Atatürk ve Müslümanlık

Atatürk ve Müslümanlık
  • 0
    0
    0
    0
  • Türk’ün en büyük önderlerinden Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün milletine aşılamak istediği şuur Türkleşmek ve onun millî dini olan İslam’ı en iyi şekilde anlamasıydı. Atatürk’e göre

    muasırlaşmanın yolu budur. Atatürk bildiğimiz üzere “Türk Tarih Tezi” üzerine yoğunlaşmış ve milletimize bugün hâlâ ışık tutan bir bilim seferberliği başlatmıştı. Bu tezin amacı sadece Türklere kendi tarihlerini öğretmek değil, ulus-devlet projesi kapsamında yürütülen çalışmalarda Türklüğü üst kimlik yapmaktır. Burada elbet ki dinî metinlere de değer verilmesi gerekecektir. Türk tarihini yazarken Türklerin dinini de ele almak gerekir. Münir Hayri Egeli’nin “Atatürk ve Din III” kitabında verdiği bilgileri değerlendirirsek Atatürk’ün İslam dinini nasıl bir ufuk ve şuur olarak gördüğünü anlamış olacağız:

    Herkes yeni ve büyük bir inkılabın başladığını anlamıştı.

    Hazır bulunanlardan –adını şimdilik söylemeyi lüzumsuz bulduğum– birisi söze atıldı:

    Efendim, Türklerin milli dini Şamanlıktır. Şaman dininin bütün duaları Türkçe’dir, diyecek oldu. Atatürk, hemen şu sözlerle onu tersledi:

    - Ahmak, dedi. Müslümanlık da Türk’ün milli dinidir. Müslümanlığı Türkler yaymışlar ve Türkler kendilerine göre en geniş manasıyla anlamışlar ve benimsemişlerdir. Ancak softaların mütereddi (soysuzlaşmış) kafası Müslümanlığı bir türlü Türk’ün milli dini olarak görmemiştir. Müslümanlığa Türk milleti önünde lazım olan manayı vermek lazımdır.

    Bu sözlerle Türk tarihinin büyük dönüm noktası başlıyordu.

    Fakat bunu tafsil etmeden önce Reşit Galip’in Müslümanlık: Türk Milli Dini tezinin bilinmesi

    gereklidir."[1]

    Bundan sonra da dinde Türkçeleşme hareketi başlamış ve halk kendi anlayacağı dilde ibadet etmiştir. Şimdi yüce Kur’an-ı Kerim’den ayetlerle birlikte Arapçanın katı ve kesin dil olmadığını ve Atatürk’ün aslında Kur’an’ın emrini yerine getirdiğini açıklamak gerekir.

    Türkçeleştirerek Müslüman Türk halkının kendi kitabını anlayarak okumasını sağlamış. Osmanlı’da maalesef ki Kur’an-ı Kerim’i fal kitabı zannedenler de vardı!

    Atatürk din dilini Türkçeleştirerek hem Kur’an’ın emirlerine uymuş hem de Türk halkının anlayacağı yönde bir din anlayışını tutmuştur.

    Atatürk’ün dinî metinlerinin aslında çok engin yazılar olduğu görülüyor. Amacının dine saldırmak değil, dinî değerleri hiçe sayanlara karşı çıkmaktır. Türk Tarih Kongresi’nin sonunda tarih kitabı çıkartılma kararı alınmıştır. Atatürk’ün dinî metinlerinin yer aldığı kitapların en önemlisi 1930’larda okutulan 4 ciltlik tarih kitaplarıdır. Kitapta Atatürk’ün bir sözü var:

    Türklük,Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur.” [2]

    Onun dışında Hz. Muhammed’in soyu hakkında da bazıtezler ortaya atılmıştır. Münir Hayri

    Egeli aynı kitabının 1. Cildinde Hz. Muhammet (SAV) hakkında şunu söylüyor:

    Hz. Peygamber, Türk aslındandır.

    Müslüman Medeniyeti bir Türk medeniyetidir.

    Dinde ibadet Allah ile kul arasında kalbi bir bağlılıktır.

    Müslümanlığı Türk’ün anlayacağı bir hale getirmek gerekir. Bu da ancak ibadetin Türk diliyle yapılmasıyla olabilir.”[3]

    Atatürk, İsmail Hakkı İzmirli’ye “Peygamberler ve Türkler” isimli bir çalışma yaptırtmıştır.

    İzmirli’de çalışmayı yapmıştır.

     

    1-  Peygamber kuvvetli bir ihtimal ile oymak itibariyle Türk olabilir.

    2-  Evs ve Hazrec kabileleri de Türk oymağından gelebilirler.

    3-  Peygamberin ashabı arasında malum üç Türk vardır.

    4-  Peygamber Ramazan'da bir Türk çadırında itikâf etmiştir.

    5-  Peygamber Türkçe bir mektup yazmıştır.

    6- Peygamberin Türkler hakkında hadisi vardır.

    7- Kur'an'da Türkçe kelime vardır.

    8- Malum olan Türk yüksek alimi Mübarek Oğlu sahabe derecesindedir.

    9- İmam Azam Türk’tür, içtihatları Türk ideolojisine uygundur.

