Yıldızın Saati

Yıldızın Saati
  • 0
    0
    0
    1
  • Yazarın şu cümleleri ile başlıyor kitap. 

    “Yanıt sunmadığından tamamlanmamış bir kitap bu. Dünyanın bir yerinde, birinin bulabileceğini umduğum bir yanıt. Belki de sizin?“

    Herkes kendi yanıtını bulmaya hazır mı?


    Biricik ve özel bir kız anlatılmıyor bu kitapta. Yüzlercesi, binlercesi hatta daha fazlası var bu kızlardan. Basit ve önemsiz görünen; cahil, yakınan ama isyan etmeyen; köle gibi çalışan ama farkında olmayan kızlardan. Kız diyorum çünkü ismi geçmiyor. O kadar da önemsiz. Rio de Janeiro’nun kenar mahallesinde yaşayan on dokuz yaşında bir kız işte. Yoksulluğu fiziksel özelliklerine yansımış; bilgisizliği, yüzünden okunur cinsten. Öyle bir bilgisizlik ki kendisini bile bilmiyor, tanımıyor. Mutsuzluğunun farkına varamayacak kadar cahil ve bir o kadar uzak kendine…


    Yazarın neredeyse şiirsel bir anlatımı var. Anlattığı şeyler öyle olmasa da bir masalda geçen büyülü sözcükler yer alıyor sanki. Karaktere 

    müdahaleci tarzı rahatsız etmiyor aksine hikayeye ayrı bir hava katıyor. Yazarın karakterle ve hatta dolaylı olarak kendiyle bir mücadele içinde olmasına tanık oluyoruz. Tabi ki tek taraflı, sadece yazarın farkında olduğu bir mücadele bu. Yazar kızdan besleniyor, onun sayesinde kendisini ifade ediyor sanki. 


    Sanırım kitabın benim için en üzücü ve aynı zamanda korkutucu olan tarafı şuydu; kızın bir şeyleri istememesi daha doğrusu hayattan bir şeyler istemeyi bilmemesiydi. Böyle bir düşünceye bile sahip olamaması. Hiç olduğunu kabul etmek gibi bir şeydi. Ve bu ona göre doğal olandı. Daha farklı bir şey bilmiyordu ki. Kendine hak görmüyordu. Beklentili olmak, istemek, talep etmek. Bunlar onun hak ettiği şeyler değildi. Düşüncesi bile gereksizdi. İnsanın kendine küçücük herhangi bir şeyi bile yakıştıramaması ne büyük acıydı..

    Yoksulluğu, çaresizliği, cahilliği, kendi hakkında/varlığı hakkında ve dünya hakkında düşünmenin büyük bir lüks olduğunu ‘basit bir kızla’ fark ettirmek yazarın kaleminin gücünü gösteriyordu.


    Kitabın hissettirdiği şeyleri kelimelerle ifade etmek çok zor geliyor. Bazen çaresiz, bazen acıma duygusu çoğunlukla bir boşluk-hiçlik hissi yaşatıyor bana nedense. Yazar karakteri aşağılayan her şeyi söylüyor ama aslında amacı bu değil. Evet, kulağa kötü gibi geliyor ama sadece yalın bir gerçeği dile getiriyordu. Uzun zamandır okuduğum ve ben de bu denli etki bırakan ilk kitap oldu. 


    Kendinizi tanıyabileceğinizi biliyorken kendinize zaman ayırın ve kendinizi tanıyın, hayattan bir şeyler isteme gücünüz varken hayattan bir şeyler isteyin…


    “Sahip olanlar vardır. Bir de sahip olmayanlar. Çok basit: Kız sahip olmamış. Neye sahip olmamış? Sahip olmamış, hepsi bu. Ne demek istediğimi anladıysanız iyi. Anlamadıysanız gene iyi.“


    Yazarın ne anlatmak istediğini anladıysanız iyi. Anlamadıysanız gene iyi.

    Keyifli okumalar. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.