Olan Biteni Kaçırma Keyfi

Olan Biteni Kaçırma Keyfi
  • 0
    0
    0
    1

  • “Gerçek mutluluğun kaynağı itidaldir.”

    “Özgürleşmek için olan biteni kaçırmaya hazırlıklı olmak zorundayız. Bir başka deyişle, her şeyi isteyip biçimsizliğe gark olmaktansa, tek şey istemeliyiz.”


    Bir kitaba başlamam için genellikle sadece ismi yeterli olmaz. Konusunu, yazarını ve genel yorumlarını araştırırım. Ancak bu kitap bu düzenimi bozdu diyebilirim. İsmini görür görmez okumam gerektiğini hissettim; çünkü tam da ihtiyacım olan bir anda karşıma çıktı.


    ‘Olan biteni kaçırma keyfi.’

    Bazen bir şeyler hissedersiniz ama o duygunun ne olduğunu tam olarak tanımlayamazsınız, değil mi? Ya da çok da üzerinde durmadığınızı sandığınız bir konunun aslında zihninizi ne kadar meşgul ettiğini fark edersiniz…

    Kitabın ismi, içimde uzun süredir dolanan bir sorgulamayı harekete geçirdi. Ve “okumalıyım” dedim.


    Zaman geri gelmez, zaman acımasızdır. Vakit nakittir. Ne kadar çok şey yaparsan, o kadar kârdasındır…

    Eskiden bu cümlelerin bir anlamı vardı. En azından kulağa anlamlı gelirdi.


    Ama artık bunlar birer reklam sloganına dönüşmüş gibi.İnsanları manipüle ediyor; onları kendini yetersiz hissettirerek bir şeyler satın almaya, sürekli meşgul olmaya, durmaksızın düşünmeye itiyor.


    Durup dinlenmeye vakit yok; çünkü bu, tembellerin işi.Vaktini boşa harcayan, hiçbir yere varamayan insanların işi.

    Sürekli bir üst basamak, sürekli daha iyisi, daha güzeli…

    Dinlenirken bile zamanı “verimli geçirmek” zorundayız sanki.Gözünü kapatıp sakince oturmanın, boş vakte sahip olmanın bile “kötü” olduğuna inandırılmışız.


    Deneyim açlığı durmaksızın pompalanıyor.

    “Onu yap, bunu yap. Şuraya git, burayı gör. Gitmezsen olmaz. Şunu oku, bunu al…”

    Hayat kısa, değil mi?

    O zaman her saniyesini dolu dolu yaşamalısın!

    Ama… peki ya mutluluk?

    Tüm bu deneyimler gerçekten ne kadar mutluluk getiriyor?

    İnsanların, mutlu olduklarını fark edecek kadar bile zamanı var mı?

    Bir deneyimden diğerine atlarken düşünmeye vakit kalıyor mu?


    Çoğu zaman düşündüğün tek şey, kaçırdıkların oluyor: Yapamadıkların, alamadıkların, göremediklerin…


    Asla yeterli değilsin.

    Asla yeterince başarılı değilsin.

    Her zaman daha fazlasını yapabilirsin…

    Ama ya bulunduğu yerde, olduğu haliyle mutlu olanlar? Neden bu insanlar sistem tarafından yok sayılıyor ya da kendini yetersiz hissetmeye zorlanıyor?


    Kitaptaki fikirlerin birçoğu, bize son yıllarda sürekli tekrarlanan söylemlerin tam tersini savunuyor:

    “En iyisi olmak zorunda değilsin.”

    “Beklentilerini düşük tutmalısın ki hayal kırıklığına uğrama.”

    Bu noktada gerçekten durup düşünmek gerekiyor. Daha önce kulağa olumlu gelen bazı ifadeler artık olumsuz gibi geliyor. 

    Ama en önemlisi şu: Bu cümleler neye ve kime hizmet ediyor? İyice düşünmek gerek…


    Yazdıklarım, kitabın ismiyle birlikte okurken zihnimde oluşan düşünceler. Elbette kitap sadece bunlardan ibaret değil.


    Her fikrine katıldığımı söyleyemem. Ancak, başta da belirttiğim gibi, günümüzün en büyük sorunlarından biri olduğunu düşündüğüm bu konuyu farklı açılardan ele alması ve kişisel gelişim furyasının getirdiği kalıpları sorgulatması çok kıymetli.



    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.