaraları kapatan bir dikiş gibi duruyorsun . Bir başka açıdan bakınca ise yaranın ta kendisisin işte . Nasıl açıklanır ki var olmanın huzurunu ve yok olmanın arzusunu bir bedene aynı anda sıkıştırabilecek kadar mucizevi ve sinsi olan ? Çıkmazların içine birikmiş düşler ve onların kısmi kırıkları . Cümlenin sonuna gelmek kadar efkarlı ve ona başlayabilecek kadar cesaretli olmaya çalışmak . Tüm sonuçlarını bilebildiğin bir hayata , her seferinde şaşırabilecek kadar enayi olmak seni bilmek . Bunu bile bile aynı hatayı yapmak , yaptığın her hatada bir daha ve bir daha bir olmak . Özünden kopardıkça ona karışanı anlamak , ona karıştıkça özünle bir hayli çatışmak . Ayrı ayrı tonlara sahip aykırı renkler olup bir tabloyu tamamlamak ...
Yorum Bırakın