Kültür ve sanat dendi mi, dev gibi yapımlarla dolu salonlar, Oscar kırmızı halıları, ünlü oyuncular gelir akla. Ama ya köşe başındaki o minik, sıcak sinema salonları? Orada dönen bağımsız filmler?
Türkiye'de bağımsız sinema, biraz inat, biraz tutku, biraz da "yeter ki anlatayım" diyerek yola çıkmış yönetmenlerin iç dökme alanı gibi. Dev desteklerin olmadığı, sponsor bulmanın imkansızlaşır göründüğü bir ortamda, sadece anlatacak sözü olanlar kalıyor geriye.
Boğaziçi Film Festivali gibi platformlar bu sesleri duyurmak için adeta birer megafon işi görüyor. Ancak ne yazık ki, bağımsız sinema çoğu zaman "seyirci bulamadı" ya da "sponsor yoktu" gibi nedenlerle unutulup gidiyor. Halbuki o filmler, büzgün bir annenin gözünden, bir gecekondunun duvarından ya da bir taşra kahvesinin tenhalığından fırlayan hikâyeleri taşıyor beyaz perdeye.
Bağımsız sinema bir haykırış aslında: "Beni duyun!" Ve duyanları, anlayanları da hep oluyor neyse ki.
Yorum Bırakın