Van Gogh hayranı olan herkesin heyecanla beklediği Loving Vincent 29 Aralık 2017'de vizyona girdi. 100’ün üstünde ressamın yaptığı 65.000 resimle oluşturulan film, dünyanın ilk uzun metrajlı resim animasyonu niteliğini taşıyor. Bu öyle bir sayı ki tüm resimleri bir araya getirirsek yüz ölçümü bütün Londra'yı kaplıyormuş! Resim, müzik ve sinemanın müthiş harmonisiyle oluşan bu şaheseri gelin beraber inceleyelim.
Yönetmenliğini Dorota Kobiela ve Hugh Welchman’ın üstlendiği filmin senaryosunda Vincent van Gogh’un yaşamının son 17 yılında yazmış olduğu 800 civarı mektuptan ve ünlü tablolarından esinlenilmiş. Film, önce gerçek oyuncularla çekilip sonra kare kare resmediliyor. Bu ciddi anlamda çok zaman alıcı ve zahmetli bir iş. Fakat yapımcılar Vincent’in hikayesinin resimleri olmadan tam olarak anlatılamayacağını düşündükleri için bu zorlu süreci göze alıyor. Böylelikle yüzlerce ressam resimlere hayat veriyor ve sarı rengin en güzel tonlarıyla bezenmiş bir Vincent van Gogh evreninde buluyoruz kendimizi.
Filmdeki tüm karakterler Van Gogh’un portrelediği ve geçmişi bilinen insanlar. Bir kişi hariç: Armand Roulin. Onun hakkında hiçbir bilgi olmadığı için senaristler özgürce bir hikaye yazıyor ve Armand başkarakterimiz oluyor. Kendisi artık Vincent’in ölmeden önce kardeşi Theo’ya yazdığı mektubu iletmeye çalışan gönülsüz dedektifimiz. Ressamın son günlerini geçirdiği Paris’in Auvers adlı küçük bir yerleşkesine varan Armand, Theo’nun da kardeşinin ardından öldüğünü öğrenince mektubu teslim edecek yeni birini arıyor. Bu süreçte başta serseri ve vurdumduymaz bir genç olan Armand’ın Vincent hakkında öğrendiği her bir gerçek ile olgunlaşmasına şahit oluyoruz. Biz de öğrendiğimiz bu gerçekler ile Vincent’in acısını daha iyi anlıyoruz.
“Keşke onlar gibi olabilseydim.” diyor Vincent. Ah, asıl keşke onlar senin gibi olabilseydi! “İnsanlara sanatımla dokunmak istiyorum.” diyor ince ruhlu ressam, her fırça darbesiyle ruhumuzu en güzel renklere boyadığını bilmeden.
Hayattayken sadece 1 tablosunu satabilen Vincent bu kadarını tahmin edebilir miydi? 28 yaşında ilk kez eline fırça alıyor ve sadece 8 yılda yaptığı yüzlerce resimle modern sanatın kurucusu unvanına sahip oluyor. Bu trajik başarı öyküsü ancak ressamın kendi elleriyle anlatılabilirdi. Zaten onun da resimleriyle yapmak istediği buydu ama çoğu büyük dahinin yazgısında olduğu gibi kendi zamanında anlaşılamayarak toplumun dışına itildi. Öğle yemeğini çalan hırsız bir kargayı arkadaşı olarak görecek kadar yalnızlaştı. Sonunda bütün bu güzel tablolara hayat veren eller bu sefer kendi hayatını aldı.
Loving Vincent, olağanüstü emeklerin ve üst düzey bir kolektif çalışmanın ürünü olduğunu her sahnesinde hissettiriyor. Buğday tarlaları, ayçiçekleri, Van Gogh’un yüreğinizi ısıtan sarısı ve Yıldızlı Gece… İç içe geçen renk spirallerinin ahenginde kayboluyorsunuz filmi izlerken. Eğer ünlü ressamı seviyor ve onu resimleriyle anlamak istiyorsanız kesinlikle bu eşsiz başyapıtı kaçırmayın deriz! Yalnız uyarıyoruz, filmin rengarenk büyülü diyarından sonra gerçek hayata uyum sağlamak epey zor olacak.
Ayrıca filmin en az görselleri kadar etkileyici müziklerine de aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz.
Yorum Bırakın