Advertisement
Advertisement

Atatürk'ün Mu Kıtası Araştırması

Atatürk'ün Mu Kıtası Araştırması
  • 0
    0
    0
    0
  • Orta Asya’ya nereden geldik? Atalarımız, büyük uygarlıklar öncesinde hangi coğrafyalarda yaşıyordu?” sorusu, Atatürk’ü düşündüren konulardandı. 1930’larda tarih ve dil araştırmalarına yönelmesinin önemli sebeplerinden biridir. 1932’de emekli General Tahsin Mayatepek, Maya dili ile Türkçe arasında şaşırtıcı benzerlikler olduğunu Atatürk’e sundu. Bu dil-kültür bağıntısını derinlemesine incelemesi için Mayatepek, Türkiye’nin Meksika Maslahatgüzarı (geçici büyükelçisi) olarak atandı. Hasan Tahsin Mayatepek, Osman Mayatepek’in torunu, kariyerini diplomasi ve iş dünyasında sürdürmüş bir Türk büyükelçiydi. Soyadı “Mayatepek”, Maya dilindeki “tepek” kelimesinden gelir. 1935–1937 yılları arasında Meksika’da görev yaparken, Atatürk’ün talimatıyla Maya, Aztek ve İnka kültürleri üzerinde tarih, dil ve din ilişkilerini araştırdı. 

    Mayatepek, 1932–1938 tarihleri arasında 14 adet rapor kaleme aldı. Bu raporlar, toplamda yüzlerce sayfa not, çizim ve fotoğrafla desteklenerek üç ciltte toplandı. Birinci rapor 1932’de, sonuncusu 1938’de hazırlandı. İlk iki cilt, 1970’lere dek Türk Dil Kurumu arşivlerinde korundu; üçüncü cildin varlığı kesinleşmemişse de Mu kıtası ve Maya bağlamlı araştırmaların devamını içerdiği biliniyor. Mayatepek, Meksika’daki Maya, Aztek ve İnka uygarlıklarını incelerken mimari kalıntılar ve seramik buluntular aracılığıyla Anadolu’daki eski medeniyetlerle çarpıcı biçimde örtüşen biçimsel paralellikler keşfetti. Nahuatl dilinin yapı özelliklerini Türkçenin eklemeli sistemiyle karşılaştırarak kelime kökenleri ve dilbilgisel işleyişlerdeki benzerliklere dikkat çekti. Mitolojik katmanda, Maya panteonundaki yaratılış efsaneleri ve tanrı betimlemelerinin Tengri inancıyla kurduğu sembolik bağlar, törenlerdeki kozmik anlayışla Anadolu ritüellerini akıllara getiriyordu. Toplumsal yapıya dair gözlemlerinde ise Meksika köylerindeki aile düzeni, tören gelenekleri ve toplumsal hiyerarşi unsurlarının Anadolu’daki sözlü kültür kökenleriyle şaşırtıcı derecede örtüştüğünü raporladı.

    İnka, Maya ve Aztek uygarlıklarının kullandığı davul, kalkan ve ay–yıldız sembolü, Türk dünyasındaki benzer motiflerle çarpıcı biçimde örtüşüyordu. “Tengri” ile Quetzalcoatl karşılaştırması, “Çak” ile Maya’nın Chac tanrısı ve “Kinich Ahau”  ile eski Türk güneş kültü arasındaki anlamsal eşdeğerlikler bu araştırmalarda öne çıktı. Ayrıca Amerind dilleriyle Altay dilleri arasında 16.000 yıl öncesine uzanabilecek uzak akrabalıklar öneren son bulgular, trans-kıtasal dil tarihine yeni kapılar araladı.

    1937 sonlarında giderek ağırlaşan sağlığına rağmen Atatürk, Mayatepek’in raporlarını büyük bir titizlikle okudu ve notlar aldı. Bu veriler, onun “Türk Tarih Tezi” ile “Güneş Dil Teorisi”ni şekillendirmede kullanıldı. Tahsin Bey’in bulguları, 3. Türk Dil Kurultayı’nda Sun Language Theory’nin savunulmasında önemli kaynak olarak değerlendirildi; nihayetinde 2006’da kitaplaştırıldı.

    Atatürk’ün ölümüne kadar sürdürdüğü “Türklerin Kökeni” projesi, Mayatepek’in titiz saha raporlarıyla; dilbilim, arkeoloji, etnoloji ve tarih disiplinlerinin iç içe geçtiği bir senteze dönüştü. Bu çalışmalar, sonraki kuşak akademisyenlere ilham verdi; günümüzde genetik, paleoklimatoloji ve denizcilik tarihindeki bulgular, Orta Asya’dan “kayıp kıta” teorilerine ve Pasifik kökenli göç yollarına uzanan tartışmaları yeniden alevlendiriyor. Mesela Töre Sivrioğlu, Atatürk ve Arkeoloji isimli eserinde Mu'nun aslında hiçbir zaman var olmadığını savunmuş ve Atatürk'ün de ilgilnediğini ama şüpheli yaklaştığını ifade etti. Bu konuda en çok dikkat çeken bir diğer çalışma da Sinan Meydan'ın Atatürk ve Kayıp Kıta Mu adlı eseridir. Bu iki eser, birbirine zıt düşünceleri savunuyor. Ben de burada yapılması gereken şeyin Atatürk gibi araştırmayı ve bilimi sevmek, diyorum. 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.