    10- İmamı Azam kadınlara hakimlik vermiş, Kur’an’ı manadan ibaret görmüştür.[4]

     

    Atatürk’ün, Hz. Muhammed’e çok büyük sevgi ve saygısı da vardı. Hatta manevî olarak bağlıydı. Anadolu’dan başlattığı kurtuluş mücadelesinin zafer müjdesi, âlemi manada hem kendisine hem Mareşal Fevzi Çakmak’a hem de Şeyh Senûsiye, mücadelenin yeni başladığı günlerde, Hz. Muhammed tarafından verildiği ifade edilir. Atatürk'ün hatırasını buraya aktaracağım:

    "Memleketin her tarafında çetin bir mücadele ve mukavemet başlamıştı. Ankara bir kurtuluş burcu ve Mustafa Kemal’in adı bir bayrak olmuştu. Antep, mücadele günlerinin acı bir devresiydi. Memlekette istiklâl şuurlaşmış, topyekün bir vuzuh kazanmıştı.

    O zaman ilkokulun ihtiyari sınıfındaydım. Bir sabah okula geldiğim zaman çocukların bahçede toplanmış olduğunu gördüm. Din dersleri muallimi Hafız Halil Efendi’nin

    konuşacağını söylediler.

    Halk da okulun bahçesinde toplanmıştı. Az sonra Hafız Halil Efendi kürsüye çıktı. Titrek fakat heyecanlı bir sesle:

    -Din kardeşlerim, sizi Şeyh Sünüsî Hazretlerinin bir tebşiri için buraya topladım, dedi ve şu vakayı anlattı:

    Şeyh Sünüsî Hazretleri bir gece Peygamberimizi (sav) rüyasında görmüş ve koşup elini Öpmek istemiş. Peygamber kendisine sol elini uzatmış, buna şaşıran ve mahzun olan Şeyh, Peygambere hitaben, 'Ya Resulullah niçin sağ elinizi vermediniz?' diye sual edince şu cevabı almış:

    'Sağ elimi Ankara’da Mustafa Kemal’e uzattım.'

    Bu rüyayı anlatan Hafız Halil Efendi’nin elleri, çenesi ve dili titriyordu. Gözleri dolu doluydu; hitabesi kalabalığı etkilemişti. Birden gür ve imanlı bir sesle şöyle haykırdı ve kürsüden indi.

    -Ey ahali, Mustafa Kemal muzaffer olacak, Peygamber Efendimizin (sav) sağ eli onun

    elindedir. Buna iman edin!

    Sonradan öğrendiğime göre, Merhum Hafız Halil Efendi bu rüyayı camide vazetmiş ve onu imanlı tefsirlerle tamamlamıştır."

    Atatürk, günlük çalışmalarının büyük bir kısmını yürüttüğü ve bugün müze olarak değerlendirilen Ankara Tren İstasyonu’ndaki evde, bir sabah erken kalktığı bir sırada Çavuş Ali Metin’e:

    Acele olarak Fevzi Paşa’yı telefonla ara, bul ve hemen buraya gelmesini söyle” diyor.Ali Metin, Fevzi Paşa’yı telefonla arayıp bulduğunda, Fevzi Paşa da Atatürk’ün yanına gelmek üzere, hemen evden çıkmakta olduğunu söylüyor. Fevzi Paşa, Atatürk’ün yanına girince, Atatürk ona bir kâğıt kalem uzatıp:

    ‘Bugün gördüğün rüyayı yaz ve bana ver’, diyor.

    Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde o gün gördüğü rüyayı, Fevzi Paşa’ya vermek üzere yazmaya başlıyor. Yazma işi bittikten sonra, her iki paşa da karşılıklı olarak yazdıklarını alıp okuyorlar ve okuma işi bittikten sonra birbirlerine bakıp sevinçle gülümsüyorlar.

    Her ikisinin de yazdıklarını kendi kâğıtlarından okuyan Ali Metin, her iki kâğıtta da şu rüyanın yazılmış olduğunu görüyor:

    Hz. Muhammed, Hacı Bayram-ı Veli’ye diyor ki:

    ‘Mustafa’ya söyle korkmasın sonunda zafer onların olacak.’

    Bilindiği gibi, aynı gece rüyalarında Hz. Peygamber s.a. Efendimizi, Hacı Bayram-ı Veli’ye bu sözleri söylerken gören o iki muzaffer kumandanın o günkü isimleri, “Mustafa Kemal” ve 'Mustafa Fevzi'dir."[5]

    Atatürk, peygamberinin verdiği müjdenin doğruluğuna yürekten inanan bir mümindir. İşte Türklükle İslam’ın Türk insanına verdiği şuurun ihtişamı Atatürk olarak kalbimizde yaşıyor.

    Muasırlaşmayı da bu şuura olacağına inandı. Türklüğün ve İslam’ın ufku bizi muasır medeniyet yapacaktır.


     

    [1] Münir Hayri Egeli, “Atatürk ve Din III.”, Millet Dergisi, C. 4, 9 Ekim 1947, s. 4’ten aktaran; Baran Aydın,Atatürk’ün Tanrısı, Kasım 2023, s. 162; Yeniçağ, 8 Nisan 2022.

    [2] Düşünce ve Davranışları ile Atatürk, Ankara, Genelkurmay Basımevi, 2001, s. 28.

    [3] Münir Hayri Egeli, “Atatürk ve Din”, Millet Dergisi, C. 4, 8 Ocak 1948, s. 4’ten aktaran Aydın, age., s. 162.

    [4] II. Türk Tarih Kongresi, s. 1013, 20-25 Eylül 1937, İstanbul.

    [5] Hakan Yılmaz Çebi, Atatürk'ün Masonlarla Mücadelesi, 2021, s. 143,144,145.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.