Büyük bir kasabada, küçük bir dükkanı olan bir saatçi vardı.
Günleri birbirinin aynı geçerdi. Yeni bir güne başladığında hep eski ekmekler ile kahvaltı yapardı. Asla kahvaltıyı es geçmezdi. Giyinişi de aynıydı. Uzun bir palto ve kısa çoraplar giyerdi. Eve ve dükkanına hep aynı en kısa yoldan giderdi. Mavi gökyüzüne doğru her gün aynı sırayla dükkanın turuncu kepenklerini kaldırırdı. Her geldiğinde tabelasının açık yazan yüzünü dışarıya doğru çevirirdi. Gittiğinde ise tam tersiydi.
Gözleri iyi görürdü. Bu yüzden saatleri en ince ayrıntısına kadar inceleyip, kusursuz bir şekilde tamir edebilirdi. Büyüteç dahi kullanmazdı. Gün ışığı ona yeterdi, lambayı açmazdı bile. Ustalığı dillere destandı. Bildiği en iyi şey saatlerdi. Onları tamir etmek onun için bir çocuk oyuncağıydı. Yıllardır saat tamir ettiği için artık yeni hiç bir şeyle karşılaşmıyordu.
Saatleri izlerken bir gün aklına farklı bir fikir geldi. Biraz düşündü.
O, saatlerin ona yalnızca zamanı göstermesini istemiyordu. O artık zamanı kontrol etmek istiyordu. Bu güne kadar hep zaman ileri akmıştı. Hayatında ilk defa bir değişim yapacaktı ve bu değişim zamanın akış yönü olacaktı. Kafasında nasıl yapacağını yavaş yavaş planlamaya başladı. Günler bu şekilde birbirini kovaladı.
Günün birinde o yine masasının başında otururken, dükkan pencerelerinin önüne saçları boynuna kadar gelen bir kadın geldi. Kadın fötr şapka takıyordu. Şapkanın gölgesi kadının yüzünü kapatıyordu. Adam kafasını kaldırıp bir anlığına kadına baktı. Kadın ise adamın bakışlarından kaçınıp pencerenin önünden ayrıldı ve hızla uzaklaştı. Zaman bir saniye ileri aktı ama saatçi o bir saniyeyi hiç yaşamamış gibi dona kaldı. Hızlıca dışarı çıkıp kadının arkasından koşsa da baktığı hiç bir yönde kadını göremedi. Kadını gördüğü saniye aklından çıkmıyordu. Bu şekilde çalışamazdı. Eve gitmeye karar verdi. Dönerken evin en uzun yolunu kullandı. Yol boyunca kadının yüzünü düşündü. Hatırlayamıyor muydu yoksa görememiş miydi? Gözleri onu bu güne kadar hiç yanıltmamıştı oysa ki.
O gece farklı bir rüya gördü. Rüyasında kendisini bir saatçi dükkanının önünde saatleri izlerken buldu. İçerideki dükkan sahibi saçları boynunda, fötr şapka taklan bir kadındı. Kadının yüzüne baktı. Yalnız bir saniyeliğine göz göze geldiler. Adam, o bir saniyede kadının yüzündeki birkaç tane beni seçebildi. Sonra rüyası birden bire süpürülür gibi bitti. Uyandığını hissetti ama yarı bilinçsiz bir şekilde biraz daha uzanmaya devam etti.
Saatin geç olduğunu fark ettiği bir an oldu. Çoktan öğlen olmuştu bile. Hemen toparlanıp evden ayrıldı. Dükkana geldiğinde kapısında bir not buldu. Şaşkınlıkla notu alıp üzerine çok zarif bir şekilde yazılmış olan şu iki kelimeyi okudu- "Bul beni". Kapıdaki tabelayı dün çıkarken çevirmeyi unutmuştu. Zamanı geldi diye düşündü ve içeri girdi. Tabelayı çevirdi.
