Advertisement

Yurt Genelinde Parçalı Bulutlu - I

Yurt Genelinde Parçalı Bulutlu - I
  • 0
    0
    0
    0
  • Yara Kaldı


         Bungun bir haziran ikindisiydi. Henüz yaz gelmemiş, adından çokça söz ettirmiş fakat harman çok uzaktaymış. Ramazan iyi ki kışın olup bitmişti.

         Pencereye bakan masası üzerinde kalemlik içine atılan buruşuk kâğıt parçaları, gece gündüz çalıştığı dönemlerden kalma silgi çöpü ve sıfır yedi uç stoğu bir yanda dururken, masanın sadece bir defterlik boş alana sahip yörüngesi pencere ardından somurtan hava ile tutarlı görünüyordu.

         Önünde boş duran A4 kâğıda gelişigüzel notlar aldı. Listede son sekiz aydır kullanmadığı koşu bandı taksidinin bu ayını ödemesi, evvelsi gün katılması gereken uzaktan akrabasının düğünü ve akşam için bol malzemeli bir bütün ekmek tost planı yer alıyordu. 

         Aklında senaryoların hepsi birbirine girmiş ve masası bir toplansa aslında her şey rayına oturacakmış gibi hissediyordu. Kız arkadaşını aramak istemiyor, artık onu sevmediğini düşünüyordu. Havaya bakıp böylesine kasvettense bir an önce geceyi arzuluyordu. Hemen akşam olmalıydı.

         Büyükleri ona, “Gündüzün hayrı, gecenin şerri,” demişti. Onun için bulanık ikindiler de aynı kâğıtta işlem görüyordu.

         Duvara döndü. Evinin muhtelif yerlerine astığı aile resimlerinde ona bakan onlarca güzel göz bazen bir önceki günden mutlu veya mutsuz görünüyordu. Bugün yüzlerinde hiçbir ifade yoktu. Resimdekiler ne fotoğrafın ölümsüzleştiği gün kadar mutlu ne de dışarısı kadar somurtkandı.

         Başında bir gri gürültü... Bu sessizliği bozmak için şarkı açtı. Milyonlarca kez dinlediği şarkıyı bu kez arkada ses olsun diye açmıştı. Hobi kitaplığına gözü takıldı. İzlediği ve izleyeceği filmleri içeren DVD ve üç adet bir kuruş, bir adet Makedonya parası ve eski kâğıt bir milyondan oluşan egzotik para koleksiyonu tek bir rafa sığıyordu. Gururla seyretti.

         Bu sırada birkaç şarkı değişti, yılların yabancısı o ses dokundu kulaklarına. Aklına ilkokuldan arkadaşı Hamza geldi. Uzun zamandır görüşmemişti. Zaten görüştüğünde de aradan zaman hiç geçmemiş gibi olurdu. Saçları delicesine ağarmış, yüzünde kayıp yılların mührü gibi duran kazayaklarıyla “mücadele” kelimesinin karşılığı olarak hayata tutunurdu ilkokuldan gelen. 

         Hamza, hayat masasının her tarafında yer almıştı. Fabrika, maden ocakları, market ve daha nice iş kolunda litrelerce ter döktü. Kpss'ye hiç hazırlanmadı ama "bi' öğretmen olsam, bi' masa başı iş, bi memuriyet" sayıklamaları iki yıllık üniversitesinin dördüncü yılına kadar çevresindeki herkesin hafızasına kazınmıştı. Ortaokulda Türkçe öğretmeninin hediye ettiği İnsan Ne İle Yaşar’dan Menekşe Kokulu Hikâyeler’e; Türkiye Gazetesi’nin 10 Ciltlik İslam Ansiklopedisi’nden Evlilikte Cinsel Hayat’a kadar geniş bir kütüphaneye sahipti. İnsan ve Doğa belgesellerini her fırsatta izlerdi. Bilgi ve öğrenmeye olan açlığı için tüm entelektüel atılımları yapmaya hazırdı.

         Bir başka tutkusu ise müzikti. Müzik, onun için bir kaçış, bir sığınak ve bir bulmak eylemiydi. Aradığını kitaplıkların tozlu geçmişinde değil, plakların çiçekli kaldırım taşları arasında bulur ve yitirirdi.

         Bir gün Hamza, uzun zamandır hayalini kurduğu planını hayata geçirmek için uyandı. Kahvaltısını heyecanla yaptıktan sonra kendini dışarı attı. Hamza onu aramıştı; “Bugün başlıyorum,” diye de eklemişti. O ise emin olup olmadığını, daha sonra daha iyisini yapabileceğini söyledi. Hamza, bundan daha iyi bir zaman olamayacağını belirterek etrafındaki ısrarcı şüphelere kendini kapatmış görünüyordu.

        Evet, artık hazırdı. Siyah beyaz akorların süslediği parçasına hayat verecekti. Birkaç gün sonra tekrar aradı ve ona her şeyin hazır olduğunu, kendine yardım için gelmesini istedi.

         Zamansız şarkısının stüdyo kayıtlarını tamamlamış, sıra klip çekimine gelmişti. Fabrikada çalıştığı zamanlardan kıyıda köşede tuttuğu birikim ve BES'i bozarken eli bile titremedi. İyi bir yönetmenle anlaşmış ve tüm ekibi hazırlamıştı.

        Normalde kendi için para verip almayacağı kuru pastaları, börekleri, çerezleri, kanepe atıştırmalıkları hayalleri uğrunda ekibinin motivasyonu için sete dökmüştü. Bir gün boyunca setteki her öğünde gelip giden bol etli tabldot menüleri ve sınırsız içecek ise cabasıydı.

         İkram kusursuzdu. Hamza, endişe içinde destek veren arkadaşına sürekli telkinlerde bulunurken, ilkleri yaşadığı bugünü tarihe not düşmeye kararlıydı. Nihayet çekimler bitmiş, post-prodüksiyon aşamasına gelinmişti. Başından sonuna, yönetmeninden çaycısına kadar her santimetrekaresini nakış gibi işlediği hayalleri, tebaasıyla buluşmak üzereydi.

         Kısa süre sonra Yara Kaldı, tüm müzik market ve dijital platformlarda yerini almış, müzikseverleri bekliyordu. Öğle molaları ve iş çıkışlarında sürekli sayfayı yeniliyordu. Çok geçmeden, hızlıca 306 kez dinlenmişti bile. Yaşamaya özen, hiç bu kadar yaldızlı olmamıştı. 

       Bugünlerde toplam satış adedi 32 ve dijitalde ise iki bin görüntülenme almış Mona Lisa’sı, dokuzuncu senfonisi — eserinden bu şekilde bahsediyordu — bir anda tarihe gömülüp gitmişti. Einstein zaman konusunda yine haklı çıkmıştı.

         Hâlâ fabrikadaki işine devam eden Hamza'nın bu küçük ve aksiyonsuz macerasını düşündü. Müziğin sesini iyice açtı.

     “Sensizlik içime deryalarca hüzün, hepten gözyaşıydı,
    Değme hançerinle kalbime, senden yara kaldı.”

     
    01.06.2025
    Giray


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.