Yeşil Işıklı Minareler Mevsimi

Yeşil Işıklı Minareler Mevsimi
  • 1
    0
    0
    0
  • Bayram arifesindeyiz.

    Babaannemin evde hepimiz;

    Biz, amcalarım, bir halam -diğerleri yarın gelecek- ve kuzenler.

    Ezanı bekliyoruz.

    Sığmamışız, kapının önüne de bir masa atmışız.

    Yeni film fikri olabilir belki, annem ve eltileri fırından gelecek, onları da bekliyoruz.

    Akşamın tepesine yaz yağmuru bunaltısı çökmüş, televizyonda 'nerde o eski bayramlar...' haberi var.

    Babaannem beni bakkala gönderiyor.

    "Peynir al, zeytin al, kola al. Sultan! Bak bi’. Sarı kola da alsın mı?"

    Halam alsın diyor ve gidiyorum.

    On yaşında bir çocuğa göre ağır birkaç poşet ile dönüyorum eve. Ezan da okunmak üzere.

    Oruçlar bitiyor.

    Sadece bizde değil,

    Tüm ilçelilerde bir bayram telaşı.

    İkindileyin de dedemin kabrini ziyaret etmişiz.

    Eskilerden konuşulmuş,

    Bu ramazanki harman çok zor olmuş.

    Hele bir de oruç olunca.

    Ezan okunmuş, tüm ev halkı üç sofraya bölünmüş, bükme yiyoruz.

    Sıcak, kalabalık ve gürültülüyüz.

    Sonra bana birisi telefon veriyor,

    O anı ölümsüzleştirmem için.

    Ha ölümsüzleşiyor da.

    Sonra babaannemin mutfakta torunlar için kurulmuş sofraya oturup yükleniyorum yemeğe.

    Babaannemin bayram için sipariş ettiği baklavanın açılışını da o an yapıyoruz.

    "Babaanne geçen sene de mi buradan aldıydın baklavayı, burası iyi yapıyor" diye baklava övülüyor.

    İyi kola içiyorum, hem sarı hem de karasından.

    Çünkü o gün arife ya,

    Yüz kere gitmişim çarşıya bakkala.

    Yoruluyorum.

    Ya anne yoruldum birazdan gideyim diyorum,

    Ama insanlar beni bekleyemezmiş.

    Evdekiler öyle diyor.

    İyi, diyorum yorgun argın, gideyim ben.

    "Ne alınacaktı?"

    "İşte çamaşır suyu, porçöz ama bak turuncu olanından. Üstünde ocak resmi var."

    "Tamam. E para?"

    "Dur babaannen verecek."

    Sonra gidip listenin de yarısını almayı unutarak dönüyorum eve.

    Herkes gülüyor bana.

    Ben de güleceğim ama halim kalmamış.

    Akılsız köpeği yol kocatırmış.

    Onu da o zaman duymuştum.

    Bi’ de şey vardı,

    Akılsız başın cezasını ayakların yüklendiği bir özlü söz.

    Annemgil beklemez kimse seni demişti o gün.

    Kızmıştım buna nasıl yani?

    Ne demek beklemezlerdi?

    Beş dakikanın nesi vardı?

    Haklılarmış. Kimse beklemedi beni annemler dışında.

    Ben hep bekledim, bir şeyleri, özellikle de insanları.

    Babam da hep der bize, kimseyi bekletmeyin ama kimseyi de beklemeyin, diye.

    Bunu bizim evde en çok beklemiş iki kişi söylemişti bana.

    Asla ümidi kesmezlerdi, hiçbir şeyden.

    İlk olumlama yapanlar astrologlar değil annem ve babamdı.

    ***

    Sıcak kumun altında güneşlenen akrep gibi olurdum arife günlerinde.

    Hep bir koşturmaca, hep bir iş güç.

    Bayramlık kıyafetlerim bir ay önce alınırdı.

    Her gün dolabımı açıp giyeceğim günü beklerdim.

    Hele ayakkabılarımı...

    Son gün canıma tak ederdi de yine giymezdim bayramda giyeceğim diye.

    Neyse, son akşam yemeği yenir, babamgil sigarayı darın yakardı.

    Ta çocukluğumdan beri sanki ramazanlar hep yazın olurmuş gibi düşündüren o sıcak ramazanlardan birinde patlamıştı son iftar topu.

    Hakikaten,

    Nerdeydi o eski arife günleri..?


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.