Casablanca (1942), Michael Curtiz’in yönettiği ve II. Dünya Savaşı sırasında geçen unutulmaz bir aşk ve fedakârlık hikâyesidir. Hikaye, Fas’ın Kazablanka şehrinde, tarafsız gibi görünen ama Nazi işgali altındaki Avrupa’dan kaçmak isteyen insanların toplanma noktası olan bir ortamda yaşanır. Humphrey Bogart’ın canlandırdığı Rick Blaine, burada popüler bir gece kulübü işletmektedir. Rick, politik olaylardan uzaklaşmaya çalışsa da, eski aşkı Ilsa (Ingrid Bergman) ve onun direniş lideri eşi Victor Laszlo’nun şehre gelmesiyle olaylar karmakarışık bir hâl alır. Ilsa ve Rick’in Paris’te yaşadığı aşk geçmişte kalmış gibi görünse de, duygu dolu karşılaşmaları her şeyi yeniden alevlendirir.
Film sadece bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda savaşın ortasında ahlaki seçimler yapmak zorunda kalan bireylerin hikâyesidir. Rick, başta kendisini sadece çıkarlarını düşünen, politikadan uzak bir adam olarak tanıtsa da, film ilerledikçe idealist tarafı ortaya çıkar. Ilsa ve Victor’un Nazilerden kaçabilmesi için kendi duygularını feda ederek onlara yardım eder. Bu, kişisel mutluluktan ziyade büyük bir dava uğruna fedakârlık yapma temasının altını çizer. Rick’in dönüşümü, savaş zamanında bireyin tarafsız kalamayacağını ve sonunda bir seçim yapması gerektiğini vurgular.
Filmin alt metinlerinde, vatanseverlik, fedakârlık ve savaşın yarattığı ahlaki ikilemler öne çıkar. Kazablanka şehri, tıpkı Rick gibi, savaşın gölgesinde kalmış ama yönünü tam olarak belirleyemeyen bir yer olarak semboliktir. Ilsa ise, geçmiş ile gelecek, aşk ile sorumluluk arasında sıkışmış bireyin temsilidir. “Herkesin oynadığı bir oyun” olarak tarif edilen Kazablanka’daki kaos, savaş dönemindeki diplomatik entrikalara da gönderme yapar. Finalde Rick’in söylediği "Bu, güzel bir dostluğun başlangıcı olabilir." sözü, kişisel kayıpların savaşın büyük resmi içinde nasıl anlam kazandığını gösteren etkileyici bir kapanıştır. Casablanca, hem büyüleyici bir aşk hikâyesi hem de zamanının politik atmosferini ustalıkla yansıtan bir başyapıttır.
Yorum Bırakın