Kimse anne babasını seçemez. Nasıl bir dünyaya adım atacağını bilemez. Her şey sırasıyla olur ve yaşadıkça öğrenilir.
Peki ya öyle olmasaydı?
Annesi Trudy’nin karnında büyüyen bebek belki annesini ve babasını seçememişti ama içine düşeceği dünyayı biliyordu. Hem de tüm karmaşasıyla…
Bebek, daha doğmadan birçok şeyi öğrenmişti. Şimdiden çok sevdiği annesinin fiziksel özelliklerini, babası John’un şair oluşunu, annesinin arkadaşı olan Claude’u.
Ne yazık ki bazı şeyler vardı ki öğrenmemeyi dilerdi. Trudy ve Claude’un planları gibi..
Bebek gözleri daha gün ışığını göremeden biten aşkı, filizlenen aşkı ve ihaneti işitmişti.
Bazı şeylerin izahı olamaz ya da gösterilen sebepler herkes tarafından karşılık bulmaz. Ancak ortaya bazı gerçekler konulabilir.
Hayattan, çevresindeki insanlardan umduğunu bulamamış mutsuz bir kadın.
Etrafında ne olup bittiğini anlayamayan ya da ne olup bittiğini görmek istemeyen bir adam.
Ve fırsatlardan yararlanmak isteyen, nefreti ağır basan başka bir adam.
En azından anne karnındaki bebeğin ilk izlenimleri böyleydi. Ama kim bilir? Sınırlı yaşam alanında sadece işittiğini bilen bir bebek bilgilerini sürekli güncellemek zorunda kalabilirdi…
İnsan olmanın nasıl bir şey olduğunu dışarıdan gören-burada işiten- birinden okuyoruz. İnsan denen varlık; karmaşık, birden fazla duyguyu aynı anda hissedebilen, ne iyi ne de kötü diye kesin konuşamayacağımız, yüzeysel düşüncelerle eleştirmenin çok güç olduğu bir varlık.
Kitap da bu karmaşayı sunuyor aslında okuyucuya.
Kısacık, anlatıcısı bakımından da çok ilginç bir kitap.
Keyifli okumalar.
Yorum Bırakın