Son zamanlarda göz dolduran oyuncu kadrosu ve ilginç senaryosu ile dikkatleri üzerine toplayan
Kutsal Geyiğin Ölümü (2017), ilginç tarzı ve ilerleyiş süreciyle bize yönetmeni olan Yorgos Lanthimos'u işaret ediyor. Her filminde sahip olduğu tonu koruyarak kendini belli ederken aynı zamanda bildiğimiz film kalıplarının dışına ustalıkla taşan yönetmen, durağan sahnelere yerleştirdiği kısa repliklerle hem vurucu hem de rahatsız edici olmayı başarıyor. Gerektiğinde kullandığı şiddet ve cinsellik gibi ögeler ise bu rahatsız ediciliği artırmakta.
Yorgos Lanthimos'un ilk filmi değil Kutsal Geyiğin Ölümü. 2011 yılında vizyona giren Alps, 2015 yılında yetenekli oyuncularla çalıştığı
The Lobster, ilk uzun metrajlı filmi Kinetta (2005) ve "kendini ispatladığı film" diyebileceğimiz Dogtooth (2009). Bu filmlerden bahsedeceğiz ama önce bu aykırı yönetmeni biraz tanıyalım.
Hakkında pek de fazla bilgi bulunmayan film ve tiyatro yönetmeni, yapımcı, senarist Yorgos Lanthimos 1973 yılında Atina'da dünyaya gelmiştir. Hellenic Cinema and Television School Stavrakos'ta film ve televizyon yönetmenliği konusunda eğitim almıştır ve 90'lı yıllarda Yunan dans tiyatrocuları için bir dizi video üretmiştir. Ayrıca o zamandan bu yana birçok reklamın da yönetmenliğini yapmıştır.
2005 yılında ise ilk uzun metrajlı filmi olan Kinetta'yı çekmiştir. Bu film çok büyük bir başarıya sahip olamasa da Yorgos Lanthimos için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.
Dogtooth (2009)
1 erkek, 2 kız çocuğuna sahip bir aile, çocuklarını küçük yaşlarından beri toplumdan izole bir şekilde büyütmüşlerdir. Dış dünyaya adım atabilmeleri için ise köpek dişlerinin düşmesi gerekiyordur. O zamana dek bu çocukların dünya hakkındaki bilgileri anne ve babalarının onlara öğrettiği kadardır ve bu bilgiler her zaman doğru değildir.
Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde
Oscar adayı olan film verdiği ilginç mesajlarla kafamızı karıştırır ve bizi merakta bırakırken, bir yandan da bizi germeyi ve rahatsız etmeyi ustalıkla başarıyor.
Alps (2011)
Alpler isminde bir şirkette randevu sistemiyle bir sağlık görevlisi, bir hemşire, bir jimnastikçi ve onun koçu; ölen kişilerin çevresindeki insanlara hizmet vermektedirler. Burada çalışanların belli kuralları vardır ancak hemşire bu kurallara uymaz.
Kara komedi olarak değerlendirilen film, yönetmenin diğer filmleri gibi birçok ödüle aday gösterildi.
The Lobster (2015)
Çok da uzak olmayan bir tarihteki bu distopyaya göre; yalnız insanlar bir otele götürülüyor ve 45 gün içerisinde kendilerine romantik bir partner bulmaları gerekiyor. Aksi takdirde seçtikleri bir hayvana dönüştürülüyor ve ağaçların arasına salınıyorlar.
En İyi Özgün Senaryo dalında
Oscar adayı olan film aynı zamanda
BAFTA,
Golden Globe ve daha birçok ödül töreninde birçok ödüle aday olmuştur, ayrıca
Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü'nü kazanmıştır.
Collin Farrel,
Rachel Weisz gibi yetenekli isimleri de kadrosunda barındıran filmin daha ayrıntılı incelemesine
buradan ulaşabilirsiniz.
The Killing of a Sacred Deer (2017)
Steven başarılı ve karizmatik bir cerrah, eşi Anna ise oftalmologtur ve iki çocuklarıyla birlikte sakin ve huzurlu bir hayat yaşıyorlardır. Ancak Steven'ın ilgilendiği Martin adlı bir genç, aileye yakınlaştıkça bu huzur yavaşça bozulmaya başlar. Bir süre sonra ise Martin, Steven'dan zor bir seçim ve büyük fedakarlıklar beklemeye başlar.
Colin Farrel,
Nicole Kidman gibi isimleri başrolde bulunduran film, geçtiğimiz yıl adından oldukça bahsettirdi. Gerek aile ilişkileri gerek şiddet ögeleriyle rahatsız ediciliğini korurken, filmin sonunu merak etmekten kendimizi alamıyoruz. Filmin daha detaylı incelemesine ise
buradan ulaşabilirsiniz.
Bu nasıl bir film diye defalarca sormamıza rağmen bizi ekranın başına kilitleyen, topluma ve gerçekliğe yaptığı göndermelerle bir şeyleri sorgulamamıza sebep olan, bizi derinden sarsan bu filmler Yorgos Lanthimos'un eseri. Aykırı yönetmenin,
Emma Stone ve
Rachel Weisz'li bir sonraki filmi
The Favourite (2018) için gün saymaya başladık bile!
Kaynak:
1,
2,
3,
4,
5,
6
Yorum Bırakın