Bazen bir insan, içimizde yıllardır sessizce yankılanan bir ezgiyi aniden dışarıdan çalıverir. Hiç tanımadığımız, ama bir şekilde hep tanıyormuşuz gibi hissettiren biri çıkar karşımıza.O kişi, çoğu zaman Jung’un tarif ettiği anima ya da animus’tur; yani ruhsal bütünlüğümüzün eksik parçası, içimizdeki karşıt cinsiyetin yansımasıdır.Anima, erkeğin ruhundaki kadın imgesidir; animus ise kadının içindeki erkek figürüdür.Onlarla yüzleşmeden, kendimizi tam anlamıyla tanıyamayız.Bu kişi bir aynadır; bizi olduğumuz hâlimizle değil, olabileceğimiz en derin hâllerimizle karşılaştırır. Jung’a göre anima ve animus, bilinçdışımızın bize yönlendirdiği rehberlerdir.İçsel dengeyi sağlamak için, karanlık ve aydınlık taraflarımızla yüzleşmemize yardımcı olurlar.Bazen bir insan, tıpkı içimizde yıllardır çalan bir melodi gibi, kaybolmuş parçalarımızı yeniden gün yüzüne çıkarabilir.O an, hem kaybolmuş hem de bulunmuş hissiyle dolu, bir bütünleşme yolculuğunun başlangıcıdır belki de.Rogers’ın dediği gibi "Kendini keşfetmek, bir yabancıyla tanışmak gibidir.En başta korkarsın,sonra o kişi sensin diye seversin.”
Peki bu yolculuk nereye varır? Bizi olduğumuz hâlimizden daha derin bir yere taşıyan bu içsel serüven, gerçekten de aradığımız şey midir?
Bu sorular, "Eternal Sunshine of the Spotless Mind" filminde derinlemesine işlenir. Joel ve Clementine’in ilişkisi, tam da bu içsel çatışmanın ve arayışın yansıması gibidir. Birbirlerini seviyor gibi görünürler,fakat ilişkileri gergin ve karmaşıktır. Ayrıldıktan sonra birbirlerini unutmaya karar verirler. Clementine, Joel’in hafızasından silinmesi için Lacuna isimli bir şirkete başvurur. Joel de, Clementine’i unutmak için aynı işlemi yaptırmaya karar verir.Ancak silme işlemi başladığında, Joel anılarını geriye doğru izlerken Clementine’e olan sevgisini yeniden keşfeder.Onu hafızasından silmek istemez.Hafızasında Clementine’i kaybetme korkusuyla mücadele ederken, aralarındaki derin bağı yeniden anlamaya başlarlar.
Aralarındaki ilişki, Jung’un anima ve animus kavramıyla neredeyse özdeştir.Çünkü filmde, unutma ile hatırlama arasındaki o ince sınırda, iki insanın birbirine olan bağını yeniden keşfederiz.Birbirlerini yok saymaya, hafızalarından silmeye çalışırken aslında içsel dünyalarının eksik parçalarını birbirlerinde bulmaya devam ederler.
Unutmayı denerler.
Peki gerçekten, unutmak bir şeyi yok etmek midir?
Ya da şöyle soralım: Ruhun hafızası silinebilir mi?
Belki de bazı insanlar, bilincimizden silinse bile ruhumuzda iz bırakabilir. Onlar, kim olduğumuzu değil, kim olabileceğimizi bize hatırlatan aynalar gibidir.Unutsak da eksiklikleri içimizde kalır.Belki bu yüzden bazı ayrılıklar, gerçekte bir bütünleşmenin ilk adımıdır.Kim bilir,belki de bu yüzden, her “gidiş” biraz da kendimize dönüş yoludur.Joel ve Clementine’in unuttukları her şey, bilinçdışlarında birikmeye devam eder.Ve en derin noktada, birbirlerine duydukları o doğal çekim asla kaybolmaz.Hangi parçayı silmeye çalışırlarsa çalışsınlar, geriye kalan hep içsel bütünlüklerinin bir parçası olarak kalır.Böylece filmdeki unutma çabası, bütünleşme yolculuğuna bir engel değil; tam tersine bir çağrı olur. Jung’a göre anima ve animus, ruhsal evrimde karşımıza çıkan, bazen rahatsız edici ama bizi tamamlayan figürlerdir.Bu figürlerle yüzleşmek, içsel çatışmaları kabul etmek, bir insanı yalnızca başka biriyle değil, kendisiyle de daha derin bir bağ kurmaya yönlendirir.
Peki ya siz? Kaybetmekten korktuğunuzda, acaba gerçekten neyi kaybetmiş oluyorsunuz?
Birini unuttuğunuzda,neyi kaybettiğinizi anlamak; aslında neyi bulduğunuzu fark etmektir.Zamanla fark ederiz ki, aslında onu değil, onun bizde uyandırdığı parçayı unutmak istemişizdir.Fakat ruh, yüzleşilmemiş hiçbir duyguyu tamamen geride bırakmaz.Bastırdıklarımız rüyalarda çıkar karşımıza, sokakta tanımadığımız birinin gözlerinde, bir müzik notasının göğsümüzde bıraktığı sızıda…
Ve belki de en derin bağlar, hafızadan değil, ruhun sessiz katmanlarından kopar.Anlatılamayan bir yakınlıkla, tanımlanamayan bir eksiklikle… Çünkü bazı insanlar, bizim sadece "yaşadığımız” değil, "olduğumuz” her şeyin tanığıdır..
Sevgiler,
Yorum Bırakın