Bir takım aletlerin başına geçen tamirci bir makine yapmaya başladı. Kafasında halihazırda bir takım planlar vardı ama şüpheleri de vardı. Evrenin bildiği bütün yasalarına göre o aletin çalışması için hiç bir sebep yoktu. Yine de deneyecekti. Amacı, bir zaman makinesi yapıp kadını gördüğü andan birkaç dakika gerisine gitmekti. Yaklaşık 3 saat içinde makine son şeklini aldı. Hemen bir deneme yapıp tuşa bastı.
Bir anda kendini dünde buldu. Kadının yüzüne baktığı ve göz göze geldikleri anı en başından tekrar yaşıyordu. Belki bir saniye, belki daha kısa bir süre göz göze geldiler ve kadın pencerenin önünden hızlıca uzaklaştı. Bu an, adam için o kadar kısaydı ki kadının yüzündeki bir kaç ben dışında yine hiç bir şey göremedi. Koşarak dışarı çıktı ama kadın yine ortalıkta görünmüyordu. Belki sadece birkaç saniye geriye gidebilse her şey farklı olabilirdi. Biraz lanet etti ama hemen ardından zaman makinesini tekrar yapmaya başladı. Bitirdiğinde tekrar tuşa bastı ve o ana gitti.
Bu olay defalarca yaşandı. Nedenini bilemese de makine sadece o ana gidiyordu. Yıllar boyunca tekrar tekrar, kadına yetişebilme ümidi ile aynı güne gitti ve makineyi tekrar tekrar yaptı. Hiç bir seferinde başarılı olamadı. Kadın resmen ulaşılamazdı. Belki bir kaç saniye öncesine gidebilse kadına yetişebilirdi. Ama makine buna izin vermiyor, aynı zamana, aklının bir anlığına durduğu o boşluğa götürüyordu. Kadın bir hayalden ibaret gibiydi.
Kadının bu ulaşılamazlığı adamı aşık etti. Yüzünü bile bilmiyordu ama bilmesi gerekmezdi. Bıyıkları uzamayı, karnı acıkmayı bıraktı. Yıllar boyunca bir gün bile yaşlanmadı. Makineyi hiç kullanmasaydı yaklaşık 25 yıl geçecekti.
Bir gün artık inancı kalmadı. Hevesini kaybetti. Sürekli o ana dönmenin manasız olduğuna karar verdi. Aleti o gün yapmadı. Gün, olduğu gibi devam etti. Saati gelince eve gitti. Yatağına uzandı. 25 yıldır ilk defa yalnızca sabahını bildiği bir güne uyanacaktı. Uykuya dalınca aynı rüyayı gördü. Ertesi gün geç uyandığı için işe de geç gitti. Gidince kapıdaki notu alıp içeri girdi. Notu okumadı bile. Çok üzgündü. Saatler boyunca sadece sigara içip saatleri izledi. Güneş batmaya yakındı.
Sonra bir an geldi. Kapının açıldığına işaret eden küçük çan çaldı. Adam çıkan ses ile birlikte irkildi. Donuk zihni, unuttuğu sigaranın sıcak külü eline düşünce kendine geldi. Doğruldu ve kapıya baktı. Gelen o kadındı.
Kadın girer girmez fötr şapkasını çıkardı, bütün yüzü göründü. Bir şeyler söylemeye başladı. Adam için yine zaman durmuştu. Kendi kalp atışlarını bile duymuyordu. Kadın koşarak adama doğru eğildi. Zarif ellerini adamın yüzüne dayayınca adam kendine geldi. Kadın şunları söyledi - "Yaptığım bir zaman makinesi ile 23 yıldır her gün seni gördüğüm güne gidiyorum. Seninle tanışmaya cesaretim olmadı. Ta ki bu güne kadar."
Bu dünyada insanın kaderi bir tür aşkın varlık ya da yasa tarafından mı kontrol ediliyor? Tanrı’nın eli sanki üzerimizde mi geziyor?
En azından şu bir gerçek ki, insanın kendi iradesi üzerinde bile kontrolü yok. (Berserk)
Yorum Bırakın