1- Mert Bey merhabalar. Röportaj teklifimizi kırmadığınız için çok teşekkür ederiz. Son zamanlarda nasılsınız, neler yapıyorsunuz?
M: Ben teşekkür ederim. Yoğun bir çalışma temposundayım ki bu çok iyiyim anlamına geliyor benim dünyamda. İşkolik olduğumu kabul ediyorum artık. Yayına girdiği günden beri benim de büyük bir keyifle takip ettiğim Bahar dizisinin kadrosuna dahil oldum. Çok da mutluyum. Bir yandan da yeni tiyatro projelerimizin ön hazırlığı sürmekte.
2- Tiyatro çalışmalarınızın yanı sıra pek çok projede oyunculuk yaptığınızı ve yönetmen, dekor tasarımcı, dramaturg gibi alanlarda da tecrübeli olduğunuzu biliyoruz. Bu meslekleri bir arada yürütebilmenizin hangi karakteristik özelliklerinizle bağlantılı olduğunu düşünüyorsunuz?
M: Kendime dekor tasarımcısı ya da dramaturg sıfatlarını ekleyemem, haddime değil zira. Profesyonel olarak oyuncu ve yönetmen olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
Tiyatronun birçok farklı alanında çalıştım evet, aslında kendimi bir ‘hikaye anlatıcısı’ olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Oyunculuk eğitimi almaya başladığım ilk yıllarda gelecekle ilgili hayaller kurarken tiyatro insanı olmak isteğimi söylediğimi çok net hatırlıyorum. Tiyatroya olan inancımın ve tutkumun beni her alanda öğrenmeye, denemeye sürüklediğini düşünüyorum.
3- Metot oyunculuk hakkında fikirleriniz nelerdir?
M: Çok derin çok katmanlı çok bilinmeyenli bir denklem bu mesele. Stanislavski’nin açtığı yoldan sonra birçok oyunculuk metotu yaratıldı. Yaratım sürecinde oyuncuya yardımcı olacak bütün yöntemlere saygı duyuyorum. Oyuncular kendi ihtiyaçlarına göre zamanla eğitimlerinden damıtarak kendi biricik yolunu bulmalı bence. Parmak izlerimizin benzersizliği gibi her oyuncunun yolculuğu da.
4- Oyunculuk kariyerinizde ‘’dönüm noktası’’ olarak tanımlayabileceğiniz bir an yaşadınız mı?
M: Dönüm noktası diyebilir miyim bilemiyorum ama bazı önemli anların, kararların ve projelerin bugünkü hatrı ve katkısı bende çok. Bunlardan ilki; yolumun Dot Tiyatro ile kesişmesidir. İkinci okulumdur DOT tam anlamıyla. Tiyatroya yeniden, yepyeni bir açıdan bakmayı, sadece üretimin peşinden koşmayı, türlü öz / biçim arayışlarını DOT’da öğrendim. Her işimde Murat - Özlem Daltaban çiftinin omzumda hala ellerini hissetmek benim için çok kıymetli.
Diğeri ise Benim Annem Bir Melek dizisidir. İlk uzun soluklu televizyon projemde, bu kadar iyi bir hikayede, Oya Başar, Tarık Ünlüoğlu gibi usta oyuncularla çalışma şansı bulabildiğim için minnettarım. Neredeyse 3 yıl süren bu proje, beni daha geniş kitlelere tanıtarak kamera önü yolculuğumu başlattı.
5- Bir karaktere hazırlık sürecinizi bizlere aktarabilir misiniz? Hazırlanmak için neler yapıyorsunuz?
M: İstanbul Tiyatro Festivali’nin kapanış oyunu 3. Richard’daki performansıyla aklımıza kazınan Lars Eidinger’in röportajı geldi hemen aklıma. Oyunculukla ilgili başkasına dönüşmek gibi bir yanlış anlaşılmanın olduğundan bahsediyor. Kesinlikle katılıyorum. Her rol, kendimizi daha derinden keşfetmeye çıktığımız bir macera. Bu nedenle yeni bir karakter çalışırken metnin bana verdiği bütün bilgiler ışığında, karakteri yargılamadan anlayıp kabul etmeye çalışıyorum. Asıl mesele, o karakteri kendi içinde belki de bugüne kadar hiç bilmediğin bir köşede aramak ve bulmak.
6- Yoğun çekim dönemleriniz ile sosyal hayatınızı dengelemek sizler için zor oluyor mu?
M: Uzun yıllardır aynı anda birden fazla, farklı işte çalışmaya alışkın olduğum için çok zorlandığımı söyleyemem. Hem işimizin doğası gereği iş ve sosyal yaşamımız birbirinden keskin çizgiler de ayrılmıyor. İşimin dışında ya evde izleyerek, okuyarak ya da dostlarımla buluşarak zaman geçiriyorum.
7- Kariyeriniz ile ilgili hedefleriniz neler?
M: Bu zamana kadarki yolculuğuma hız kesmeden devam etmek aslolan. Anlatıcısı olmak istediğim çok hikaye var çünkü. Eğer uygun şartları ve doğru zamanı yaratabilirsem kendi tiyatromu kurmak hayallerimden biri. İçerik ve biçim olarak kendi tiyatro dilimi inşa edebilmek için özgür bir oyun alanım olsun çok istiyorum.
8- Sosyal medyada hakkınızda yapılan yorum ve eleştirileri okuyor musunuz? Okuyorsanız tepkiniz nasıl oluyor?
M: Elimden geldiğince duymaya, görmeye gayret ediyorum. Çok subjektif bir iş yapıyoruz, seveni de olacaktır sevmeyeni de. Bir ‘iyi niyet’ süzgecinden geçirip tüm yorumları sonra üstüne düşünmeye çalışırım çünkü sosyal medya herkese her konuda fikir beyan etme şansı veriyor, bazen sınırların kaybolduğunu hissediyorum. Bilgiden kaynaklı, zemini olan argümanlarla dolu yorumları duymayı, üstüne düşünmeyi hatta fikir alışverişinde bulunup tartışmayı tercih ediyorum çoğu kez.
9- Sizi tanımlayan 3 kelime nedir diye sorsak?
M: Zor sorudur her zaman Nezaketli, çalışkan ve eğlenceli biri olduğumu söyleyebilirim. En azından dostlarım öyle söylüyor :)
10- Röportajımızın sonuna geldik. Son olarak sormak istiyoruz, oyuncu olmasaydınız hangi işi yapardınız?
M: Benim de kendime sorduğum bir soru bazen. Tiyatroyu, mesleğimi hiçbir işe değişmem. Tiyatronun dünyayı iyileştirebileceği umuduna hala inanıyorum ama bu iş dışında sanırım çok plancı hatta zaman zaman kontrol delisi bir yapım olduğu için türlü organizasyon işlerinde başarılı olabilirdim diye düşünüyorum.
Yorum Bırakın