René Magritte, resimde sürrealizm akımının en önde gelen isimlerinden biri kuşkusuz.
“Sürreal” kelimesi “gerçeküstü” anlamına geliyor. Fakat René Magritte’in sanatı sürreal'in de üzerinde bir yerlerde. Eğer onun resimlerine kafa yormaya karar verdiyseniz gerçekle gerçek olmayan arasındaki bulanık bölgede biraz vakit geçireceksiniz demektir.
Magritte’in resimlerini incelemek, bambaşka bir gerçeklik algısının olduğu alternatif bir evrende gezintiye çıkmak gibi. Yolculuğunuzda devasa elmalara, uçan melon şapkalı adamlara, taştan bulutlara ve yılan şeklinde mumlara rastlayabilirsiniz, dikkatli olun!
Onun resimlerinde bir anlam aramak sizi resimlerden çok uzağa götürür. Çünkü resimleri çözülemediği ölçüde anlamlıdır. Kendisi de tablolarının “hiçbir” anlama gelmediğini ileri sürer zaten. Yapmaya çalıştığı asıl şey bilinmeyenin içindeki gizem duygusunu uyandırmaya çalışmaktır; ama ifşa etmek değil, sadece uyandırmak.
Gerçekliğe meydan okuyan bu eksantrik adamın esrarengiz dünyasına resimleri üzerinden bir bakış atalım.
Magritte, imge-dil-gerçeklik üçgenini yerle bir ettiği bu klasiğinde altında “bu bir pipo değildir” yazan bir pipo resmiyle seyirciyi tablonun hangi bölümüne inanması gerektiği konusunda ikileme düşürüyor. Son derece gerçekçi pipoyu gören kendi gözlerimize inanmakta güçlük çekiyoruz. Birçok eleştiriye maruz kalan bu resim hakkında Magritte; “Şu pipo için bana ne çok soru soruldu. Siz benim tablomdaki pipomu doldurabilir misiniz? Yapamazsınız, değil mi? O sadece bir temsil. Eğer tablomun altına “Bu bir pipodur” diye yazsaydım, size yalan söylemiş olurdum.” açıklamasıyla gönüllere su serpiyor.
Magritte, ressam ve filozof kimliğinin yarış halinde olduğu bu resimde İmgelerin İhaneti’ni başka bir pipo resminin içine koyarak alaycılığını bir üst seviyeye taşıyor. Seyirciye duvardaki piponun gerçek bir pipo, tuvalde çizilmiş olan piponun da onun temsili olduğunu düşündürüyor; fakat sonuçta ikisi de aynı tuval üzerinde. Yani gördüğümüz iki farklı “pipo temsili”nden başka bir şey değil aslında.
Resimlerin başka bir ortak teması: gerçekleşmemiş arzular. Öpüşen aşıkların yüzlerini örten kumaşlar tutkunun yerini hüsrana bırakmış.
René 14 yaşındayken nehre atlayarak intihar eden annesi, elbisesi yüzüne örtülmüş şekilde bulunuyor. Magritte’in yüzü örtülü karakterlerinin bu travmatik olaydan etkilenerek oluştuğu iddialarını ise kendisi gülünç buluyor.
Magritte resmin sadece bir temsilden ibaret olduğunu düşündüğüne göre gerçekdışı her şeyi resmedebilirdi. Evet, bir insan yağmurunu bile!
Ressam, yumurtaya bakarak kuş çizdiği bu resimde, olası geleceği kendi hayal gücüne bıraktığını göstererek bizi de kendi kafa karışıklığımızla başbaşa bırakıyor.
Sanatçı, gökyüzünün yansımasının yanına Fransızca “gökyüzü” yazarak nesneler ve sözcükler arasındaki ilişkiyle oynamaya devam ediyor.
Bu resimde, insanların yerine tabut koyarak Edouard Manet’in “Balkon” adlı resmiyle alay ettiğini söyleyebiliriz.
Buradaki gökyüzü, gözün gördüğünün bir yansıması mıdır? Yoksa başka bir gerçekliğe açılan bir kapı mıdır?
Her halükarda Sahte Ayna, dünyaya farklı bir gözle bakmamız için bir davet olsa gerek.
Ekmeklerin uçuşu hariç her detay oldukça gerçekçi.
Magritte’in oldukça basit bir şeyi alıp kendi gerçeklik algısına entegre etmesiyle ortaya çıkan şahane eserlerden biri.
Magritte insanı harika ama aynı zamanda onu çevreleyen diğer her şeyle eşit olarak görüyordu. Arkası dönük, melon şapkalı adamın sırtında Sandro Botticelli'nin "İlkbahar" adlı eserinden Flora'nın figürü var. Yani Bahar Tanrıçası olan Flora'nın bir buket çiçekten hiç de üstün olmadığını anlatmak istiyor bize.

The Treachery of Images, 1929

The Two Mysteries, 1966

The Lovers, 1928

Golconda, 1953

Perspicacity, 1936

The Palace of Curtains, III, 1929

The Listening Room, 1952
The Balcony, 1950

The False Mirror, 1928

The Golden Legend, 1958

Memory of a Journey, 1955

The Prepared Bouquet, 1957

Yorum Bırakın