“Onur, onur… Ne olacak? Nice karı-koca mutluluklarını itiraf etmedikleri, edemeyecekleri bir şeye borçludurlar…”
Bir kedi birinin hayatında ne kadar yer edinebilir?
Ve bir kedi nasıl kıskançlığın nesnesi haline gelebilir?
Alan, evin tek çocuğu olarak büyümüş, ilgiye alışkın, genç ve yakışıklı biriydi. Hayatında, deli dolu kişiliğiyle dikkat çeken nişanlısı Camille vardı. Ancak unutmamak gerekir ki Alan’ın çok sevdiği Saha adında bir kedisi de vardı.
Bu durum, evlendiklerinde iki farklı dünyanın çarpışması anlamına geliyordu. Alan’ın annesiyle yaşadığı, Saha ile huzur bulduğu bir dünyası vardı. Bu dünya onun için güvenli, sevgi dolu ve rahattı. Şimdi ise yeni ve bilinmez bir dünyaya adım atması gerekiyordu. Artık Camille’yi yalnızca sevgilisi olarak değil, eşi olarak da tanımayı öğrenmek zorundaydı. Birlikte yaşamanın getirdiği sorumluluklar, değişimler ve fedakârlıklar vardı. Ancak Alan için en zorlayıcı mesele, Camille ve Saha ile aynı hayatı paylaşmanın nasıl bir şey olacağını öğrenmekti.
Alan, Camille, Saha ve kıskançlık hakkında söylenebilecek birçok şey olabilir. Ancak beni en çok etkileyen nokta şu oldu: Karşımızdaki kişiyi, ne kadar yakın olursak olalım, asla tam anlamıyla tanıyamayız. Ona sahip olmak istesek bile bu mümkün değildir. Çünkü en dürüst anlarımızda bile zihnimizdekilerin tümünü paylaşamayız. Çoğu zaman, söylediklerimiz gerçek düşüncelerimizi tam olarak yansıtmaz.
Bu da şu sonuca götürüyor: En yakınımızdaki kişi bile aslında bir yabancı…
Bazı hikayelerde suçluyu ya da mağduru parmakla gösterebilirsiniz. “İşte bu,” dersiniz; her şey çok net ve anlaşılırdır. Ancak Dişi Kedi’nin bize sunduğu gibi hikayelerde suçluyu ya da mağduru belirlemeye çalışmamak en iyisidir.
Dişi Kedi, sevginin farklı türlerde var olabileceğini ve kötü duyguların iyi duygularla bir arada bulunabileceğini kısa ve etkileyici bir şekilde okuyucuya aktarıyor.
Yorum Bırakın